1 Kendini Bilmek
Ne yaşıyoruz, ne anlıyoruz bu hayattan anlamak güç. Nasıl diyebiliriz amacına uygun olmayan hayata, yaşamak diye? Aslında evvela bilmek gerekiyor, neyi, niçini, nasılı değil kendini ve haddini.
Kendini bilmemek en büyük sorun, çünkü kendini bilmeyen Rabbini bilemez. Rabbini bilmeyen yaratılışın amacına uyamaz. O yüzden evvela kendini bilmek önemli.
 
Kendini nasıl bilecek peki insan? Adını, soyadını, nereli olduğunu, saç rengini bilmek yeterli mi? Ya da makamı, malı, gücü bir insanı bizim için önemli hale getiriyorsa bunları mı bilmek gerekli? Bunlar mı bizim ulaşmamız gerekli olanlar. Yoksa bilim mi? Bilmek kökünden geliyor ya hani? Halbuki "kendini bilmek" demenin bunlarla ilgisi olmadığını hepimiz biliyoruz. Biliyoruz ama niye kendimizi bilmek bu kadar zor geliyor bize.
Nedeni düşününce şu geliyor aklıma. Kendini bilmek aslında haddini bilmek.Hadd sınır manasında. Bilmeli ki insan sınırlarını kendini tanımlayabilsin. Sınırları olmayan şeyi tanımlayabiliyor muyuz? Bizim aklımızın tasvir gücü bu şekilde çalışmakta çünkü. Çünkü alemin hepsi sınırlı, sınırı olmayan, ezeli ve ebedi olan Allah(c.c)
Demek ki kendimizi önce tanımlamalıyız. Hududları görmeliyiz ki o çerçevenin içine sığmaya çalışalım.
Pekala çerçeveyi neler belirliyor? Bunu anlamak için önümüzde bir örnek, bir misal olmalı. Yoksa balık denizi nasıl anlasın? Örnek kim peki? Bakın bunu diyen Papalık yayınları. Diyorlar ki; bu dünyada örnek alınabilecek insan Hz. Muhammed (s.a.v)'dir. Çünkü o insani vasıfların en üstünü ile donatılmış en faziletli insandır diyorlar. Neden mi? Onların takip edebileekleri bir peygamber yok da ondan. Onlar -haşa- Hz. İsa (a.s) tanrılaştırdıkları için takip edemiyorlar ve gerçeği görüyorlar(!) ama farklı bir bakış açısı ile. Konumuza gelecek olursak durum ortada. Çerçevenin köşeleri belirlenmiş. Baba olarak, dede olarak, koca olarak, arkadaş olarak, devlet başkanı olarak, komutan olarak, yetim olarak, evlat acısı, eş acısı yaşayarak vb... bir çok insani durumun içinde olabilecek en mükemmel faziletli davranışı ortaya koymuş olan Resulullah (s.a.v) tarafından belirlenmiş durumda o çerçeve.
Bizim öfke sınırımızı da bize gösteren, üzüntü sınırımızı da, sevinç sınırımızı da, nefs sınırımızı da öyle güzel ortaya koymuştur ki O. Amcasını öldüren sahabiyi kırmamış ama kibarca huzuruna gelmemesini söyleyebilmiştir. Bir devlet reisi iken bile elinden tutup O'nu çuval taşımaya götüren aklı yerinde olmayan yaşlı kadını kırmamış, etrafında arkadaşları O'na bir iş bırakmamak için çabalarken O ise Mescid-i Nebevi yapımında taş taşımıştır.
Ölçülü olmak, Kur'an'da belirtildiği gibi bu ümmet içindir. ("Orta ümmet" Bakara Suresi).
Bizim mayamızda bulunan toprak elle tutulan bir maddedir ve biz o yüzden maddi ihtiyaçlarımızı karşılamak için çalışmalıyız. Yemeliyiz, içmeliyiz, evlenmeliyiz, araba ve evimiz olmalı, düğün yapmalıyız vb...
Ama aynı zamanda mayamızda bulunan RUH soyuttur. Bu yüzden maneviyata da ihtiyaç duymaktayız. Bunun içinde kişisel ve toplumsal olan ibadetler olduğu gibi, toplumda güzel davranışlarda bulunmak, tebessüm etmek, iltifatta bulunmak, selamlaşmak vb...bulunmaktadır.
Bu iki unsuru dengede tutmak bizi ölçülü yapmakta ve yaratılış amacımıza uygun şekilde yaşamamızı sağlamaktadır.
Bu anlatılanları düşünerek kendimizi bu çerçevenin içine yerleştirmeye çalışalım. İşte o zaman taşanları görebilir ve olması gereken sınırlara çekebiliriz ve inşallah Rabbini bilen, Rıza'ya nail olan kullardan oluruz.
 
Vesselam...
 
 
 
( Kendini Bilmek başlıklı yazı Şahan tarafından 9.11.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.