1
“Kaygılı Yıllar Gizli Belgelerle
Kurtuluş Savaşı’nın Perde Arkası 1918-1923” Üzerine
Okumayı,
araştırmayı ve yazmayı çok seviyorum. Tarih ve edebiyat üzerine yazılmış
kitapları okumayı bir başka seviyorum. Durum böyle olunca zaman zaman okuduğum
kitapları siz okuyucularımla paylaşmaya çalışıyorum.
Bu
yazımda da gerçekten çok önemli bir kitabı sizlere tanıtmaya çalışacağım.
Önemli diyorum, çünkü bu kitabın normal yazılan kitaplardan bir farkı var. O da
bu kitabın tamamen İngiliz Devlet Arşivi Dışişleri Bakanlığı Siyasi Belgeleri, ABD
Milli Arşivi, İngiliz Dış Politikasıyla İlgili Belgeler, İngiliz ve Yabancı
Devletlerin Belgeleri, İngiliz Dışişleri Bakanlı Gizli Belgeleri, İngiliz Gizli
İstihbarat Raporları vs. gibi çok önemli belgelerden ve bizzat dönemin yetkili
kişilerinin kaleme aldığı belgelerden derlenerek hazırlanan bir kitap olmasıdır.
“Kaygılı
Yıllar Gizli Belgelerle Kurtuluş Savaşı’nın Perde Arkası 1918-1923” isimli
Salahi R. Sonyel’in kaleme aldığı, Remzi Kitabevi’nden 480 sayfa olarak Kasım
2012’de çıkan bu kitabını her Türk vatandaşı mutlaka okumalıdır. Atatürk ve
Cumhuriyet tarihi konusunda çok önemli çalışmalara imza atmış tarihçilerin
başında gelen, Türk Tarih Kurumu Şeref Üyesi Salahi R. Sonyel’in hazırladığı “Kaygılı
Yıllar Gizli Belgelerle Kurtuluş Savaşı’nın Perde Arkası 1918-1923” isimli kitap,
Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluşuna da ışık tutuyor.
Kitapta
öyle ilginç bilgiler yer alıyor ki, insan okurken hayretler içerisinde kalıyor.
Ülkesi emperyalistler tarafından işgal edilirken kendi canını kurtarmak adına
İngiltere’nin her istediğini yapmaya hazır vatan haini ve korkak bir padişahın (Vahideddin)
İngiliz yetkilileri ile görüşürken ya da gönderdiği mektuplarda sarf ettiği
komedi sözleri mi dersiniz, Yunanlıların barbarlıkları mı dersiniz, İngiliz
ajanları başta olmak üzere emperyalist devlet ajanlarının Anadolu’da cirit
atması mı dersiniz, Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basarak başlatmış olduğu
bağımsızlık mücadelesini kendi çıkarlarını korumak için sabote etmeye çalışan
vatan hainleri mi dersiniz...
Kitapta
dönemle ilgili ne ararsanız var. Bu yüzden kitaptan bazı bölümleri sizlerle
paylaşmak istiyorum.
