UNUTULAN DEĞERLERİMİZDEN “KAKLIK”

 

Denizli’nin ilçesi Kaklık’dan bahsedeceğimi zannedenler yanılıyorlar. İzmir’e giderken içinden geçmenin ve birkaç kere çay ve yemek  yemenin haricinde Kaklık ile ilgili pek bilgim yok. Orayı Kaklık’lı olanlar anlatırlarsa sevinirim.

Akarsuyu, kaynak suyu ve çeşmesi olmayan dağlar vardır. Yaradanımız o dağların bazı yerlerine kayalardan oyulmuş tas, tencere veya kazan büyüklüğünde suluklar yerleştirmiştir. Yağmur yağınca onların içine su birikir. Dağlardaki kuşlar, kurtlar ve çobanlar o sulardan içerler.

Benim çocukluğumda çobanlık yaptığım Bucak ilçemizin kuzeyindeki Hökez dağında Eşekalanından, Kurdunönüne, Şirlekten Onaç barajına , hiçbir yerinde akarsu ve kaynak suyu yoktur. Ama dağların uygun yerlerinde kayaların oyukları kaklık olarak yağmurlarda su biriktirirler. Biz çobanlar o sulardan çok içtik. İçinde kuş pislikleri, toz toprak, çalı çırpı, yaprak; rüzgar ve tabiat ne getirdiyse barındırırlardı. İçindeki suyun kekremsi ve değişik kokulardan mürekkep bir yapısı olurdu.

Usta çobanlar davar, sığır veya koyun güttüğü dağların neresinde ne var iyi bilirlerdi. Kaklıklar da bu bilgileri dahilinde olanlardandı. Mevsimine ve kaklığın büyüklüğüne göre yağmurlardan sonra ne kadar süre su barındıracağını çobanlar iyi bilirlerdi.

Çobanlarla birlikte davarlar, kuşlar, kurtlar, böcekler, arılar, sürüngenler de kaklığın suyundan içen aboneleri arasındaydı.

Hökezin en tepe noktasındaki, Onaç barajımıza kuş bakışı bakan yüce kayalıklara “Kızıl Korum” derdik (hala öyle anılır). İçerisinde mağara benzeri bir oyuk vardır. Yağmurlu bir günde yatsı ezanı sıralarında kızıl korumun en tepesinde mahsur kaldığımızda, İbrahim abim ile birlikte o kovukta huusolmuştuk.

Kızıl korumun güneyine doğru 200 metre mesafede sırataşlar vardır. Ovadan çok iyi görünür. Onların başlangıcından doğuya doğru bir yerde “Kazan Kaklık” vardır. Hökez dağının en büyük kaklığıdır. Oradan çok su içmişliğimiz vardır.

Kazan kaklık, aynı zamanda çok önemli bir nirengi noktası ve kayıpların bulunmasında tarif yardımcısı görevi görmüştür.

Havaların iyi ve güneşli olduğu günlerde susamamış olsak dahi, kaklıklara yakın geçerken özellikle onlara uğrar, içindeki su miktarı ile ilgili bilgi edinirdik. Haliyle küçük kaklıkların biriktirdiği su iklim ve süre durumuna göre daha çabuk biterken, kazan gibi kaklıkların suyu ise aylarca bitmeyebilirdi.

Susayıp da uzun mesafeden kaklığa su içmek için gittiğimizde içindeki su bitmiş veya içilemeyecek derecede kirlenmiş ise, vay halimize…

Yıl 1998 Milletvekili adayı oldum ve ilk ziyaretlerimden birisini İlçemizin en güneyinde, yolu Burdur sınırlarından değil de, Antalya’nın Dağ nahiyesi sınırlarından ayrılan “Karaot” köyümüze yaptım. Özellikle bir Cuma gününü tercih ettik. Zira köy 4-5 parça ve dağınık olduğu için vatandaşlarımızın en toplu olduğu zaman cuma namazı idi.

Namazı kıldıktan sonra niyetimizi anladılar ve Hocam konuş bakalım dediler. Ben de cami avlusunda siyaset konuşamam, avlunun dışına çıkalım dedim. Güldüler ve bizim burada uygulama böyledir, konuşabilirsin dediler.

Daha sonra arabalarımızla yola çıktık ve bir kuyu başında durdular. Köylünün birisi kuyudan kovata ile su çekti ve kuyunun dibeğine döktü. Bana dediler ki: “Hocam şu suyu içer misin?” “Susuz değilim” dedim. “Biz de biliyoruz susuz olmadığını, ama biz içmeni istiyoruz” dediler. Köyle ilgili bilgi toplayarak gelmiştim. Köyün içme suyu yoktu ve tamamı kuyulardan kovata ile çekilen sulardan temin ediliyordu. En önemlisi de suların içinde yüzüşen yüzlerce kurtçuklar vardı.

Köylülerimizin niyetini hemen anladım. Kurtlu sudan içirip empati yapmamı isteyeceklerdi. Hemen dibeğe ustaca eğildim ve sudan içtim. Dedim ki: “Ben bu sudan daha zor ve ağır şartlarda Kazan Kaklığın kuş boklu suları ile beslenip büyüdüm, bu kurtçuklarla mı korkutacaksınız?”

Sonradan duydum ki, arkamdan şöyle demişler: “Adam 20 yıldır Başkentte yaşıyor, Üniversite hocası, çobanlık yapmış kaklıktan su içmiş, davar gütmüş, bizim kuyularımızın kurtlu sularını hiç ikibir etmeden içti. Biz buna oy verelim demişler.” Dediklerini de yaptılar: 103 seçmenli Karaot köyümüzden 98 oy benim partime çıkmıştı. Diğer beş oy da ya geçersiz ya da kullanılmayan idi muhtemelen. (Karaot köyümüzün yiğit evlatlarına buradan bir kez daha şükranlarımı sunuyorum. Allah hepinizden razı olsun).

Kentten dağlara günübirlik gezmeye veya pikniğe gelen gençler yaz aylarında suyu olmayan kaklıkların önemini kavrayamazlardı. Halbuki yaz bile olsa, içinde su bile olmasa, (hani bir havuzun suyunu boşaltırız da hala suyun izi duvarlarda kalır ya) kaklıkların da kurusunun dahi su kabı olduğunun anlaşılabilmesi gerekirdi.

Bazı yaramaz gençlerin hangi amaçla bilinmez bu kaklıkları kırdıklarına şahit olmuşuzdur. Hani güzel atasözlerimiz var ya: “Tok ne bilir acın halini”, “Aşan bilir karlı dağın ardını”,

Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.

20 Ocak 2016. Saat: 21.30. Antalya

Yrd.Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER

Kaliteli Yaşam Uzmanı

 

( Unutulan Değerlerimizden Kaklık başlıklı yazı S. COŞKUNER tarafından 20.01.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.