Zorunlu Eğitimin Pratik Sorunları ve Çözümleri


Eğitim; kelimesinin anlamında bulunan anlama istinaden bir amaca eğme, yöneltme işidir. İstendik davranışlar kazandırma işidir de. Hatta millî kültürün genç nesle aktarılması işidir diyenler de bulunmaktadır. Tanımlar ne kadar çeşitlenirse çeşitlensin asıl olan eğitimdeki organizasyona uygun toplam kalitedir.

Basın ve yayın vasıtalarının haberlerine bakılırsa eğitimdeki zorunluluk (8) sekiz yıldan (9) dokuz yıla çıkarılıyor. Okul öncesi zorunluluğu eklenerek bir yıl daha artırılıyor. Zorunlu eğitimin süresini artırmakla kalitesini artırmak aynı şey değil. Sürenin artması kaliteyi de artırmaz. Kaliteyi artırıcı tedbirler üzerinde hiç durulmuyor. Bu artış kalite için mi düşünülüyor bilinmez.

Eğitim süresinin artışı tamamen kalite artışına da sebep teşkil etmez. Bu aynı zamanda istihdam edilecek insanın çokluğu, insana olan ihtiyacın azlığı kalabalıkların mobilitesine fren koymayı da amaçlamaktadır sanıyorum.Bu durumun deklarasyonuna rastlamadım.

İş hayatı için yetişmiş insan yoksa bir an evvel eğitip istihdama dahil edilmeye çalışılır. İnsan çok ise bunların meşgulen iş sahası oluşuncaya kadar kalabalıklar oyalanır.Buna da eğitim yolu ile tevessül etmek daha mantıklı ve sağlıklı olur diye düşünülüyor herhalde.

Hal bu iken sürenin uzatılması kalitenin yükselmesini sağlamayacak kalabalıkların hareketlerinin yavaşlatılmasını sağlayacaktır.

Her ne halse eğitim süresinin uzatılmasını sağlamak doğru bir tutum olsa bile ,doğruluğu kabul edilse bile bazı hataları burada aramak ve gidermek hakkımızı kullanmalıyız. Memurinin bunu yapmasını beklemek doğru değil. Öğretmen sendikaları başka işlerin peşindeler .

Dikkat edilirse İlk Öğretime devam eden çocuklarımız bedenî büyümelerini zamanında tamamlasalar bile ruhsal gelişimleri geriden devam etmektedir.Bunun sebebinin ana sınıfından 8.sınıfa kadar aynı çatı altında bulunmak olabilir. Diğer taraftan sorumluluk aşılamamız gereken çocuklarımıza “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu “; Bilenler bilmeyenlerin sorumlusudur. ”cümlelerinde anlam kazanan kavramları öğretmeye çalışırken herkesin (1.-8.sınıflar dahil )bir üst sınıfa geçmesini sağlamak üzere bakan dahil ant içiyoruz. Karne ortalaması 5.00 olan da 1.00 olanda bir üst sınıfa geçiriliyor. Buna Devlet sebep oluyor; veli de rıza gösteriyor. Böylece bilen de bilmeyen de geçmiş oluyor.Bilenle bilmeyeni aynı kefeye koyunca bu bilenlere haksızlık olmayacak m? Bu toplumsal onuru zedelemeyecek mi?

Bu durumda zeki çocukların aklının çelinmesi tembelliğe sevkine sebep olunması söz konusu değil mi. Diğer taraftan bu durum karşısında öğretmenin elemeciliğine gölge düşmez mi. Bu durum öğretmenin gevşekliğine sebep olamaz mı. Herkes geçiyorsa ince ince sınav evrakı okuyup göz nuru dökmenin ne anlamı var diye düşünemez mi öğretmen.

Ez cümle “sınıf geçme”yi yeniden ciddi bir usûle bağlayıp okur yazar ile mezunun niteliğini ayırıcı bir düzenlemeyi esas almak gerekir.

Diğer taraftan okul öncesi grupları,1.2.3. sınıfları;4.5. sınıfları 6.78.sınıfları ayrı çatılar altında okutmanın bedenî büyümenin yanı sıra ruhsal gelişmeler için de faydalı ve katkılı olacağı fikrini izhar etmek zorundayız.

Bu dört grup öğrencinin ayrı binalarda eğitim öğretim görmelerini sağlayacak fizikî yapının her yerde uygun olamayacağı kesin ama ekseriyetinin uygun olabileceği mümkündür.Hatta 6. 7. 8. sınıflar dışındaki öğrencilerin taşımalı programından çıkarılması lâzımdır.

Çözüm:
Çocuktaki “değer bilinci”nin gelişimi için “sınıfı ancak çalışanın geçeceğinin” vurgulanması lâzım. Yaş gruplarına göre bina yapılıp uygulamaya geçilmesi gerekir. 3. sınıftan 4. sınıfa geçmek, 5. sınıftan 6. sınıfa geçmek çocukta büyüme duygusunu geliştirirken pekiştirecektir de. Büyük sınıfların öğrenim gördüğü binaların fizikî yapılarının alımlı oluşu da bu alt gruplarda büyüme psikolojisini kamçılayacak. Artık biz büyüdük dedirecektir. Bu 13 yıllık zamanda 8. sınıfların çocuksuluğunu gören gözler bu konudaki sıkıntının varlığını inkar edemeyecektir.

Masa başındakiler biraz uygulayıcılara dikkatle bakmalıdırlar. Onlara danışmalıdırlar Danışırlarsa kimse onları bu yüzden masadan atmaya cüret edemeyecektir, etmeyecektir de.

Sorunlarımızın birbirimize danışmanlık hizmeti sunularak, alınarak çözüleceğine bir nevi iman etmeliyiz.


Şakir Albayrak
( Zorunlu Eğitim başlıklı yazı Şakir Albayrak tarafından 11.06.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.