Buz kesmiş vedalar şehrinin

Denizi kuruyan bir kente yalnızlığıdır bu…

 

Gerçekte var olan bizdik

Balıkların gözyaşı kadar tuzlu

Tuz kadar kavurucuyduk

Mesela;

Yaralarımıza basıldığı gibi büyüktük

Kocaman yaraların kanamalarına şahit olduk

Yüreğimizin yandığı ateştik birbirimize

Yüzümüzün güldüğü kadar mutlu

Gökyüzü gibi maviydik fırtına öncesi

Martılar kadar aç

Yürüdüğümüz yol kadar bizdik

 

Sen kadar kaldım sonra

Sen kadar küçük

Sen kadar ıslak

Sen kadar işte…

 

Şimdi bir yüreğin nezaretindeyim

Büyümeye başlayalı epey oldu

İstiklal gibi kalabalık değil artık acılarım

Mutluluğum terkedilmiş bir kasabayı anlatmıyor masallarda

 

Biraz umursamazım

Biraz dengesiz

Biraz sevecen

Biraz işte…

 

Düşüyorum bazen

Dizlerim kanıyor

Ağlıyorum

Ağladığımdan çok, gülüyorum hayata

Güldüğümden daha fazla gözlerim parlıyor

Hem ağrılarımda geçiyor

İyileşiyorum zamanla

Eskisi gibi sızlamıyor burnumun direği

Yanık aşk korkuları, gecenin bir vaktiyle sarmaş dolaş değil artık

Saat tıkırtıları beynimi kemirmiyor

Ve akrep sokmuyor beni gözlerimden

 

Bazen aklıma geliyorsun

Bazen uykularıma

Bazen kâbuslarıma

Bazen işte…

 

Yolum bir aşka çıkıyor en güzel masalında Anka/ra/’nın

En güzel yerinde, en güzel yüreğinde

 

 

Hayır!

Dokunma…

Merhemli yaralarım

 

Ben mi?

Kendi yüreğimin masalını yazıyorum

Hâlâ bir masalın Anka/ra/’sıyım

Sen şimdi hangi masalın İstanbul’usun?

( Anka/ra/’dan İstanbul’a başlıklı yazı bymancar tarafından 2.08.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.