Mevlit Kandiliniz Mübarek Olsun
Peygamber Efendimiz’in (asm) doğduğu geceye “Mevlid Gecesi” denir. Bu gece
Rebiülevvel ayının on ikinci gecesidir.
Dünyanın her tarafındaki
Müslümanlar, her sene bu geceyi, “Mevlid Kandili” olarak kutlamaktadırlar.
Peygamber Efendimiz’in (asm) doğum günü, bütün Müslümanların
bayramıdır.
Her nefsin kendisiyle uğraştığı, her ferdin, her
uzvunun kendisinden hesap sorulacağı, dünyada işlemiş olduğu her şeyin gelip
karşısına dikileceği günde rahmetinden, merhametinden ve Resulü’nün şefaatinden
bizleri mahrum etme Ya Rabbi.Allah’ım! Bizi hayırlara rağbet edenlerden eyle.
Bizi bağışla. Bize merhamet et. Annemize-babamıza, çoluk-çocuğumuza,
kardeşlerimize, komşularımıza, dostlarımıza ve bütün inananlara hayırlar ver Ya
Rabbi.
Kâinatta en büyük hâdise hiç
şüphe yok ki, Kâinatın Efendisi (1)Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.)
dünyaya teşrifleri hâdisesidir.Çünkü, hilkat
ağacının çekirdeği odur. Kâdir-i Zülcelâl, onun gelişini takdir etmemiş olsaydı,
kâinat da, insan da olmayacaktı. Dolayısıyla imtihan dünyasının kapısı da
açılmayacaktı. "Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa,
Nûr-u Muhammedî (a.s.m.) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir: Eğer o
âlem-i kebir, bir şecere tahayyül edilirse, Nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem
semeresi [meyvesi] olur. Eğer dünya mücessem bir zîhayat farzedilirse, o nur
onun ruhu olur. Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse, o nur onun aklı
olur."İşte, "Sen olmasaydın, ey Habîbim,
felekleri [kâinatı] yaratmazdım" kudsî hadisi , bu sırra işaret
etmektedir.Ayrıca, Efendimizin risâleti diğer
peygamberler gibi hususî değil, umumi ve cihanşümûldür. Buna binâen elbette
dünyaya teşrifleri esnasında birtakım hârikâ hâdiseler vücuda gelecekti. Ve bu
hâdiseler akıl ve basîret sahiplerini düşünceye sevkedecekti.Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri esnasında belli
başlı şu hârikâ hâdiseler meydana geldi :1)
Teşrif Ettikleri Gece Bir Yıldız Doğdu.Yahudîler arasında birçok âlim vardı. Bunlar, kitaplarında Allah
Resûlünün geleceğini görüp, öğrenmişlerdi. Yıldızlardan hüküm çıkarmada da usta
sayılırlardı. Efendimizin doğumu gecesinde bir yıldız parlamış ve Yahudî âlimler
bu yıldızdan Ahirzaman Peygamberinin dünyaya teşrif ettiklerini
anlamışlardı.Resûl-i Zîşanın meşhur şâiri Hassan
bin Sâbit (r.a.) bu hususu şöyle anlatmıştır:"Ben
sekiz yaşlarında var yoktum. Biliyorum, bir sabah vakti, Yahudînin biri 'Hey
Yahudîler!' diye çığlık atarak koşuyordu. Yahudîler, 'Ne var, ne yırtınıyorsun?'
diyerek adamın başına üşüştüler. Yahudî şöyle haykırıyordu:"'Haberiniz olsun, Ahmed'in yıldızı bu gece doğdu. Ahmed bu gece
dünyaya geldi."' 36İbni Sa'd'ın naklettiği konu
ile ilgili bir rivâyette ise şöyle denilmektedir:"Mekke'de oturan bir Yahudî vardı. Allah Resûlünün doğdukları
gecenin sabahı Kureyşlilerin karşısına çıktı ve sordu:"'Bu gece kabilenizden bir oğlan çocuk doğdu mu?'Kureyşliler, 'Bilmiyoruz' cevabını verince, adam sözlerine devam
etti:"'Varın, gidin, soruşturun, arayın; bu
ümmetin peygamberi bu gece doğdu. Sırtında alâmeti var.'"Kureyşliler varıp soruşturdular ve gelip Yahudîye haber
verdiler:'Bu gece Abdullah'ın bir oğlu dünyaya
geldi, sırtında bir nişan var.'"Yahudî gidip
peygamberlik alâmetini gördü. Ve aklını kaybetmişçesine şöyle
haykırdı:"'Peygamberlik artık İsrâiloğullarından
gitti. Kureyşlilere öyle bir devlet gelecek ki, haberi doğudan batıya kadar
ulaşacaktır.'" 37Demek gökkubbe pırıl pırıl
yıldız kandilleriyle Resûl-i Kibriya Efendimizin gelişini
alkışlıyordu.2) Medâyin'deki Kisrâ Sarayından
On Dört Burç Çatırdayarak Yıkıldı.Kâinatın
Efendisinin doğduğu geceydi... Saatler, doğum anlarını gösteriyordu. Derin bir
uykuya dalan Medâyin şehri korkunç bir çatırdı ve gürültü sesiyle uyandı.
