Zalim Felek
Garip kaldım işte soranım yoktur
Kavruldu yüreğim kor zalim felek
Perişan halime gülenler çoktur
Şu gamsız yüzleri gör zalim felek
Yıllardır hayatta çile çekerim
Yoksuluk kaderim boyun bükerim
Hep gözlerim ağlar yaşlar dökerim
Çekilmiyor hayat zor zalim felek
Feryadı figanım duysun söğütler
Bir kuşun ardından yaktım ağıtlar
Derdimi yazmaya yetmez kağıtlar
Gelde şu yaramı sar zalim felek
Hanı nerde kaldı gardaş bacılar
Bir Rahmet okumaz bülbül hocalar
Dilemem kimseye böyle acılar
Yoksulu gören çok hor zalim felek
Doğarken karaymış soyka kaderim
Bir ağam paşam yok kime giderim
Bülbül gibi feryat figan ederim
İyleşmez dertlerim var zalim felek
Gün geçtikçe beter azıyor yaram
Uykumu hasreti ediyor haram
Bir resmi bile yok kimlere soram
Yerinden bir haber ver zalim felek
Ne zaman elime alsam bir kalem
Sanki üzerime çöker bu alem
Açılır yaralar sürülmez merhem
İnanmazsan gelde sor zalim felek
Sol yanıma poyraz esiyor yaman
Kırar dalları mı dedirtmez aman
Ciğerim yanarda çıkartmaz duman
Bakan gözler görmez kör zalim felek
Dışarda fırtına karlar savurur
Ömerin acısı yürek kavurur
Dost bildiklerimiz yüzün çevirir
Bulamam dar günde yar zalim felek
Gözlerime kanlı yaşlar doldurdun
Sırma saçlarımı baştan yoldurdun
Şahin e yürekte dertler buldurdun
Dünyayı eyledin dar zalim felek
Almanya
Ali Şahin (Elbistanlı)
Ömerin acısı zannedersem bir benim içimi yaktı halen hayal edip gözümün
önüne getirsem gözüm ıslanır
ömerin ölümünden bir ay geçtikten sonra annem yine konuşmayı kesti yine
hamileymiş doğumuna son üç ayı kalana kadar hastalığı devam ederdi babam üç ay
düzeliyor diye on üç tane çocuk yaptırmış anneme hepsi oğlan hiç kız yok ama
sadece dördü hayatta kalabilmiş diğerleri aynı ömer kardeşim gibi ölmüşler.
yaşayan kardeşlerimi ilerleyen satırlarımda anlatacağım hepsinin nasıl
doğduğunu anlatmaya gerek görmedim ben okuluma devam ediyordum ihtiyaçlarımı
yine şükran öğretmen temin ediyordu ve böylece üçüncü sınıfı bitirdim şükran
öğretmenimin sayesinde
ama şükran öğretmen karnelerimizi verirken bize veda konuşması yapıyordu
çocuklar ben öğretmenliği bırakıyorum dördüncü sınıfta ben olmayacağım sizden
ayrılacağım için üzgünüm hepinize başarılar dilerim dedi benim gözlerimden
yaşlar akmaya başladı yanıma geldi Ali sen çok başarılı bir talebesin şartlar
ne olursa olsun okumalısın oku elbet benim gibi sana yardımcı olan birileri
çıkar üzülme benim meçbur okulu bırakmamlazım çünkü bir doktorla evledim
kendisi uzakta biryerde doktorluk yapıyor gitmemlazım dedi vedalaştık gitti
Öğretmenimin gidişine çok üzülmüştüm sanki annemi kaybetmiş gibi bir daha
okula gidemeyeceğimi düşünüyordum kahroluyordum nitekim aynen öyle oldu
dördüncü sınıf için lazım olan kitaplarımı
babam alamadı zaten umrunda değildi bana yine sığır güttürmek istiyordu ama
ben sığır gütmek istemiyordum babam hayır güdeceksin kitaplarını alamadık
alsaydık neyse okula giderdin dedi
bir gün bir akraba sayılır birinin evinde çocuklarıyla oyun oynuyorduk
odanın içinde yatakları koydukları yere yüklük derlerdi yüklükteki yatağın
arasında bir deste para gördüm evde çocuklardan başka kimse yoktu çocuklara
