Madde Halden hale değişir fizik derslerinden iyi bilinen bir mevzu muhakkak. Su buharı yoğunlaşır su olur, süblimleşir buz olur ve bu değişim tabiatın kendi içinde oluşan süreçler dahilinde meydana gelir. Bu durum “su” ya zarar vermez kendi özünden karakteristik özelliklerinden herhangi bir kayba neden olmaz. Peki o zaman “su”yu nasıl “su” olmaktan çıkarırsın, bir zamanlar nasılfaydalı olduğunu dünyanın dörtte üçünde olduğunu, bir insanın %70’ inden fazlasını oluşturduğunu nasıl unutturursun? Bazı maddelerle karıştırırsın, toprak gibi ama bu onu sadece çamurlu yapar. Bir şekilde arıtılarak tekrar suyu elde etmen kolaylaşır. Kimyasal maddeler dökersin bu sayede artık eskisi gibi bir fonksiyonu olamaz ta ki kendini arıtana kadar. Bu da su için çoğaldıkça o zehirin sağalması zamanla kaybolması anlamına gelir ki özetle bu da “su”yu “su” olmaktan çıkarmaz. 

Tam bu noktada 18. yy sonları 19. ybaşları elektroliz keşfedilmesi bir başka kapıyı aralar ve su kendisini oluşturan iki unsura ayrılır ve bu iki unsurun hiçbirisi bırakın suya muadil olmayı bir zamanlar su olduklarının bile farkında olmayarak ayrışırlar ve tekrar bir araya gelseler de artık “su” olmaları imkansız hale gelmiştir.

Şimdi bu kadar girişten sonra esas konumuza gelelim.Dönemin fikri mücahedesi aslında bu bilimsel çalışma süreçlerinden faydalanmış sanki. Batının ele geçirdiği üstünlük malum lakinfarkındaki yerine geçtiği medeniyet SU ve kendisi ATEŞ. Gittiği yerlerin toprağını sulayan, susuzlarına, hastalarına,nebatatına, hayvanatına ez cümle her zerresine menfaatsiz ulaşan bir medeniyetin yerini alma derdinde. Fakat o menfaatsiz olamaz bir yananı, bir de yakanı gerek, o tabî süreçlerin değil na- tabî süreçlerin ve aklın doğurduğu çocuk. Geçtiği yerleri kül eder, onun faydası onu tutan ele ancak. Su toprakla kadim dostsa, ateş metalle; toprak huzursa, metal kaos. SU ne kadar sakinse, ATEŞ bir o kadar hırçın. Ama biliyorlar ki ATEŞ Suya galip gelemez.

İşte tam bu esnada özlerinden ayırmak fikri musallat oluyor şuursuz akıllarına. Bu medeniyetin iki kanadı var biri inanç;ki bunun bozulmayacağını yıllardır el atından destekleyip büyüttükleri ama istedikleri ayrışmayı sağlayamayan mezhep ve gruplardan iyi bilmekteler. Diğeri ise ahlak. Ahlak “halk” kökünden yani yaratmak fiilinden gelmekte, yaratılış gereği sahip olunması gereken bütün özellikler, kısaca mahluku insan yapan herşey diye tanımlıyorum nacizane. İnanç için bir kitap yazamayacaklarını bilenler, ahlak için yazdılar ve adına “Hümanizma” dediler. İnsanı kendi çizdikleri çerçevenin içine çekebilirlerse galip geleceklerini biliyorlardı nitekim başarılı da oldular. Bu yolla kandırdıkları, mağlup ettikleri, köle aldıkları,gemilerinde forsa olarak çalıştırdıkları niceleri geldi, geçti, niceleri aynı şuursuzlukta ısrar ediyor. Uydurdukları ahlak kuralları ile dejenere ettikleri topluma psikososyal yaptırımlarını uygulatmakta hiç zorlanmadıklarını da görmekteyiz. Bunu unutmamalıyız ki ahlak inanılan, saygı duyulan değerlerin toplum nezdindeki tatbiki ve o değerlerin anlamını bulduğu zemindir. Bunu kaybetmek, ayrışmasına izin vermek bir bütün olmayı imkansızlaştırır.

Bütün bunlara binaen; artık bir son verme zamanı gelmiştir bağrımızda yanan bu yangına. 

Hakikat uğruna Ateşe Atılanın metaneti ve samimiyetiyle, dünyaya gelişiyle Ateşi Söndürenin merhameti ve diğergamlığıyla.

Vesselam                                                                                         Mehmet Şahan                                       

( Ahlak Üzerine Kısa Bir Tespit başlıklı yazı Şahan tarafından 29.09.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.