Hükümdarla birlikte halk da heyecan içinde yataklarından fırladı. Manzara
korkunçtu ve telaş verici idi. Hükümdar Sarayının o sapa sağlam burçlarından on
dördü çatırdayarak yıkılıvermişti.Geceyi korkular
içinde geçiren Kisrâ sabaha çıkar çıkmaz memleketinin dinî reislerini derhal bir
toplantıya çağırdı. Toplantıda, cereyan eden hâdisenin neyin nesi olduğunu
görüşeceklerdi.Kisrâ tacını giymiş tahtına
oturmuştu. Henüz müzakereye başlamamışlardı ki, doludizgin yaklaşan bir atlı,
elinde bir mektup getirdi. Mektupta, İstahrabat'ta binlerce seneden beri ışıl
ışıl yanan ateşlerinin söndüğü haber veriliyordu.Bu haber, Kisrâ'nın korku ve heyecanını daha da
arttırdı.Bu sırada toplantıda bulunan İran
başkadısı Mûbezan söz alarak gördüğü bir rüyâyı anlattı:"Gördüm ki yüzlerce kükremiş deve, önlerine şaha kalkmış Arap
atları olduğu halde Dicle suyunu geçti ve İran topraklarına
yayıldılar."Kisrâ, doğru sözlü, bilgili ve
adaletli Mûbezan'ın bu rüyâsını da mânâlı buldu. Sinirleri fazlasıyla
gerilmişti. Bu muammayı çözmek istiyordu. Bilgisine ve irfânına güvendiği
Mûbezan'a sordu:"Peki, bu neye işâret
olabilir?"Başkadının cevabı kısa ve öz
oldu:"Araplar tarafından çok önemli birşeyler
olacağına işâret olabilir."Kisrâ, bunun üzerine
derhal Hîre Valisi Numan bin Münzir'e bir mektup yazdı.
Mektupta,"Bana orada bulunan âlimlerden,
suallerime cevap verebilecek kudrette biri varsa gönder!"
diyordu.Mektubu alan Numan, işin ciddiyetini
anladı ve derhal Abdü'l-Mesîh bin Amr adında bir bilgini Medayin'e
gönderdi.Gelen âlimi hükümdar derhal huzura kabul
etti.Cereyan eden hâdiseleri anlattıktan sonra,
kendisinden bu hususta bilgi istedi. Abdü'l-Mesih, Kisrâ'ya hâdiseler hakkında
bir bilgi veremeyeceğini söyledi ve ilâve etti:"Şam yakınında Câbiye'de oturan dayım Satîh'de bunlara cevap
verecek bilgi vardır."Bunun üzerine Kisrâ,
Abdü'l-Mesîh'i gidip Satîh'ten hâdiseler hakkında bilgi almak üzere
vazifelendirdi.Meşhur Şam kâhini Satîh kemiksiz,
âdetâ âzâsız bir vücud, yüzü göğsü içinde bir acûbe-i hilkat ve çok yaşlı bir
kâhindi. Dâimâ sırt üstü yatardı. Bir yere salağım benürülmek istendiği zaman
bohça gibi katlanırdı. Gaipten verdiği doğru haberler, o zamanın insanları
arasında meşhurdu.Abdü'l-Mesîh, dağ taş demeden
yol alarak dayısı Satîh'in yanına vardı. O sırada Satîh, hayatının son anlarını
yaşıyordu. Şiddetli hastalık içinde kıvranıyordu. Hastalığın şiddeti
dudaklarından konuşma kudretini de alıp salağım benürmüştü ki, gelen adamın ne
selâmın alabildi ve ne de konuşabildi.Fakat,
Abdü'l-Mesîh olup bitenleri anlatınca iş birden değişiverdi. Ölüm döşeğinde
ecelle pençeleşen Satîh gözlerini birden açtı ve sanki kabir kapısına değil,