saklambaç oynayalım dedim başka odaya gitmelerini sağladım çocuklar odadan
çıkar çıkmaz hemen para destesini aldım sekiz tane yüzlük para vardı içinden
sadece bir tanesini aldım geri kalanını yerine koydum çocuklara ben oynamıyorum
diyerek oyunu bıraktım bizim evin arka duvarının dibinde taş yığını vardı
parayı taşların arasına koydum eve girdim ama kendimden utanıyordum hırsızlık
yapmıştım
ertesi gün sabah erken kalkıp parayı taşların arasından alıp köyün
minibüsüne binerek Elbistana gittim hemen orda birilerine kitapcı nerde diye
sordum adam tarif etti kitapcıyı buldum daha kitaplar kaç para sormadan parayı
kitapcıya uzattım dördöncü sınıf kitaplarını ve birer tane kalem defter
istediğimi söyledim kitapcı önlükte istermisin dedi sana yarı parası sayarım
dedi ben paranın yetmeyeceğini düşünüyodum param yeterse ver dedim kitapcı
yeterde artar bile dedi bana lazım olan eşyaları kitapcı bir poşete koydu elime
kırk lira paramın üzeriyle birlikte verdi bütün eşyalarım atmış lira tutmuştu
kitapcıdan çıktım çarşıda sinamanın önünden geçiyordum cüneyit arkınının malkoç
oğlu filminin afişini gördüm çok merak ettim daha televizyon dahi görmemiştim
sabah saat on civarıydı filim saat birde başlayacakmış üç saat boyunca
sinamanın önündeki afişlere baktım ve sinamaya girip malkoç oğlu filmini
izledikten sonra tekrar köye döndüm
eve gelince babam sordu bu eşyaları nerden aldın diye Elbistana gittim
şükran öğretmenimi buldum bana bunları o aldı dedim babam inandı Allah razı
olsun şükran öğretmenden ozaman okula gidebilirsin dedi buna çok sevinmiştim
ama benim parasını çaldığım akrabalar duymuş okul eşyaları aldığımı hemen baskınana
geldiler sen bizim parayı çaldın onunla bu kitapları aldın değilmi diye
kıyameti kopardılar akraba olacak kadın bütün kitapları ve eşyaları topladığı
gibi aldı gitti benim dünyam yıkılmıştı hırsız olmuştum dışarı çıktığım zaman
çocuklar arkamdan hırsız hırsız diye bağırıyorlardı okula gidemedim bir kaç ay
içerisinde köyde ne kaybolduysa benim aldığımı söylüyorlardı tam anlamıyla ünlü
bir hırsız damgası yemiştim aylak aylak dolaşıyordum eve her gün bir şikayet
geliyordu babam neden yapıyorsun diye beni fena şekilde dövüyordu artık küçücük
bir suçum olsa eve gitmiyordum küyün ekin harmanları toplanmıştı harmanların
içine girip sapları üzerime çekip yatardım on beş gün kadar harmanda yattım
artık harmanlar kaldırılıyordu son birtane harman kalmıştı akşam yine içine
girip yattım sabah uyandığımda harman sahibinin sesini duydum harmanı kaldırmak
için patos
getirmiş patos dediğim şey sapı samana çeviren bir makina harman sahibi
sapları patosun içine atmaya başladı elindeki demir dirgeni harmana sallıyordu
az kalsın karnıma batıyordu harmanın içinden bir fırladım harman sahibi ulan
diye korkuyla arkasına doğru ilkildi ben ordan kaçarak uzaklaşırken arkamsıra
oğlum beni korkutun ne işin var senin harmanda dedi ancak bunu duydum koşarak
uzaklaştım
artık harmanlar bitmişti beni saklayacak sığınacak bir yer kalmamıştı akşam
oldumu uzaktan evimizin küçük peceresinin ışığına bakardım ışık sönünce babam
yattı deyip yavaşca evin duvarının dibine gelir büzülür uyumaya çalışırdım
