Tanrı su içiyor gibi bir dereden, bir kelebek çılgıncasına
koşuyor gibi
Ölüyor gibi çılgıncasına bir dereden su içiyor gibi bir
karınca
Bir karınca bir dereden koşuyor gibi çılgıncasına yeryüzünde
Gülüyor gibi bir dere, çılgıncasına bir karıncaya koşuyor gibi
Eline dokunduğum zaman, Afrodit’in çenesinden bir dere
akıyor gibi.
Ve eline dokunduğum zaman, modern bir küheylan coşuyor gibi
Bir cümle geveliyorum o zaman, bir karınca dereye koşar gibi
Saatlerimiz bir kıyameti öylesine de olsa seviyor ve öpüyor
gibi
Ben senin eline dokundum ama sanki hiç dokunmuyormuş gibi
Afrodit’in çenesinden bir şiir yuvarlanıyor, bir dere
karıncaya koşuyor gibi
Sesin öyle yankılanıyor işte yeryüzünde, bir karınca sesi
gibi
Bir karınca dereye türkü söylüyor ve bir dere kelebeklere
akıyor gibi
Yüzüm paramparça olup elinin dokunduğu yerde bir bitki
örtüsü
Bir bitki örtüsü dereye karıncalar koşuyor gibi, ya da
biliyorum işte
Bir cümleyi evirip çevirip seni özlüyormuşum gibi
Hatta daha neler, yüzyıllardır seni sahil kenarında
bekliyormuşum gibi,
Daha neler, elin elime bir köpek ensesinde değiyormuş gibi
Ağustos’un 18’i sanki her gün, sanki her gün o günün
doğurduğu bir menekşe
Saçlarımı avuçlarının arasında bir devrim türküsü söyleyerek,
İnciterek faşist bekçiyi, kâtil polisi, duvar ören tüm
pezevenkleri
Bir dere karıncaya yuvarlanıyormuş gibi, bir kelebek, sanki
yüzyıllardır yaşıyor gibi
Saatler 7’yi gösteriyor, Seine nehrinden bir intiharı
soyutluyoruz gibi
Zamanı avuçlarımızdan kaydırarak, bir mekânı kutsuyoruz gibi
Elliot’tan farklı, Elliot’tan münevver, Elliot’tan bihaber
bir halkı
Yalınayaklığımızla örseliyor, kurşuna diziyor gibi
Bu arada bir karınca bir dereyi boğuyor gibi
Bir küheylan, avuçlarında mavi, Bordoux şarabını kafaya
dikiyor
Kafasında bir kurşun sektiriyor gibi
Ama hayır, daha önce taramıştım dağınık görünen saçlarımı
Bir yüzyıldan fazla olmadı, temin ediyorum seni.
Ya da ellerim bu kadar kirli değildi, yeni yetme şairler
gibi
Tren garlarında nefes alamayan orospu çocuklar gibi
Ama neyse, bir karınca küheylanın sırtında dereye düşüyor
gibi
Bir bankta ben sana Cemal Süreya okuyormuşum gibi
Rousseau bizi dinliyor, anlıyor, ayaklarımızı okşuyor gibi
Eskiden beri buradaysa bu bank diye geçirip içimizden,
Ama hayır, saçlarım biraz dağınık gibi, taramıştım oysa
Ellerim kirli değildi, bir karınca dereye yuvarlanıyor gibi
Seine nehrinde de kocaman bir pazartesiydi
Daha dün gibi, elimi uzatsam dokunacakmışım gibi
Saçlarımı taramıştım oysa, ellerim kirli değildi…