Asırlar öncesi karanlıklar içinde yüzen dünyanın aydınlığa kavuşacağı  günlerin habercisi olan Hz.Muhammed (SAV) peygamberliğini ilan etmiş ve Kur'anı Kerim'in kendisine indirilmesi gerçekleşmeye başlamıştı.O ulvi mesajların bir bir gelmesiyle dünya daha bir şerefleniyor ve aydınlanıyordu.İşte böylesi aydınlığı sağlayan mesajlardan birisi de Karzı-Hasen denilen yardımlaşmaydı.Bunun Türkçemizde karşılığı -Allah'a borç vermedir- Bir çok ayette Allah’a borç vermenin faziletleri ve insana kazandıracakları anlatılmıştır. Ne yazık ki unutulmaya yüz tutan önemli bir konu, karz-ı hasen...
 
 
‘Verdiğinin kat kat fazlasının kendisine ödenmesi için, Allah’a güzel bir borç verecek yok mu? Darlıkta veren de bollukta veren de Allah’tır. Sadece O’na döndürüleceksiniz.”
 
 
Bakara suresinin 245. ayeti indirildiğinde, müşrikler Hazreti Muhammed (S.A.V.) ile dalga geçip “Muhammed’in tanrısı güçsüz ve fakirdir. Çünkü Müslümanlardan açık açık borç istiyor.” derler. Bunun üzerine Peygamberimiz inanan ve inanmayanlara Allah’a borç vermenin ne olduğunu anlatmaya başlar...
 
 
 Kur’anî bir ifadedir " karz-ı hasen"... Belki duymuşuzdur belki duymamışızdır. Duyulmamışsa sebebi,bu tür faaliyetlerden toplum olarak maalesef iyice uzaklaşmamızdır. Şu an toplum içinde, en  küçük ihtiyaçlarını bile karşılayamadığı için bunalıma girenleri, çocuğunu tedavi ettiremeyen gözü yaşlı anaları, konu komşunun gözü önünde evine icra gelenleri, kış ortasında yuvasından atılanları ve bir anda iflas edenleri… Bunların hepsi hayatın içinde yaşanıyor. Bizler ne yapıyoruz. "Bana değmeyen yılan bin yaşasın" mantığıyla hareket ediyoruz.Bir an için  ‘ah, vah’ etmekten öteye geçemiyoruz. Merhamet ve paylaşmanın diğer adıdır Karz-ı hasen.Olmayana yardım etmek Allah İçin. Olmayana,borçlu olana yardım etmek Allah'a borç vermektir. O da, "Bana bir borç verene ben kat be kat fazlasını veririm" demektedir. Evet ! Allah için;  hasta ziyareti, kabir ziyareti ,fakir- fukara ziyareti  bir nevi Allah'ı ziyarettir.Allaha borç vermek,onu ziyaret etmek; ne güzel duygular.Kulağa ne kadar hoş gelmekte değil mi?
 
 
Ama,maalesef  günümüz dünyası tüketmeye endekslenmiş. Her şeyin daha iyisine, daha özeline, daha güzeline sahip olmak istiyoruz. Var gücümüzle bu amaca yönelik çalışıyoruz. Yardımlaşmayı ibadet kabul eden bir dine inansak da hedefe bu kadar kilitlenmişken mazlumların, ihtiyaç sahiplerinin sesini pek duyamıyoruz. Ya da “Ben ay sonunu zor getiriyorum, kimseye yardım edemem.” diyoruz. İsraf ettiklerimizi, ‘yarın lazım olur’ ya da ‘arabanın modelini yükseltmem gerek’ diye biriktirdiklerimizi hesaba katmadan.
 
 
"Oysa insanoğlunun en temel ihtiyaçlarından biri, ölümsüzlük duygusunu tatmin etmek ya da uyuşturmak. Batı dünyası çok çalışarak ve bol bol eğlenerek kendini uyuşturuyor. Çünkü bir insanın öleceğini bile bile rahat yaşaması normal şartlar altında mümkün gözükmüyor. Oysa insan dünyaya geldiği andan itibaren ölmek için yeterince olgun. İçimizde ölüm gibi bir bombayla doğuyoruz. Her an patlayabilir ve dünya hayatımız bitebilir. Bu hâldeyken nasıl kendimizi iyi hissedebiliriz? Güven duygumuzu bir şekilde beslememiz gerekiyor. Bunun yolu da kazanmak, biriktirmek ve bir şeylere sahip olmaktan geçiyor. Böylece kendimizi daha güçlü ve güvende hissediyoruz. Batı felsefesine göre insanlar ancak alarak kazanıyor. Doğu felsefesine göre de vererek... Zira inananlar; asıl paylaştıklarının gerçekten ona ait olduğunu, olacağını ve verdiklerini çok sağlam bir hesaba yatırdığını, bir daha bunu kimsenin kendi elinden alamayacağını biliyor. Üstelik verdiği şey öyle büyük bir kârla çalışıyor ki dünyadaki hiçbir finans kurumunun veremeyeceği kadar. Hasılı tüm bu cümleler karz-ı hasenin varoluş felsefesini açıklıyor." Bu ifadeleri yazan, Psikiyatr Dr. Hamdi Kalyoncu, “Allah için borç vermek… Karz-ı Hasen” isimli kitabın yazarı.
 
 
 
 
Evet,günümüz dünyası olarak çok günü birlik yaşıyoruz. Özelliklede biz müslümanlar, maalesef vurdumduymaz ve serkeş bir hayatın içinde cebbeleşiyoruz.(Ferdan ferda yaşayan ya da kendilerini bu kategoriye koymayanlara sözümüz yok) Bu yüzdendir ki,müslüman coğrafyalarında kan ve göz yaşı dinmek bilmiyor.Hele de şu yaklaşan Yılbaşı eğlencesi ve çılgınlık modası aldı başını gidiyor. Müslüman -Türk coğrafyasında maalesef her geçen gün daha bir artmakta bu çılgısız eğlence sektörü. Öyle bir toplum olduk ki,her bahanade eğlenmek ve çılgınca yaşamak konusunda batı dünyasını sınıfta bırakır olduk. Halbuki, bu bize yamanmaya çalışılan ve gelenek görenek haline getirilen yılbaşı kutlaması, İslami  ahlak kuralları içinde  kesinlikle yoktur. İçki içmek, kumar oynamak; bunlar zaten haram. Ee bir müslüman böylesi bir eğlenceye nasıl dalar?   Ahiretini hiç mi düşünmez? Dünyanın her yerinde zulüm altında inim inim inleyen milyonlarca müslüman hiç mi aklına gelmez? Bize bahşedilen sağlık ve boş zamanın kıymetini bilmekle mükkellefiz.O yüzden biz müslümanlar,daha bir duyarlı ve insaflı olmak zorundayız.
 
 
Rabbim bizleri kendine kul, Habibi edibi Hz.Muhammed (SAV) gerçek ümmet eylesin.
 
( Karz-ı Hasen Ve Yılbaşı başlıklı yazı Arzeni tarafından 27.12.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.