soğuktan uyuyamaz tir tir titrerdim hep dua ederdim babam dışarı çıksa bana
kızmadan sevip içeri alsa diye
ama babamın hiç aklına bile gelmezdim bu çocuk ne yer ne içer nerde yatar
düşünmezdi gündüzleri bağ bahçelerden onun bunun meyvesini sepzesini çalardım
budurum beni çok utandırırdı ama çaresiz yaşamak zorundaydım havalar iyice
soğumuştu artık dışarda yatmak imkansıdı dondurucu bir soğuk vardı köyün
camisine gittim avlu kapısından içeri girdim hoca caminin kapısını kitlemiş
açık olan bir tek tuvaleti vardı tuvalete girdim karanlıktı ışık falan yoktu
tam ortasından su kanalı geçerdi pislikleri götürsün diye duvarla kanalın
arasında otuz santimlik bir ara vadı ayak uzatmak mükün değildi duvarın dibine
çökerek soğuktan titreyerek gecenin geçmesini beklerdim
dört gün orda sabahladım beşinci gün sabah namazına gelen köyün bakkalı
osman amca şüpelenmiş yahu bu kapı kaç gündür kapalı içinde birimi kaldı diye
kapıya vurmaya başladı ben ses çıkarmayınca kapıyı kırmak istedi o arada ben
kapıyı açıp bir suç işlemiş gibi fırlayıp kaçtım osman amca arkam sıra bağırdı
yavrum insan burda yatarmı Allahalla diye söylendi sadece bunu duydum okadar
hızlı kaçtım tuvalette yattığımın biri tarafından görülmesi bana çok utanç
veriyordu sabah olduğunda osman amca herkese anlatmış o günün akşamına yine
evimizin duvarının dibine geldim soğuktan çok üşüyordum ağlamaya başladım babam
dışarı çıktı kaçmadım artık dayağı göze almıştım razıydım yeterki beni içeri
alsın ama düşündüğüm gibi olmadı
babam bana sarıldı ağlayarak beni içeri aldı bir saate yakın ağladı oğlum
ben sana babalık yapamadım diye birsürü dil dökerek kahroldu annem yine her
zamanki gibi konuşuyor ben hiç umrunda bile değilim ömer kardeşimden sora olan
kardeşim bekir yanında minderin üstünde açıkta yatıyordu hemen ömer aklıma
geldi bekirde ömerin öldüğü yaşa gelmişti babama dedim annemi hiç doktora
götürdünmü diye dedi yok oğlum iki üç sefer hocaya okuttum muska yazdırdım hiç
faydası olmadı ama elazığda akıl hastanesi varmış oraya da götürecek param yok
eğer elime para geçerse götüreceğim dedi
ardından aah oğlum uruk yaşasaydı benim durumum hiç böyle olmazdı her şeyim
olurdu bu anayın yüzünden hiç bir iş yapamıyorum dedi ben uruk diye birini ilk
defa duymuştum babama sordum uruk kim diye babam ölen eski hanımım bu anan
benim ikinci hanımım deyince ben şok oldum çünkü on bir yaşıma gelmişim annemin
babamın ikinci eşi olduğunu öğreniyorum hiç ne bir köylülerden ne bir
akrabamızdan duymadım babamın başından geçenleri unutmuş ollabilirlermi annem
okadar çok aralıksız konuşmasına rağmen annemden de duymadım o gün akşam babam
beni içeri alıp okadar çok ağladıktan sonra dilinin bağı çözüldü dedi oğlum hep
anan konuşacak değilya biraz da ben konuşayım her şeyi öğren dedi ve anlatmaya
başladı uruk benim eski hanımımın asıl ismi rukiye köyde ona uruk derlerdi urukla
ben aşağı yukarı aynı yaştaydık bir birbirimizi severek evlendik çok mutluyduk
durumumuz çok iyi değildi ama geçimimizi sağlıyorduk uruk un tutumluluğu
sayesinde. çok temiz ve titiz birisiydi
o çocuklarını hiç kirli pis gezdirmezdi iyi bakardı uruk rahmetli olunca
