1 Dabakhaneye...

“Debbağ”, derici demekir, debbağhane de deri işlenen yer. Söylene söylene “tabakhane” haline gelmiştir. Kayseri tarih ve kültürüne yabancı olmayan bu kelime artık yeni kuşakların diline yadırgı gelmektedir.

Kayseri merkezi ticaretle meşhur olsa da çevresi hayvancılık ve tarım memleketidir. 1649 yılında Kayseri’ye uğrayan Evliya Çelebi debbağlardan biz e haber verir. Hatta Ahi Evren, debbağların piridir. Şimdi Esnaf Müzesi olan mekânın çevresi, debbağların işyerleridir. 2000 öncesinde akar-yakıt istasyonu için açılan çukurlardan çıkan yalaklar debbağların deri işleme malzemeleridir. Şimdi ise Esnaf Müzesi önünde sergilenmektedir.

Rahmetli babam, istemediği zorunlu bir durum karşısında kalınca, “Dabak mısın? İt b.. una muhtaçsın.” derdi. Ne dediğini anlamasam da ne demek istediğini anlardım. Demek ki debbağın, derisini işe yarar hale getirebilmesi veya post yapabilmesi için, ona mecburiyeti vardı.

Anlatıldığına göre, deri işleme sanatında köpek pisliği -tazesi- çok değerliymiş. Yerine kullanacak başka şey de yok gibiymiş. Başıboş gezen köpek çok ve de b..ları da kıymetliymiş. Sabahları, elde bir boş teneke, bunların gezdiği ve pislediği yerlere gidilirmiş. Tazesi makbul olduğundan; toplamakta ve yerine ulaştırmakta acele edilirmiş. Bu telaşeye bağlı olarak da bu deyim gelişmiş: “Koşş ulan kooşşş! Dabahaneye b… yetiştireceksinnn!”

Dedesinin diline yabancı kılınmak istenen kuşaklara sevdikleri “İnek Şaban” filmleri ilginç gelse de, her söylediğine gülmeleri anladıklarından değil; argo içermesindendir. Böyle bir filmde “İnek Şaban”, acele eden birine, “Koş ulannn koooşşş! Dabahhaneye b… yetiştireceksinnn.!” demektedir. Bu söz tekrarlanınca, gençleri bilmem ama benim aklıma, “şehir içinde hızlı araba kullananlar” gelir. Öyle anlar olur ki, İnek Şaban’ın rolünü üstlenirim.

Şehir merkezinde hız sınırı 50–60 dense de, bir trafik polisinden duyduğuma göre, 70-80’e bir şey denilmemektedir. Şehir içinde böylesine hız yapan sürücüler yaylara korku vermektedir. Aynı evde değilsek de aynı haldeyiz. Bu memlekette zamanın nasıl kullanıldığını biliriz. Bir yere yetişecekmiş gibi araç kullananların “zamanı nasıl katlettiklerini” biliriz. Onlar, hız yapma duygularını tatmin etmektedirler. Hem de şehrin göbeğinde, ana caddelerinde. Ben diyeyim hız, siz deyin rally.

Ekmek arabaları, neyse. Onlar güya ekmek peşindeler. Eskiden yemin ederken, ekmeğin kutsallığına bağlı olarak, “Ekmek çarpsın ki, böyle” derlerdi. Şimdi bir adama intizar etmek için “Ekmek arabası çarpsın!” demek yeterlidir.

Dolmuşçular, Belediye otobüsüne binerek eşik atlamışlardır. Makam değişse de adam değişmiyor. Onlardan kalmış gözüken boşluğu servisçiler doldurmuşlardır. Işığın yeşil yandığına bakmak yetmez; bir de hangi aracın geldiğine bakmak gerekmektedir.

“Acele giden ecele gider” “Sürat, felakettir” cümleleri uzun yıllar trafikte slogan cümlelerdi. Şimdilerde pek duymuyoruz. Ama suratların felaket haline geldiği manzaralara, hedefe kilitlenir gibi bir yerlere veya birbirine kilitlenen araçları görünce, yine de üzülüyoruz.

Yüz metre ilerde kırmızı ışığın yandığını göre göre gaza basan, şeridinde normal giden arabayı taciz eden, “sollama” bayatladı diye “sağlayan” hızlı sürücüleri gördükçe, bizim kuşaklara yakın olan “İnek Şaban” hatırlamadan, tiplemesini anmadan edemiyoruz: “Basss ulan basssss! Dabahaneye b… yetiştireceksin!”

Aslında yeni kuşaklar için, anlayacakları dilden bir deyim geliştirmek gerekli. Nasıl mı? Mesela, “Cehennnneme birrr-i!kiii!!!!”

( Dabakhaneye... başlıklı yazı Mustafa IŞIK tarafından 30.03.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.