Bugün Sevgili Peygamber Efendimizin Mekke'den Medine'ye hicretinin 1432. yılını idrak ediyoruz. İn­sanlığın yaratılış gayesini ve insanca yaşama biçimi ile ahiret inancını yitir­diği, insanî değerlerini kaybedip şirke, zulme ve her türlü ahlâksızlığa saplandığı bir dö­nemde Yüce Rabbimiz, Hz. Muhammed (s.a.s)'i son Peygamber, son rehber ve son uyarıcı olarak insanoğluna göndermiştir. 

      Hz. Peygamber'in gönderilmesiyle insanlık yeniden hayat bulmuş, ölmüş kalpler dirilmiş ve pörsümüş vicdanlar merhame­te kavuştur. İnsanlık; sahip olduğu imanı sayesinde yolunu düzeltmiş ve yeniden huzur bulmuştur. Ancak Mekke’nin ileri gelenleri, gelmesini bekledikleri peygamberin kendi aralarından ileri gelen birinin olmasını bekleyenler, daha önceden kendilerinin “Muhammedül Emin” olarak isimlendirdikleri Hz. Muhammedi ve onun peygamberliğini bir türlü kabul edemediler. Bu ilâhî rahmetin değerini gereği gibi kavrayamadılar.

     Mekke döneminde geçen 13 yıllık tevhid mücadelesi­nin sonunda, ona inanan bir avuç Müslüman’a Müslümanca ve kendi yurtlarında yaşama hakkını çok gördüler. Yüce Kitabımızda şöyle buyurulmuştur: ''Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndür­mek isterler. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır."(1) 

     Müslümanların yaşamış oldukları bu acı ve ızdırap dolu günlerden sonra Nihayet yüce Allah, Habibine vahyederek Medi­ne'ye hicret etmelerini bildirmiştir.    Sevgili Peygamberimiz de Peygamberliği­nin 13. yılında ashabıyla beraber, yurtlarını, mallarını, hatta sahabeden birçoğu anne, ba­ba, eş ve çocuklarını bırakarak Medine'ye hic­ret etmek zorunda kaldılar. İlâhî nura susa­yan gönüller tarafından

      Cihanşümul bir misa­fir olarak karşılanan Peygamberimize, Ensar ve Muhacirlerin sergiledikleri dostluk, kar­deşlik ve fedakârlığın bir benzerine tarih henüz şahit olmamıştır.     

      Tarihte eşine bir daha rastlanmamış bu müstesna olay Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılmıştır "İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler; muhacirleri barın­dıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır, onlar için mağfiret ve bol rızık vardır."(2)

       Hicretten 17 yıl sonra Hz. Ömer'in halifeliği döneminde Hz. Ali'nin teklifiyle bu yolculuk, Hicrî takvimin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.  

      Hicret; Hakkın batıla galip gelmesidir.

      Hicret; tevhid inancının kalplerde kökleşmesinin, gerekti­ğinde mallardan ve canlardan feragat etme­nin sembolüdür.

      Hicret; Ensar ve Muhacirin sergiledikleri dostluk ve kardeşliğin, millî bir­lik ve bütünlüğün en güzel timsalidir.

     Hicret; ilk Müslümanların inançları uğruna gösterdik­leri fedakârlığın doruk noktasıdır. 

     Hicret; Mekke’nin fethine ve İslam Devletine zemin hazırlayan, tarihin en mükemmel hadisesidir…

         ''Onlar hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, Benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, Ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onla­rı içinden ırmaklar akan cennetlere koya­cağım..." (3)

         Tüm İslam âleminin Hicri yeni yılını tebrik eder insanlığın hayrına gelişmelere vesile olmasını temenni ederim…

1 - Saf, 8.

2- Enfal, 74.

3- Al-i İmran,195

( Hicri Yılbaşı Ve Hicret başlıklı yazı S.ULUPINARLI tarafından 2.12.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu