Evlat sevgisi ve onlara nasıl davranmamız gerektiği hakkında bu güne kadar çok şey yazılmıştır.
Bu sabah uyandığımda oğlumu hatırladım ve ona olan sevgimin ne denli büyük olduğunu  onun için
üzerime düşen her şeyi yapıp yapmadığımı düşündüm. Ardından aldım elime kalemi ve yüreğimi kağıda
döktüm.

Önce aklıma kısa bir öykü geldi. Bu öykü hayvanlarında yavrularını çok sevdiklerini ve onların 
başına bir iş gelmesi halinde en az insanlar kadar üzüldüğünü anlatan bir öykü:

"Ayşe Kadın bahçesine fasulye ekmişti. Havalar iyi gittiği için fasulyeler kısa sürede filizlendi. 
Bir gün acı acı böğüren bir inek sesiyle evden dışarı fırladı. Komşunun sarı ineği bahçeye girmiş, 
boy atmaya başlayan fasulyeleri çiğneyip yerle bir etmişti. Ayşe kadın emeklerinin boşa gittiğini
görünce donup kaldı. 

Sarı İnek boynunda sallanan iple ahırın önünde böğürüp duruyordu. Öfkesi kabarmaya başlayan kadın, 
eline geçirdiği iri bir sopayla ineğin üzerine yürüdü. Bu sırada komşunun karısı koşarak geldi. 
Üzgün bir sesle konuşmaya başladı.
  
-Zavallının buzağısı dün öldü. Sabahtan beri üç defadır ipini koparıp buzağısını arıyor, dedi.

Bu sözleri duyan Ayşe Kadının elindeki sopa yere düşüverdi. 

Fasulyeleri de büsbütün unutmuştu. Yanlarına sokulan Sarı ineğin hüzünlü gözlerine bakarak başını 
okşamaya başladı:

-Demek ki o da yavrusunu düşünüyor, dedi."

Şu anda Ankara'da askerliğini yapmakta olan oğlum, yaklaşık yirmi gün önce küçük bir operasyon 
geçirdi. Çok önemli bir ameliyat olmamasına rağmen neticede narkoz verilmişti. O an aklıma neler 
geldi anlatamam.

Yavrumla çocukluğundan beri yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Onun bu operasyondan sağ salim çıkması için dualar ettim. Ama hastanede narkozun etkisinden kurtulduğu 
andaki gülen gözlerini görünceye kadar yüreğim yanıp durdu.

Elbette tüm insanlar gibi benim de oğluma karşı hatalarım olmuştur, ya da onun bana.

Ancak "Yapılan hataların yeni bir şeyler öğrenmek için çok güzel fırsatlar olduğunun" erdemini 
taşırsak  bir daha aynı hatalara düşmeyiz. 

Sanırım ben bunu başardım ve oğluma da aşıladım.

İşte size bu konuyla ilgili bir anekdot. Kızarak değil güzel bir dille öğretmeye ve sonuçlarına dair:


" Bir bilim adamı çocukluğunda buzdolabından süt şişesini çıkartmaya çalışırken, şişe elinden kayıp
 yere düşmüş ve ortalık süt gölüne  dönmüş. 

Annesi mutfağa geldiğinde, ona bağırmak, söylenmek ya da cezalandırmak yerine, 

'' Robert, ne kadar güzel bir hata yaptın! Daha önce bu kadar büyük bir süt gölü görmemiştim. 
Evet, olan olmuş. Şimdi birlikte burayı temizlemeden önce biraz yerdeki sütle oynamak ister misin?'' 
demiş.

O da eğilip, oynamış yere dökülen sütle. Birkaç dakika sonra annesi, 
 ''Robert, bu tür bir şey yaptığında, bunu senin temizlemen ve her şeyi eski haline getirmen gerektiğini 
biliyor musun?  Bunu nasıl yapmak istersin? 

Bir sünger mi kullanalım, bir havlu ya da bir bez mi? Hangisini istersin?'' demiş. 
Robert süngeri seçmiş ve birlikte yere dökülen sütü temizlemişler.