dünya evinin kapısına yeni ayak basacakmış gibi canlanarak heyecan içinde
haykırdı:"Ey Abdü'l-Mesîh! İlâhi vahyin okunması
çoğalacak.Asâ'nın sahibi peygamber olarak
gönderildi. Semâve Vadisini su bastı, Farsların ateşi söndü. Artık Şam da Şam
değil, Satîh için."Şunu iyi bil ki, zaman
üzerinde hükmü geçerli olan mutlak Hâkim, böyle istedi ve gelen peygamberle
nebîlik ipinin iki ucunu düğümledi."Derin bir
nefes çektikten sonra da ilâve etti:"Sasanîlerden, yıkılan burç sayısınca hükümdar gelecek ve sonra
hüküm yerini bulacaktır." 38Bu cümleler, Satîh'in
dudaklarından dökülen son sözler oldu. Sanki bu gerçeği dile getirmek için
bekleyip durmuştu. Sözlerini bitirir bitirmez gözlerini kapadı ve ruhunu Yüce
Allah'a teslim etti.Meşhur kâhin Satîh, bu
sözleriyle açıkça Âhirzaman Peygamberinin dünyaya gelmiş olduğunu haber
veriyordu. O âna kadar bir benzeri görülmemiş bu hâdise, dünyaya o gece şeref
veren zâtın beraberinde getirdiği sönmez nûr ile Mazdeizmin 39 karanlık inancı
içinde kıvranan İran saltanatını ortadan kaldıracağına işaretti. Nitekim, tarih
buna şahid oldu ve hâdiseler Satîh'in haber verdiği gibi cereyan etti: İran
Devleti, 67 yıl süren on dört hükümdarın idaresinden sonra, Kadisiyye'de
Hâtemü'l-Enbiyânın ordusu tarafından İslâm topraklarına
katıldı.3) Kâbe'nin İçini Karanlık Ve Kirlere
Boğan Putların Pekçoğu Başaşağı Yıkıldı:Kureyş müşrikleri, yeryüzünde Allah'ın tek ma'bud oluşunun içinde
ve üstünde ilk olarak abideleştiği Kâbe'yi putlarla karanlıklara boğmuşlardı. Ne
var ki, henüz Tevhid temsilcisi Resûl-i Kibriyânın dünyaya gözlerini açması
karşısında bile, çoğu yerlerine kurşun ile perçinlenmiş bu putlar, hâdisenin
azametine dayanamayarak yerlere yıkılıverdiler.Bu
hâdisenin ifâde ettiği mânâ büyüktü: Dünyaya teşrif eden bu Zât, kendisine
verilecek vazife gereği kapkaranlık şirk inancını ortadan kaldıracaktır.
Gönüllerde pâk, nezih ve saâdet dolu Tevhid inancını
bayraklaştıracaktır.Dünya buna şâhid oldu. O
Resûl-i Zîşan, kısa zamanda Kâbe'yi cansız putlardan temizlediği gibi,
gönüllerdeki putları da İslâm îmânı ile yok ediverdi.4) İstahrabat'ta Bin Seneden Beri Yanmakta Olan Mecûsîlerin
Kocaman Ateş Yığınları Bir Anda Sönüverdi.Mecûsiler bu ateş yığınını kendilerine ilâh kabul etmişlerdi.
Efendimizin dünyaya teşrifleri ile birlikte bu kocaman ateş, sanki okyanusların
istilâsına uğramış basit bir ateşmiş gibi sönüverdi.Demek ki, gelen zât, putperestlik gibi, ateşperestliği de bir
çırpıda ortadan kaldıracak ve yeryüzünü Tevhid meş'alesiyle
aydınlatacaktı.(1)
1-Kaynak:http://www.forumdas.net/konu/peygamb...cizeler.22893/
(
Mevlit Kandiliniz Mübarek Olsun başlıklı yazı
kul mehmet tarafından
12.01.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.