Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 13.01.2016
Okunma Sayısı : 919
Yorum Sayısı : 0
Teyze, aşırı ter ve yorgunluğa sahip olmasına rağmen, gencimizin ailesiyle ve daha sonra gelen diğer evlatlarıyla da bilinçli bir şekilde muhabbet emiştir… Ziyaret sonrası gencimiz ile anneannesi yine yalnız kalmışlardır.

Bir ara tansiyon ölçümü için hemşire gelir. Hemşire; sol koluna değerek onu uzatmasını ister. Ama hasta, kolunu uzatamaz. Sağ kolunu kıpırdatır bunun yerine… Hemşire, sol koluna tekrar değerek uzatmasını söyler… Fakat gencimizin anneannesi, hemşirenin o kolu göstermediğini söyleyip sağ kolunu kımıldatmaya devam eder… Bu arada gencimiz, anneannesini sol kolunu hemşireye doğru uzatmak için hamlede bulunurken hemşire onu durdurur ve anneannesine birkaç soru sormasını ister. Gencimiz bir an kötü bir endişeye kapılarak, anneannesine “Nasılsın?" diye sorar… Anneannesi “İyiyim." der. Ama hemşire farklı sorular sormasını ister… Gencimiz, önce kendi adını sonra da anneannesinin adını sorar ama bunlara farklı yanıtlar alır… Hasta, yavaş yavaş bilincini yitirmeye başlamıştır sanki…

Çok kısa bir zaman sonra bilincini iyice yitirmeye başlamadan önce, sondasını çıkarmaya çalışırken gencimizin onu engellemesine ithafen söyleyebildiği en anlaşılır kelime grubu “Tövbe, ya Rabbim…" olmuştur. Fakat bir müddet sonra dedikleri hiç anlaşılamaz hâle gelmiştir. Bir müddet sonra tamamen susmuş olmasına rağmen hâlâ sondasına doğru ani hareketlerde bulunmaktadır. Hemşire, nöbetçi doktoru çağırmaya gitmeden önce gencimizi uyarır. Eğer sondasını çekerse bu sefer o bölgedeki kanamanın durdurulamayabileceğini dolayısıyla hastanın elinin sondaya ulaşmaması gerektiğini bildirir. Gencimiz, iki eliyle zar zor zapteder anneannesinin elini. Anneannesi, inanılmaz bir kuvvet uygulamaktadır çünkü.

Doktorla beraber birkaç hemşire daha gelir. Hemen bir makine bağlayıp, hayati değerlerine bakarlar. Kalbine baktıklarında normal gözükmektedir… Tansiyon ve şeker değerleri de aynı şekilde normal çıkmıştır. Nöbetçi doktor, gerekli kontrolünü yaparken bir hemşire, hastanın kendi doktorunu arayıp çağırır. Doktor; gencimizle ve hemşirelerle hasta hakkında konuşurken bir olasılıktan şüphe duyduğunu dile getirir… 

Beyin kanaması…
 

Kendi doktoru gelir ve oradaki görevlilerle görüşüp bilgi alış-verişinde bulunduktan sonra gencimize, anneannesinin beyin kanaması geçirdiğini ve kendi nöroloji uzmanlarının izinde olduğu için hastanın, devlet hastanesine naklinin yapılması gerektiğini söyler… 

Bulundukları hastaneden çıkıp devlet hastanesine ulaştıklarında saat gece 01.30 ile 02.00 arası gibiydi.

Hemen acile girişi yapılır ve hastayı içeri alırlar. Acildeki doktor, hastanın durumunun kendi uzmanlık alanı olmadığını söyleyerek hemen hastanenin nöroloji uzmanını çağırır. Gerekli prosedür işlemleri bir yandan yapılırken hastayı hemen tomografiye gönderirler. Sonuçlar çıktığında doktor; “Beynin sol, sağ ve alt kısımlarında kanama mevcut… Hemen yoğun bakıma alınması gerek. İlk etapta amacımız sıvılaşan kanın pıhtılaşmasını sağlamak…" şeklinde bir açıklamada bulunarak, hastayı yoğun bakıma aldırır…

Saat gece 03.00'e gelirken prosedür işlemleri de tamamlanmış, hasta için birkaç şey istenmiş ve “Burada artık yapabileceğiniz bir şey yok. Bir şey olduğunda size haber edilecektir." gibilerinden bir şeyler söylenerek hasta yakınlarının eve gitmesi istenmiştir. Hasta yakınları diyorum çünkü gencimizin dayısı, yani hastanın küçük oğlu nakil haberini alır almaz hemen hastaneye gelmiştir. 

Dayısı, bizim genci eve yolladıktan sonra hastanede sabahlamıştır… Artık iki şey kalmıştır geriye… Birisi; dua etmek, diğeri ise beklemek…
 

Sabah erkenden annesiyle hastaneye giden gencimiz, yoldayken, uzaktaki akrabaları da durumdan haberdar etmiştir. Anneannesinin, kalan 2 kız kardeşi de hemen gelme kararı almış ve bir iki gün içinde gelmişlerdir.

Herkeste bir hüzün, herkeste bir garip bekleyiş bulunmaktadır… Her gün doktoruna, hastanın hakkında bilgi sorulmasına rağmen bir gelişme olmadığı yanıtı alınmaktadır…

En sonunda kanın pıhtılaşmasının sağlandığı fakat kanamanın tüm beynin etrafını sardığı öğrenilmiştir. Beynin etrafı kanla kaplı olduğundan beyin, beslenmesini yerine getirememekte dolayısıyla hastanın da ancak makineyle nefes alıp verebilmesi sağlanabilmektedir. Hasta, hiçbir etkiye karşılık bir tepki göstermemektedir… 

09 Ağustos sabahı gencimiz, ailesiyle birlikte kahvaltıdayken telefon çalar. Arayan dayısıdır… Telefonda anneannesinin vefat haberini verir… 

Gencimiz hemen hastaneye koşar… Anneannesinin bulunduğu yoğun bakım bölümüne gider… Ama yatağını boş görür… Hemşireye haber verip gereken yasal prosedürleri başlatır… 

O gün boyunca, birkaç defa gözleri dolar ama boşalmaz… Çünkü anneannesinin, bunu istemeyeceğini düşünür. 
Çünkü bilir ki Allah'ın vermiş olduğu canı yine Allah almıştır. Umar ve dua eder ki Allah, kendi anneannesiyle birlikte tüm ölmüşleri kabir azabından korusun… 

Ve anneannesi ile onun arasındaki bağı yakından bilenleri, bundan dolayı da ayrı bir hüzün kaplar sanki… Zira bu bağ öyle bir bağdır ki tarifi yoktur… Yani kelimelerle bile anlatılabilmesi namümkündür… 

Merhumenin ardından kalanların en büyük tesellisi, Allah'ın, onun canını onun istediği şekilde almış olmasıdır. Zira merhume; “Allah yatalak etmesin, çektirmesin…" derdi sürekli…
 
( Gerçek Hayattan Alıntıdır - Koca Bir Çınar 2. Bölüm başlıklı yazı 4harf1kelime tarafından 13.01.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.