ben bakamadım yavrularımı evlatlık verdim ikisi kız biri oğlan baba nereye
verdin diye sordum kızları elbistanda durumu iyi olan iyi bir aileye oğlan
mustafa burda köyde ebesinin yanında ama benim yanıma gelmez bana baba demez
ebesi beni çok kötü bir baba olarak gösteriyor ananız ölür ölmez sizi atıp
evlendi diye. dedi
ve böylece iki ablam bir abim olduğunu öğreniyorum hemde abimin kaldığı ev
bizim eve elli metre mesafede aramızda bir ev var her gün görürdüm abimi ama
ben o evin oğlu sanardım çünkü kavga ettiğim çocuklardan beni hiç korumazdı ki
benimle iyi veya kötü bir sefer konuşmadı ki nerden bileyim abim olduğunu ben
hep ona imrenirdim ne güzel orta okula gidiyor ben gidemiyorum diye benden dört
yaş büyüktü arkadaş gurupları ayrıydı belkide oyüzden tanıyamadım abimi oysa
bizim babamız aynı olduğu için öz kardeşiz neden bir Allahın kulu bana mustafa
senin kardeşin diye söylemedi merak ediyorum
ve o akşam uykum geldi bekir kardeşimin yanına üstüm açık yattım
sabah olduğunda ben uyanmadan babam parasını çaldığım akrabamıza gitmiş
oğlumdan aldığınız kitapları verin ben sizin yüz liranızı param olduğu zaman
öderim demiş kitapları vermemişler babam evlerinden çıktıktan sonra karı koca
tartışıyorlar kadın vermeyelim diyor adam verelim bu çocuk gerçekten hırsız
olsaydı paramızın hepsini çalardı içinden sadece yüzlira aldığına göre belliki
okumak istiyor onun için çalmış hanım sevap olur verelim şu kitapları okusun
çocuk diyor.
Aradan üç gün geçti kitapları getirip bana verdiler ben artık bu köyde
okula gitmek istemiyordum gidersem bana hırsız gözüyle bakacaklarından
korkuyordum çünkü köyde adım çıkmıştı hırsız diye nasıl gidebilirim o
kitaplarla ben okula o gün çok duygulandım anem yine hiç durmadan konuşur bekir
kardeşime bakmıyor bekirde ömer gibi zayıflamıştı beni budurum çok üzdü babamın
beni dövmeleri dışarlarda yatırmaları bir an gözümün önüne geldi babam evde
yoktu annem ve bekir kardeşimi öptüm kitapları aldım dışarı çıkarken annem
duvara ali gidiyor ali gidiyor diye iki sefer söylendiğini duydum ama ben hiç
geri dönüp arkama bakmadan dışarı çıktım sabah saatleriydi köyümüz şardağının
güney eteklerine kurulmuş hemen yanında küçük bir dağ daha var o dağın tepesine
çıktım köyüme yaşlı ıslak gözlerle uzunca bir baktım görünmeyen bir tek ev dahi
yok şöyle bir sitemde bulundum bir gariban yoksul çocuğa sahip çıkamadınız
çaresizlikten çaldığı yüzlira için hırsız yaptınız hiçmi içinizde okula gideni
seven okumanın kurtuluş olduğunu bilen yoksula kanat geren hiçmi kimse yok diye
bağırdım
elimdeki kitapları tek tek yırtarak havaya savurdum elveda köyüm ben
gidiyorum dedim.kafamda kurduğum bir pilanım falan yoktu daha onbir oniki
yaşlarındaydım
on kilometrelik dağlık ıssız alanı yürüyerek geçip Elbistana gitmeyi kafaya
koydum ve yola koyuldum ayağımda lastik bir ayakkabım vardı ama arkası
topuğundan yırtıktı ayaklarıma dikenler batıyodu arada bir durup dikenleri
temizliyordum çok ıssız dağların arasında durduğum zaman derin bir sessizlik
kaplıyordu etrafımı kayaların arasında küçük bir kerten kelenin yürümesi büyük
bir gürültü gibi geliyordu kulaklarıma korkmaya başlamıştım bir türkü dolandı