***
“İstanbul’daki
İngiliz Yüksek Komiseri Vekili Amiral Richard Webb, İngiltere Dışişleri
Bakanlığı Müşteşarı Yardımcısı Sir Ronald Graham’a (19 Ocak 1919) gönderdiği
özel yazıda cüretle şöyle diyordu: “Görünüşte ülkeyi (Osmanlı Devleti’ni)
tümüyle işgal etmemiş olmamıza karşın, şimdi valilerini tayin ediyor veya
görevlerinden uzaklaştırıyor; polislerini yönetiyor; basınlarını denetliyor,
zindanlarına girerek Rum ve Ermeni tutukluları, işlemiş oldukları suça aldırmadan
özgür bırakıyoruz... İstediğimiz her şeyi müsadere ediyoruz. Politikamız
süngünün keskin ucuna dayanır... Halife elimizde olduğu sürece İslam dünyası
üzerindeki ek bir denetim aracına sahibiz... Bildiğiniz gibi padişah, bizi
buraya yerleştirmek istiyor...” (Sayfa 32)
***
“O
dönemde İtalya’nın İstanbul’daki Yüksek Komiseri görevinde bulunan Kont Sforza,
“Mustafa Kemal Paşa henüz 1919’un ilk aylarında, tek kurtuluş yolunun bağımsız
bir Türkiye Devleti kurulması gerektiğine inanmıştı.” der.” (Sayfa 46-47)
***
“Mustafa
Kemal, 17 Haziran’da Kâzım Karabekir’e gönderdiği gizli telgrafta,
Diyarbakır’daki Kürt Kulübü’nün, “İngilizlerin teşvikiyle İngiliz himayesinde
bir Kürdistan teşkili gayesini takip ettiği anlaşıldığından” ve “Kürdistan’ın
maruf beylerinden aldığı çeşitli telgraflar üzerine dağıtıldığını; bu kulübün
hiç bir Kürt’ü temsil etmediğini; birkaç serserinin girişiminin sonucu olduğunu;
yurt ve ulusun tümüyle bağımsız ve özgür yaşaması uğrunda Kürtlerin her
fedakârlığa hazır olduklarını söylediklerini” bildirmiş; Kürtler de dâhil, tüm
ulusu, yurdun kaderini kurtarma amacında birleştirmek karar ve azminde oluğunu
belirtmişti.
Ertesi
gün, Amasya’dan, Edirne’de bulunan 1. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar’a telgrafla
gönderdiği mesajda, “İngiliz koruyuculuğu altında bir bağımsız Kürdistan
kurulması ile ilgili propaganda ortadan kaldırıldı ve bu amacı güdenler yola
getirildi. Kürtler, Türklerle birleşti” demişti.” (Sayfa 62-63)
***
“İngiliz
Yarbayı Alfred Rawlinson, Mustafa Kemal’den “Yüce Türk” olarak söz eder ve
şöyle der: “Onunla temas kuranlar, çarpıcı kişiliğinin etkisi (füsunu) altında
kalırlar... Kendi soyunun, uluslararası platformlarda yeri olması gerektiğine
dair kesin ve pratik görüşleri olan, oldukça güçlü karaktere sahip bir adamdır.
Kişisel saygınlık ve yükseliş aramıyor; ciddi bir görev duygusuna sahiptir;
dolayısıyla tüm öteki ülkelerin çıkarlarına oranla kendi ülkesinin çıkarlarına
öncelik tanınmasına büyük önem verir.” (Sayfa 82)
***
“İngilizlerin
kimi Kürtlerin çevirmekte oldukları entrikalar karşısında Mustafa Kemal
hareketsiz kalmamış, 15 Eylül’de Malatya Mutasarrıf vekili aracılığıyla Kürt
önderlerinden Hacı Kaya ve Şehzade Mustafa ağalara gönderdiği telgrafta,
“Padişah ve millet hainlerinin iğfalatına kapılarak İslam kanı akıtılması
bigünah ve zavallı Kürt kardeşlerimizin birçoğunun padişah askerleri tarafından
öldürülmesi gibi elim bir akıbetin meydana gelmesine engel olmak yönündeki
yurtsever çalışmalarından ötürü” Sivas Kongresi’nin takdirini bildirmiş ve
şunları eklemişti: “Sizler gibi din ve namus sahibi büyükler oldukça, Türk ve
Kürt’ün yekdiğerinden ayrılmaz iki öz kardeş olarak yaşamakta devam eyleyeceği
ve Makam-ı Hilafet için sarsılmaz bir vücut halinde ve hariç düşmanlarımıza
karşı demirden bir kale halinde kalacağı şüphesizdir.” (Sayfa 85)