Daha sonra annesi, ''Biliyor musun, burada yaşadığımız olay, senin iki minik elinle bir süt şişesini taşıyamadığın kötü bir deneyimdi. Şimdi arka bahçeye çıkalım ve şişeyi sula doldurup, senin dolu 
bir şişeyi düşürmeden taşımanı sağlayalım'' demiş. Küçük çocuk şişeyi boğazından iki eliyle tutarsa, düşürmeden taşıyabileceğini öğrenmiş. 

Bu ünlü bilim adamı daha sonra, o anda bir hata yaptığı zaman bundan korkmaması gerektiğini 
öğrenmiş. Yapılan hataların yeni bir şeyler öğrenmek için çok güzel fırsatlar olduğunu anlamış. 
İşte bilimsel araştırmalardaki deneyler de bu temele dayanır zaten. 

Bir deney başarısız olsa bile, o deneyden çok değerli bilgiler elde edilir."

Ne güzel bir ders değil mi?

Bu ders verici anekdot da ki gibi ben de:

Çocuklarımızın, maddesel şeylerden çok daha önemli oldukları fikrine yüzde yüz katılıyorum ve
bunu hiç aklımdan çıkarmıyorum. Bu sayede oğlum benlik saygısı kazandı.

Sevip sevilmeyi öğrenen almak kadar vermeninde önemli olduğunu öğrenen çocukların yüreklerinde
sevgi tomurcukları belirir ve bir çiçek gibi yetişirler.

Düşünsenize bir çocuğun elindeki bir cam eşyayı düşürüp kırdığını. 
Doğada sadece bir madde olan ve tekrar yerine yenisinin konulması mümkün olan bir şey için. 
Anne veya babanın çocuğuna öfkeyle bağırdığını.

Oysa çocuğa önce üzülmemesi gerektiği söylenip, ardından bundan bir ders çıkarması gerektiğini
 ve bir dahaya daha dikkatli olmasını söylemek, ona öz güven kazandırmaz mı?

Çocuklar bir çiçektir. Ama çiçek dediysem çiçek değil çocuk yetiştirdiğimizi de unutmamalıyız.
Çiçek hassas bir yapıya sahip olmasına rağmen solar, kurur ve sonra yeniden kendini bulur.
Oysa insanlar için bu hiç kolay değildir.

Hiçbir çocuk kendi isteği ile dünyaya gelmez. Ama her anne ve baba için evlat sahibi olmak 
büyük bir hazdır ve dünyanın en güzel nimetidir.

Bu nedenle dünyaya getirdiğimiz çocuklarımızın topluma iyi birer birey olarak yetişebilmesi için,
elimizden gelen gayreti göstermek ve hoş görülü olmak onların vatanlarına, milletlerine hayırlı 
bir evlat olmalarına vesile olacaktır.

Bir de Vatanımıza, bayrağımıza, milletimize karşı bir tehlike olmadığı sürece Ulu önder 
Mustafa Kemal Atatürk'ün

"Yurtta Sulh Cihanda Sulh" ilkesinden hareketle, olası bir savaşta en büyük zararı bebeklerin, 
çocukların göreceğini de göz önünde bulundurmak zorundayız.

Yazımı bir ustanın, Nazım Hikmet RAN'ın Hiroşima faciası ile ilgili yazdığı bir şiiriyle bitirmek
istiyorum.

KIZ ÇOCUĞU

Kapıları çalan benim 
kapıları birer birer. 
Gözünüze görünemem 
göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli 
oluyor bir on yıl kadar. 
Yedi yaşında bir kızım, 
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce, 
gözlerim yandı kavruldu. 
Bir avuç kül oluverdim, 
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için 
hiçbir şey istediğim yok. 
Şeker bile yiyemez ki 
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı, 
teyze, amca, bir imza ver. 
Çocuklar öldürülmesin 
şeker de yiyebilsinler.


Unutmayın siz de bir zamanlar çocuktunuz ve çocuklarımız bize Allah'ın bir lütfudur.

Mehmet Fikret ÜNALAN

 



( Anne Baba Ve Çocuk başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 18.12.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.