Yine hüzünlü bir yağmur akşamı
Tersten açılan şemsiyemin içine birikir damlalar
Kırmızı paltom ele verir beni
Yanık sigara, dumanında hecelenmiş nefesler
Ah, daha ne kadar yürüyebilirim ki?
Bir uçurtma kuyruğu saçlarım
Ne kadar koşarsam, o kadar havalanıyor işte
Yer çekimi mi bilmem ama,
Kalbimi bir şeyler sürekli çekiyor.
O yöne doğru ilerledikçe
sarı ışıklar göz kırpıyor.
Bistro lokantasının kapısından içeri girdi ayaklarım
Hali vaktiyle bedenimde ...
Özel ayrılmış bir masa,
Üzerinde küçük kağıtlara yazılmış şiirlerim duruyor
Bir su bardağı içinde kırmızı karanfiller
Karşımdaki sandalyenin üzerine asılmış siyah bir ceket
Yakasında gülen bir emoloji
Ah! Neyin kafasını yaşıyorum bilmiyorum.
Çay da çok içmedim.
İnce uzun bir garson getirdi Rus salatamı
Küçük bir şişe de nar ekşisi
Bir isteğiniz olursa ben buradayım dedi ve gitti
Ben istemedim ki, dedim.
Hayır, bayan!
Siz istediniz, hatırlamıyor musunuz dedi.
Vallahi hatırlamıyorum dedim.
Güldü...
Karşımda asılı duran ceketin emolojisi ile aynıydı gülüşü
Saçlarını hoyrat rüzgarlar taramış
İğde ağacının çiçek kokusu gibi, kokusu..
Bir kaç çatal aldım salatamdan
içimde bir korku,
acaba neydi tüm bunlar.
Hayal mi, yoksa farklı bir dünya mı?
Offf !!!!! Değil, değil ;
aşık oluyordum ama kime ?
Saat, 01:20
Ayağa kalktım amansız
Sandalyemi geri çekiyordu biri
Korkuyorum dedim ya,
dönüp bakamıyorum arkama....
Sahi ben bu ıslak yollara ne için düşmüştüm?
Düştüğüm şey miydi beni böyle ayağa kaldıran,
Sarı ışıkların altından yürüten,
Şemsiyemi ters açtıran,
Yağmurları onun içinde bıraktıran,
ve bir lokantadan içeriye girdirip,
salatamı önüme koyduran.....
Karşımdaki ceketin içini ben mi dolduracaktım ?
Yoksa bu başımdan aşağı dökülen sular,
Şemsiyeme biriken sular mı?
Başımdan aşağı döken sensin
Evet, evet ;
İncir ağacının dibine gömdüğüm çocukluk
Nisan yağmurları ile yeşermiş olacak....
Ama gelme sen
Sen gelirsen, o gelecek.
O gelirse, özlem gelecek.
Özlem gelirse, hasret gelecek.
Hasreti de bir fidana değişemem ki.....
Geçmişler olsun bana.....
B.BABETTE
