Adı yokluğa düşmüş bir kitabın, karalanmış son sözü gibiyim şimdi...
Şehir demir kapaklarını ağırdan bırakırken düşlerime,
Bulutların içine gizlenmiş feryadımı
Yıldırımlarla gönderiyorum yeryüzüne...

Ya şimdi bende unuttuğum yüzler gibiysem?

On parmağında on marifet yalanına ithafen,
On parmağında on yalan taşıyanların yaşadığı hikâyeler yazıyorum...

Ve İçinde dolanan peri kızlarına inat,
Piç bırakılmış genç kızların sokağa düşüşünü anlatıyorum.

İklimsiz yağmurlarda,
Kulağıma çalınan rüzgâr şarkılarıyla yapıyorum ölümle kavilleşen ilk dansımı...
Çünkü onlar içimde yaşıyor...
Çapraz tüfek sevda taşıdıkları göğüslerinden sızan hasretle
Benlikleri dünya üzerinden siliniyor.

Kibirli bir gökyüzü var şimdi ellerimde...

Denizin hüznüne sığınan bir hevesi
Ayrılık kisvesiyle boğuyorum...

Ve hiç edilmiş bir yalnızlığı
Büyük şehirlerin içine sığınan adı kendinden büyük ıssızlığa nikâhlıyorum.

Kaburgasında adı yazılı bir sevdanın
Kovulduğu cennetten misal bir hayatı
Gözbebeklerinden çıkardığım cana kurban ediyorum.

Gömülecek mezarların kırık taşlarında
Önsözü yitik bir kitap gibi nakışlıyorum sonsözünü,
Ellerini tutmak bilirim nasip olmaz bir daha.

Günlüğü 10 liradan kiralanan
3. sınıf bir otelin,
Üstüne sinen efkâr kokusundan tanıyorum bakışlarını.

Derviş hırkasına inat soyunmuşluğunla
Fikri zarar bir aşkın
Ömre ziyan dizelerine yapışıyorum.

İnceden çalan şarkıya inat
Avazım çıktığı kadar salıyorum içimdeki isyanı ruhuna,
Ayna aksinden yansıyan suretim gibi
Varlığına çarpıp geri geliyor,
Ellerim çürüyor yankısında...

Gözleri aşık bakan bir masal yazıyorum şimdi.
İçinden çıkılması güç girift bilmeceler gibi,
Geçmişimin sağlam yanlarından biçip
Geleceğimin eksik yanlarına yamıyorum.

Uyuyan prenseslerin,
Arabaya dönüşen balkabaklarına inat,

Kapı önlerinde soğuktan ölen kibritçi kıza öykünüyorum...

Fırtınalar biriktiriyorum benliğimde hüküm süren isyanın iç cebinde,

Kırlangıç sürülerini vuran kırandan geriye kalan ümitleri sayıyorum çaresizce,
Ve kanatlarından damlayan hüzünlerle

Ömrümün en uzun yolculuğuna çıkıyorum,
Geri dönüşüm bilesin ki bir mucize...

Kınalı türkülerle
Duvağı kanlı gelinleri yazıyorum yüzüne.

Kahrından arta kalan viran bir evde,
Kırık bir pencere aralığı yaratıyorum gözlerinin hapsine,

İçime gizlediğim kelimelerini azat etmiyorum.
Çirkef bir kirpiğin ucundan yüreğine süzülüyorum sessizce...

Ömrümün en travmatik tecavüzünden doğuruyorum
Ruhuma yerleşen ucubeyi...

Ellerinden ötesi bana ölüm derken,
Yakama yapışan isyanla,
Gözlerimin ceremesini çekiyorum
Ve sen bilmiyorsun...

Gitmeni istiyorum sıfatsız varlığınla.
Yol gözleyen tazelerin utangaçlığıyla,
Yarınsız kalışımın efkârını sarıyorum dumanlı başıma...

Delirmenin kıyısına vuran dalgalarla,
Yüreğime layık gördüğün med cezirlere göğüs geriyorum
Kıraç toprakları andıran ruhumla...

Üzerine onlarca kilit vurulmuş mektuplarım var bu aralar.

Köşe başını zapt eyleyen kabadayıdan misal korkularımla,

Nereye dönsem kan,
Nereye dönsem alevden nasipli mavi
Nereye dönsem yokluğun...

Uzatsam soluğumu soluğuna,
Dindirsem azabını ruhumun,
Gelsen kıyama hazır dünyama,
Cennete inat cehennem müjdeleyen bir sevda olsan ufkumda...

Bilmesen de olur,
Bahara küsmüş bir akşam ayazında
Başıma buyruk hallerimi salacağım kör bıçak sızısına...



Mayıs'2010 Aydın....


Aylin Başdemir
( Kırık Ayna Yansımaları Kör Bıçak Sızısı başlıklı yazı AylinBAŞDEMİR tarafından 25.05.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.