dilime daha önce radio bile dinlememiştim müzükten hiç anlamazdım aşk ney sevda
ney hiç bilmezdim sadece okulda sükran öğretmenim leyla ile mecnunun hikayesini
anlatmıştı onun için türkünün sözlerinin içinde mecnun geçiyor bu türküyü
korkumu yenmek için okadar çok söyledimki o yüzden yıllar geçti sözlerini ve tarzını
unutmadım Rok müzüğüne benzer nezaman efkarlansam hep söylerim
Çıplak ayaklarım
Daha büyümeden uçtum yuvadan
Boşa çırpar benim. tüysüz kanatlarım
Gözlerimin karasından kipriğimin arasından
Yere döştü benim. göz yaşlarım
Şu dağların üzerinden dikenlerin arasından
Yola düştü benim. çıplak ayaklarım
Daha geçmeden hayat köprüsünden
Suya düştü benim. bütün umutlarım
Daha bilmeden kara sevdayı
Sana düştü benim. şu cahil gönlüm
Şu mecnunun arkasından
Sevdiğimin sevdasından
Çöle düştü benim. çıplak ayaklarım
Çok zorlu bir yayan yolculuğun ardından öğleden sonra yorgun ve bitkin bir
halde Elbistana geldim bizim köyden gariban bir şakir abi vardı onun bir
lokantada bulaşıkcı olarak çalıştığını duymuştum çalıştığı lokantayı buldum
şakir abiyi sordum bulaşık hanede olduğunu söylediler görmek istediğimi
söyledim lokantanın sahibi şakir seni bir çocuk soruyor diye seslendi şakir abi
geldi dedim şakir abi ben köyden kaçtım birdaha köye gitmek istemiyorum bana
yardımcı olurmusun kalacak gidecek yatacak hiç bir yerim yok dedim şakir abi
gel bulaşık haneye girelim orda konuşuruz dedi bulaşık haneye girdik benim
karnım çok açtı yıkanmak için gelen tabakların içindeki kebab artıklarına gözüm
düştü maydonoslu soğan doğraması yanında adana kebabının bir parçası kalmış
okadar güzel görünüyordu benim dikkatli bakışımdan şakir abi aç olduğumu anladı
bana hemen yantarafta kebap pişiren arkadaşına bir dürüm yapmasını söyledi
benim karnımı doyurdu sağ olsun sakir abi dedi ali patrona söyleyelim burda
benimle çalış bana yardım edersin benim evde beraber kalırız ev kirasının
yarısını ödersin dedi şakir abi evliydi ama çocukları köyde kalıyor kendisi
haftada bir köye gidiyormuş
Elbistanda ulu caminin yanında bir odası tuvaleti olan bir ev tutmuş orda
kalıyormuş tamam şakir abi konuş patrola dedim şakir abi lokanta sahibine benim
kimessiz bir çocuk olduğumu ve iş aradığımı söyledi lokanta sahibi ozaman yarın
gelsin sana yardım etsin dedi ben çok sevindim ogün şakir abiye yardım ettim
akşam oldu işi bıraktık şakir abinin evine geldik toprak bodurum katı gibi
tabanı ıslak camur gibi şakir abi tabanına tahta üzerine bir kilim bir minder
birde sap yastık eski bir battaniyesi vardı başka hiç bir şeyi yok şakir abi
ali bugün idare edelim duvarda asılı pardüsosunu bana verdi bunu üzerine al yat
yarın ilk yüğmüyenle bir battaniye alırsın dedi
olur şakir abi dedim o gün pardüsoyu üzerime aldım yattım sabah kalktık
elimizi yüzümüzü yıkayıp doğru lokantaya gittik işe başladım ve böylece şakir
abiyle birlikte üç ay bulaşık yıkadım bu üç ay içerisinde hep babamın evlatlık
verdiği aplalarımı düşündüm çok merak ediyordum acaba ne yapıyorlar gidip
görmek istiyordum hayatımda görmediğim aplalarımı hayalimde canlandırıp sanki
benimle yaşamışlar sonradan ayrılmış gibi bir hisse kapılıyordum.
