1
Islak göz yaşlarımda
boğuldun gittin gideli
Çıkmaz sokaklarıma
uğraman imkânsız ben duruyorum sokağın başında
Ben suskun sokaklarım
karanlık gecem suskun
Tüm ihanetini içinde
saklayacak kadar gece karanlık
Tüm yalnızlığımı
feryadım gözyaşımı yutacak kadar cesur
Ayrılık kokan kelimeler
boğazımda düğüm düğüm
Sen gidince gelecek
sanma ölüm sancıların koynundayım
Seni darağacında asmaktayım
asamıyorum kırılıyor ellerim gecenin karanlığında
Adressiz kaldırımların
sokakların burcundayım benim gibi paramparça olmuş
Benim gibi hasretin
ağırlığı ile yürüyenlerin yükünden
Dudaklarım gönlüm
hecelerim boşluğun darağacında sallanırken
Ben sensiz hasretin
sancılarında acılarının mirasını yiyorum acı acı
Biter mi bilmem bu sancı
ne sen hancı nede ben hancı
Ben sancıların dudak
kenarında bir yolcuyum
Kusmak isterken
sancılarımı dökülen devrik cümlelerin arasında sensizliği
Heyhat sensizliğin
anaforunda dolaşıyorum kayboluyorum
Birazdan ceset olacak
bedenime ölümün soğuk rüzgârı eserken
Üşüyorum sokaklar
kaldırımlar gibi
Kan gibi sızarken
hasretin acısı sancısı damarlarımda
Kaldırımlar sokaklar kan
revan içinde üzerine basarak yürüyorum çaresizliğime
Gömüversem cümlelerimi
hecelerimi seninle bu gecenin karanlığına
Gömemiyorum terk ederek
sevmemeyi deneyemiyorum boğuluyorum
Ben boğuluyorum gecem
kaldırımlar sokaklarım boğuluyor
Kendi cenazem kalkmadan
bir damla soluk alamam artık sanki
Musalla taşı ilerde soğuk
ürkek gecenin içinde kapkaranlık
Açsın bana karanlıkla
musalla taşı kollarını
Sen sarmadın onlar
sarsın beni senden daha şefkatli
Belki gözünde bir damla
yaş dökülür musallada ben toprağa giderken
Ben toprağa gülerken
toprak bana gülerken sen sancılarla başımda beklerken
Şimdi gör gerçeğini
Ayrılığını
Hasretini
Sancılarımı
Ölümüme sebep olan
vefasızlığını
Suskunluğunun zehrini
Mezarımın başında gör
Ve çek git mezarımın
başında
Beni saran toprakla baş başa
bırak
Ve çek git başımdan
Akıtma o timsah
gözyaşlarını
Akıtma vefasızlığını acıyı
pişmanlığı gözyaşlarınla mezarımın üstüne
Şimdi haykır eksikliğini
dökme akıtma dışarı içinde kalsın sancısıyla
Sökülmesin eskimiş
yamalar gibi ihanetinin yanlışlığının feryadı yüreğinde
Parçalasın ben gibi
yüreğini lime lime
Çevirme başını gökyüzüne
İhanetinin ağır kor alevi
yeryüzüne akacak yeryüzüne bakma gökyüzüne
Atma adımlarını her
attığın bir adım çelme kendi adımın çelmesinde düş
Güzel bir söz söylemedi
de bekleme artık konuşan diller artık oldu lal
Ahvalim seni bir ömür
boyu kovalasın
Şimdi gör gerçeğini
Ayrılığını
Hasretini
Sancılarımı
Ölümüme sebep olan
vefasızlığını
Suskunluğunun zehrini
Mezarımın başında gör
Duymadın yıllarca
binlerce kez okunan salayı
Benimdi o okunan sala
Musallaya binlerce kez
yatıp ta bir türlü ölemediğim
Musallada sevdamıza ait
bir hıçkırık sesi bile duyamadığım
Ağlamak isterken
ağlamayarak kan kustuğum
Sevdasız’lığının tüm kelimeleri
birer ok oldu saplandı göğsüme
İşte ben o zaman öldüm
Her bir kelimenin oku
binlerce kez saplandı yüreğime
Hasretin gidişim bana
sarılırken
Kefenime yapışırken
Binlerce kez kazıdım
Kazıdım
Kazıdım
Kazıdım
Suskunluğun tetiğine
basarak tam sustum
Musalla üzerine ancak
öyle uzandım sessiz kaldım
Ah musalla taşı senden
sıcaktı
Ah o betonlar feryadım
ile çatladılar
Eteklerinle taşıdığın
Pişmanlığını
Timsah gözyaşlarını
Sancılarımı yere
dökmeden çekte git
Seslerim sözlerim
sancılarım dudaklarında yankılansın
Anla beni hisset
Şimdi gör gerçeğini
Ayrılığını
Hasretini
Sancılarımı
Ölümüme sebep olan
vefasızlığını
Suskunluğunun zehrini
Mezarımın başında gör
Ve çek git
Mehmet Aluç-Kul Mehmet-