***
“İngiliz
Yüksek Komiseri Amiral Sir John de Robeck, 4 Kasım’da, yüksek komiserlik
yetkililerinden Tom Hohler’in kaleme almış olduğu bir raporu Lord Curzon’a
göndermişti. Hohler, bu raporda şunları belirtiyordu: “Sultanlık şimdi bayağı
bir komedi olmuştur ve görünüşte yüksek prensipleri ve amaçları olan, karakteri
zayıf, az cesaretli ve kendisini bugünkü duruma getirmiş olan ulusalcı partinin
davranışlarına muhalif bir adam olan padişah, Abdülhamid döneminde de var olan
üstün zekâdan yoksun olarak Yıldız’da titriyor. Osmanlı hanedanı görünüşte
yorgun düşmüştür ve anlaşılan, kendi halkını yönetme yeteneği ve enerjisine
sahip herhangi bir şehzade henüz ortada görünmüyor.” (Sayfa 104-105)
***
“İstanbul’daki
İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir John de Robeck, 15 Aralık’ta (1919)
İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği gizli telgrafta şöyle diyordu:
“Padişah kendisini bize teslim etmiştir, çünkü tek dayanağı İngiltere
yönetimidir ve barıştan çok, Türkiye’nin bugünkü durumunun sürmesinden
kaygılanmaktadır.” (Sayfa 122)
***
“İstanbul’daki
İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir Horace Rumbold, 3 Ocak’ta (1921) Lord
Curzon’a şu mektubu göndermişti: “Yunanlıların silah ararken ve halkı silahtan
arındırırken kişisel olarak yapmış oldukları işkenceler, hırsızlıklar, yağmalar
ve yıkımlar çoğalmıştır. Bu denli olaylar sık sık yer alıyor ve bunlarda
uygulanan usuller iyice biliniyor... Yunanlıların kendi işgal bölgeleri olarak
nitelendirdikleri yerlerin çoğu bir sahra (vahşi bölge) biçimine geliyor.”
(Sayfa 203)
***
“Yunan
harekâtının başlamış olduğu gün olan 23 Mart’ta (1921), İstanbul’daki İngiliz
Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold, Padişah Vahideddin’le iki buçuk saat süren
bir görüşme yapmış ve bu görüşmeyle ilgili raporunda şunları belirtmişti: “Bu
görüşme sırasında (Andrew) Ryan bana eşlik etmişti. Padişah, görüşme sırasında
başka bir kişinin de hazır bulunmamasını yeğ tutmuştu. Kendisi Mustafa Kemal’in
Tevfik Paşa’ya 28 Ocak’ta göndermiş olduğu telgraflara değinmişti. Bu
telgrafların, Ankara önderlerinin mentalitesini fotoğrafik biçimde
yansıttığını; onların (ulusalcıların) tahtı tehlikeye koyma ya ve yetkisini
azaltmaya çalıştıklarını söylemiş ve (padişah) şunları eklemişti: Mustafa
Kemal, hangi soydan geldiği bilinmeyen Makedonyalı bir ihtilalcidir. Onun kanı
Bulgar, Grek veya Sırp kanı olabilir. Bir sırp gibi görünüyor. Bekir Sami
Çerkez’dir. Hepsi de birbirinin aynıdır Arnavut, Çerkez veya başka soydandırlar
ama Türk değildirler. Onların arasında tek bir gerçek Türk yoktur. Buna karşın
ben ve yönetimim onlara karşı güçsüzüz. Bu haydutlar benim baş eğmemi
istiyorlar...” (Sayfa 240-241)
***
“Bu
görüşmeyle ilgili yazı Londra’ya ulaştıktan sonra İngiltere Dışişleri Bakanlığı
Yetkililerinden D.G.Osborne, 1 Nisan’da (1921) şu yorumu yapmıştı: “Padişahın
sarsılmış olan saygınlığı, onu, durumu ulusal açıdan değil, kişisel açıdan
görmeye sevk ediyor. Hiç kuşkusuz, onun durumu oldukça güçtür; ancak ulusal
akımı, ülkede hiçbir çıkarı olmayan ve Türk olmayan haydutların zulmü olarak
tanımlamak saçmadır. Mustafa Kemal bir bakıma (İtalya kahramanı) Garibaldi gibi
haydut ve yurtseverdir ve ona saygı göstermemek ve onu takdir etmemek güçtür.”