çalıştığım lokantanın sahibine artık işi bırakmak manisaya gitmek
istediğimi söyledim tamam git ama nezaman gelirsen burda sana iş var yolun açık
olsun dedi ve şakir abiylede vedalaştım doğru otobüs terminaline gittim elimde
ne bir çanta ne bir ne bir valiz hiç birşey yoktu sadece cebimde manisaya
yetecek kadar param vardı
otobüs şirketinin yazıhanesine girdim manisaya nasıl giderim diye sordum
dediler burdan manisaya direk otobüs yok önce adanaya gideceksin ordan manisaya
direk otobüs olur dediler ve ben adanaya bir bilet aldım hareket zamanı gelince
otobüse bindim koltuk numaram üç otobüsün tam ön kısmı içerisi dolu koltuklarda
boş yer yoktu otobüs hareket etti
Elbistanı çıkarken soför yoldan birkaç kişi daha yolcu aldı aldığı yolcular
ayakta kaldılar otobüsün şoförü bana sen kalk abilerin otursun dedi bende
kalktım yerimi ayakta kalan yoculara verdim bana bir teşekür dahi etmediler
oysa ben biletimin parasını adanaya kadar ödemiştim bir rica veyahut teşekür
etselerdi bir büyüğüme yerimi verdim diyecektim
neyse otobüsün ön kapısının merdiven basamağında ayakta yolu izleyerek
adanaya doğru otobüs yol alıyordu
maraşın o yeşil ormanlık dağları virajlı yolları çok hoşuma gitmişti daha
ilk defa otobüse binmiştim yolculuk ayakta da olsa hoşuma gitmişti altı saat
sonra osmaniyeye geldiğimizi şoför söyledi ve bir petrol istasyonunda durdu
bana şu yandaki otobüse bineceksin bir saat sonra adanadasın biz iskenderuna
gidiyoruz dedi bende indim ve yandaki otobüse bindim otobüs devam etti mavin
yanıma geldi onlira vermemi söyledi neden dedim biletimi gösterdim mavin dedi
kardeşim bu bilet bizim değil deyince şaşırdım kaldım
oysa ben adanaya kadar bilet parasını ödemiştim elbistan otobüsü bana
paramın üzerini vermediler
peki bu durum büyük bir haksızlık hırsızlık sahtekarlık gasp değilmi bu
durum çok zoruma gitmişti hırsızlar diye bağırmak geldi içimden etrafıma baktım
yabancı ilkdefa gördüğüm urfanın yöresel kıyafetli insaları vardı utandım
bağıramadım.ama benim ardımdan bir koca köy bağırmıştı kitap parasını çaldı
diye.paramı hesaplamıştım tam manisaya yetecekti onlira daha fazla para urfa
otobüsüne verince param azaldı artık yetmez diye içime bir korku düştü neyse
adanaya geldim otobüsten indim çukurun içinde bir otobüs terminaliydi. biraz
oralarda dolaştım manisaya otobüs bileti fiyatlarını sordum paramda eksiklik
var bir otobüs firmasına benim onbeş liram var manisaya gitmek istiyorum beni
götürürmüsünüz dedim hayır olaz manisa yirmi beşlira dediler aklıma uzaktan
akrabamız birinin adanada oturduklarını biliyordum onlar geldi aklıma yalnız
mahalle olarak duymuştum oturdukları mahallenin adını adananın barkal semti
oradan birine sordum barkala nasıl giderim diye çarşıdan dolmuşa bineceksin
dedi sora sora dolmuş duraklarını buldum ama ben bitmiştim Devam edecek Ali
Şahin (Elbistanlı)