(Sayfa 241)
***
“İngiltere
Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden Lncelot Oliphant, Londra’daki Yunan elçisi
A.Rizo-Rangabe’ye 7 Nisan’da gönderdiği yazıda, şunları eklemişti: Genç
Müslüman kadın ve kızları, Yunan askerlerinin canavarlıklarından kurtulmak için
intihar ediyorlar, camiler kirletiliyor, Türk mahkûmlar açlığa terk ediliyor ve
köle gibi çalıştırılıyor ve birçok kayıplar veriyor.” (Sayfa 242)
***
“İngiliz
istihbaratına göre, Mustafa Kemal, İngiliz, Fransız, İtalyan, Bolşevik ve
İttihatçı sempazitanları ve hatta ajanlarıyla çevriliydi ve 1921 yılı yazında
Yunanlıların Ankara’ya doğru ilerlemeye başladıkları günlerde, hayatının en
bunalımlı günlerini yaşıyordu.” (Sayfa 264)
***
24
Ekim’de İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na ulaşan gizli istihbarat raporuna
göre: “Kürt Mustafa Paşa 1918’de
Kürdistan Teali Cemiyeti’ne atanmış, 1919’da derneğin başkanı olmuş ve o
tarihten sonra denekle ilgili çalışmalarını sürdürmüştür.
...Kürt
Mustafa Paşa İstanbul’dan ayrılmadan önce oradaki Ermeni Patriği’nin
desteklediği Ulusal Ermeni Demokrat Partisi’yle ilişki kurmuştu. Uzun bir
süreden beri Ermeniler, Rumlar ve Kürtler, kendi aralarında Türklere karşı
işbirliği yapmak emeli beslemektedirler.
(Mustafa
Paşa) İstanbul’dan ayrılmadan önce, kimi Ermeni politikacılar aracılığıyla,
Yunan yüksek komiserliğiyle yazışıyordu. Mevlanzade Rifat’la öteki Kürt
önderlerin, kendilerine mali yardım yapılırsa Yunanlıların savını desteklemeyi
kabullendikleri biliniyor. Herhalde Kürt Mustafa Paşa’yla da aynı arajman
yapılmıştır. Onun şimdi Gürcistan’ı ziyaretinden amaç, herhalde olay
çıkarmaktır.
Yunan
Kralı’nın gizli örgütleri herhalde Konya ve Kürdistan’a dek yayılmıştır. Bu
katlar, hiç kuşkusuz Konya’daki ayaklanmanın patlamasına yardımcı olmuş; onu
yaymaya çalışmıştır. Orada, olağan biçimde sürüp gitmekte olan huzursuzluk
yüzünden o bölgeyi seçmişlerdir. Kemalistlerin Anadolu’daki durumlarını
zayıflatmak amacıyla, Kürdistan’daki özerklik akımından yararlanmak amacıyla
orada isyan kışkırtmışlardır. Kürt önderler para sıkıntısı çektikleri için
İstanbul’daki Kürt Partisi, Yunan yetkililerinin eline düşmüştür.” (Sayfa
298-299-301)
***
“İstanbul’daki
İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir Horace Rumbold’un İngiltere Dışişleri Bakanı
Lord Curzon’a 7 Mart’ta gönderdiği gizli bir yazıdan anlaşıldığına göre,
Vahideddin, Yusuf Kemal heyeti üyelerinden, özel katip Kemal Bey’in,
kayınpederinin evinde bulunan valizini, katibin iki günlük yokluğundan
yararlanarak ajanlarına açtırmış, içindeki 6 gizli belgenin fotokobilerini
çektirerek 6 Mart günü, emektar bir mabeyincisi eliyle İngiltere Yüksek
Komiserliği baş tercümanına göndermişti.” (Sayfa 334)
***
“Sir
E.Percy de şunları eklemişti: Kendi görüşümce, Yunanlıları İzmir’e göndermek en
büyük hata idi.” (Sayfa 346)
***
“İngiliz
Generallerinden Sir Charles Townshend: İstanbul’un kendi askerlerimiz
tarafından işgali büyük bir hata idi... Çünkü ulusalcı Türk partisini ve
Başbakanımızın “asi bir general” olarak nitelendirdiği bu yurtsever Kemal’i
ortaya çıkarmıştır.” (Sayfa 350)
***
“Londra
gazetelerinden Pall Mall Gazette, 21 Ekim tarihli sayısında, “General
Townshend’in Açıklamları” başlığı altında şu makaleyi yayınlamıştı: Generel
Townshend, tüm yanlara onurlu bir barış, hiçbir masraf yapmadan
gerçekleştirilebilirken, yapılmış olan harcamalardan dolayı Lloyd George’u
eleştirmiş ve şunları eklemişti: Osmanlı İmparatorluğu’nu Mezopotamya (Irak),
Filistin ve Suriye’den ve İstanbul’un kapılarına kadar öteki bölgelerinden
yoksun bıraktık ve her şeyin üstünde, Yunanlıları Asya Türkiye’sine özendirdik.
Onları, en zengin il olan İzmir’e yerleştirdik. Dolayısıyla, sayın efendi (Lloyd
George), ümitsizlik içinde kalan Türklerin, bir elde kılıç olmak üzere, onun
tüm entrikalarını bir yana iterek, tüm işgalcileri tekmeyle dışarı atmış
olmalarına ve şimdi de zaferin ürünlerini yasal olarak hak ettiklerine nasıl
şaşabilir? Türkler çılgın değildir, en zengin limanları olan İzmir’i onlar
yakmamıştır...” (Sayfa 374-375)
***
“17
Ekim 1922 tarihli İngiliz Gizli İstihbarat Raporu’na göre 11 Ekim’de İzmir’den
ayrılan bir İngiliz ajanı şu bilgiyi iletmişti: “Bu güne kadar Mustafa Kemal’in
stratejik planı, hiçbir aksaklık çıkmadan başarılı olmuştur. 26 Ağustos’taki
genel saldırı büyük gizlilik içinde hazırlanmıştı ve iki gün öncesine kadar
bunu ancak üç kişi biliyordu.
Boğazlara
ve Marmara Denizi’ne ulaşmış olan Mustafa Kemal’in planı şuydu: a)Trakya ile
İstanbul’u ele geçirmek, b)Musul ilini yeniden fethetmekti. İkinci amaç, birinci
amaç gerçekleşinceye kadar ertelenecekti. Mudanya konferansından sonra Mustafa
Kemal, barış konferasının başlamasından sonra iki ay içinde, İstanbul ve Trakya
Türklere devredilmezse İngilizlere karşı ivedilikle husumet başlayacaktı.
İtalyanlarla Fransızlar bu saldırıya müdahale etmeyeceklerine dair ona güvence
vermişlerdi.” (Sayfa 376)
***
“İstanbul’daki
İngiliz Genel Karargâhı’nın 17 Ekim tarihli gizli raporunda şu görüşler öne
sürülmüştü: BMM (Büyük Millet Meclisi) ve askeri önderler, şimdi zaferle sarhoş
olmuşlardır ve ihtiraslarını gerçekleştirmek için büyük Britanya ile savaşmaya
hazırlanmaktadırlar. Fransa’nın, Türkiye’nin sadık müttefiği rolünü oynadığına
inanıyorlar.” (Sayfa 377)
***
“Londra’da
yayımlanan Daily Telegraph gazetesi, 28 Temmuz 1923 tarihli sayısında
İngiltere’nin Eski Başbakanı David Lloyd George’un şu demecini yayımlamıştı:
Her şey sona erince, İsmet’in gülümsemesine şaşmamalıdır. Ankara’dan alınan
haberlere göre barış, orada büyük bir Türk zaferi olarak karşılanmıştır ve bu bir
gerçektir. Mudanya Paktı bir Sevr değildi, ama kesinlikle Lozan’dan daha
iyiydi. Sevr’den Mudanya’ya bir gerileme idi; ancak Mudanya’dan Lozan’a bir
bozgundur.” (Sayfa 390)
***
Kitabı okumayanlar varsa bir an önce
temin edip okumalarını tavsiye ediyorum. Salahi R. Sonyel’e de böylesi önemli
bir kitabı hazırladığı için ayrıca teşekkür ediyorum.
Keyifli
okumalar...
Sevgiyle, hoşça ve dostça kalın...
İletişim:
mehmet_sahin1987@hotmail.com
mehmetsahincileroglu@hotmail.com
sahin33mehmet@gmail.com
mehmetsahincileroglu@gmail.com
GSM: 0(506) 935 73 17
Facebook/mehmetsahincileroglu
Twitter/msahincileroglu