Mayıslar Gene Gelecek Ayşa

*
uzun, kıvırcık saçlı gördüm düşümde
bir zeytin ağacı gördüm düşümde 
badem ağaçlarının kokusunu gördüm düşümde
uzun gecelerin hüznüne aşılanan
seni gördüm düşümde ayşa

gazzeli çocukların kederli yüzlerini gördüm düşümde 
annemin şefkatli kollarını gördüm düşümde 
kahramanlık kurdelesi gibi göğsüme dolanan 
bir tatlı yaz gecesini gördüm düşümde
bir sepet dolusu incir gördüm düşümde 
birde seni ayşa 

kadın erkek, çoluk çocuk onlarcası 
tarlalarından dönerlerken
sınırdaki katil israil askerlerinin mitralyözleriyle öldürüldüler 
vücutlarından  sonbahar geçiyordu bir portakal cenazesi gibi 
parçalanmış bir bakır ay gibi 
uçan taşlar gibi
uçan kumlar gibi ayşa

kanayan yüreklerin üstüne
inleyen annelerin üstüne çocuklar düşüyordu yağmur gibi
ve ta oralardan sana sesleniyordu ayşa
dökülen kanların arasından 
gel…
kaldır boynunu kana bulanmış güneşe dek 
ölülerini gömme
bırak, ışık direkleri gibi meydanda dursunlar
bırak
dökülmüş kanlar 
zalimleri bir bir damgalayan ışıklı ilanlar gibi 
parlasın akşamları

*
ipler sarkar zeytin ağacının dallarından
bir sürü ip
asacaklar seni ayşa  
yağmurun tutsağı olmuş seni 
rüzgarın tutsağı seni

gül bardağına kıvılcım düşer
şafak düşer gözlerinin zeytin ormanına
ağlarsın da
bir zamanlar nasıl ağladıysan ayşa
kanayan yıldız 
ağaç oladursun 
akan kan 
damla damla

kapılarını aç rüzgara gazzenin 
ayşa…
bırak alev alsın 
binlerce yara
düşünde başak gören sen
menekşe gören bir köy 
güvercin düğünü gören kudüs

*
nerelerden getirirsin bu yanık bakışı 
kudüsten mi ayşa
acep gördün mü filistinli ibrahimi
taş kemerler altında
bir şeyler dinledin mi 
gördün mü amcanın kızı esrayı
kırık camlı  penceresi altında 
türküsünü çığırırken şehitlerinin

bir gece gördün mü
harap ve viran gazze sokaklarını 
gördün mü ağlaşan çocukları ayşa
yitirmişler babalarını
kuşlar gördün mü yaralı
gördün mü ağlarken yüksek minareler altında 
cılız bir kızcağızı
ve sonra bir akşam dinledin mi filistin türküsünü
gazzeli bir şarkıcıdan
o yanık sesinden

*
senin yaranı çağırıyor yardıma 
senin ciğer yaranı
üstüne tuz serpilmiş yaranı
o cennet diyarı filistin 
cevap versene ayşa
bağır avaz avaz
erit filistini
erit yaranın içine 
dök filistini 
serp filistini 

sen kadersiz kızısın gazzenin ayşa
yaşıyorsun zeytinliklerinde, ormanlarında
yazıyorsun en kanlı tarihini 
yazıyorsun en mutsuz anlarını
en yoksul  zamanlarını
batırıyorsun elini nişan tahtasına yüreğinin 
batırıyorsun damarlarına 
mayıs rüzgarlarını içiyorsun
yudum yudum

sırtındaki bu yük bir gün çökertirse omuzlarını
atacaksın sırtına kayalardan koparılmış acılarını 
filistinin talihsiz kızı ayşa
söyleyeceksin suratlarına seni ezenlerin 

ağzına kadar öfkeli soluğunla dolu
durmadan söylenen ağıtlarını
direği çöllere dikilmiş kara çadırından
geceler boyu gözyaşı ve iniltilerini
kendi insanlarına 
ve filistin toprağına duyduğun özlemi 
orada
karşı kıyıda

*
yavaş yavaş  
çekiyorsun ışığı sislerinden gecenin 
karanlıklarından
çekiyorsun ince iplikler gibi
can veriyorsun toprağına gazzenin ayşa

kurutuyorsun bir gözyaşı mendiliyle kardeşlerinin çığlığını 
kızgın kumların ortasında
dikiyorsun öksüz ve yetimler için
evsiz barksızlar için 
aşsız yurtsuzlar için
mutluluğun
özgürlüğün ağacını ayşa

bir gün eğer yürüdüğün yollarda 
gelirsen kayalarla, dikenlerle burun buruna
belki başın düşer
belki tökezleyip düşersin
belki dizlerin acır
bil ki yankın devam eder yoluna
ağır ağır ayşa

mum değilsin sen 
tek bir kez ışıldayıp hemen sönen
sen filistinin yükselttiği alevlere 
ta beşikten mezara dek ışık saçarsın  
dedelerinin beşiğinden torunlarının mezarına dek 
yalım yalım 
yanarsın ayşa

sen güneş gibi
gücünü hiç bir vakit yitirmeyen
sınırsız
uçsuz bucaksız 
bir soluksun
uzar gidersin ta sonsuza dek 
ayşa

hep böyle yürümelisin
bir filistinlinin yürüdüğü gibi ayşa
ezenlerin 
zalimlerin üzerine
en ağır bedeli ödeteceksin onlara 
bir gün 
ha bugün 
ha yarın

*
sen toprak
sen ay ışığı
sen çeşme
sen lale
sen zeytin
susamış tarlalarla, yollarla ve bağlarla 
ve yemyeşil binbir umut 
taşı yaprağa çeviren 
ve beklenen sensin ayşa

güller ve çiçeklerle tüm akşamlarca bekleniyorsun 
doğudan gelen yelin esintisini siper almış 
bir kahraman gibi bekleniyorsun 
belki de bir gün haber gelir ebabil kanatlarında
günün birinde belki de 
taşıverir çığlıklarla gazzenin ırmakları
nefes al artık
nefes al ayşa
kardeşlerin perperişan
delik deşik
çarmıha gerilmiş 

intikam ateşiyle döşeli dönüş yolun
filistinlinin öcünü basacaksın yarana yüreğinin
kıpkızıl bir damga gibi ayşa
ellerinin ayasıyla öğüteceksin her tanesini
kanayan parmaklarınla
kuracaksın dönüş köprüsünü
filistinden gazzeye 
 
*
yurdunda ölmek sana yeter
gömülmek yurdunun toprağına ayşa
karışmak toprağa
sonra dönmek bir gün yeryüzüne tekrar 
bir zeytin ağacı gibi
dönmek bir gün bir portakal fidanı gibi
gazze de büyüyen bir çocuğun elinde 
bir demet çiçek olarak yeryüzüne tekrar
yeter sana yurdunun bağrında olmak
portakal çiçeği gibi

filistin şehirlerinde zulüm kol geziyor
çık tepelere, göğsün bağrım ufuklara açık 
haykır rüzgarlara bıçak gibi acılarını ayşa
rüzgarlar essin
getirsin bulutları 
rüzgarlar essin
yağdırsın yağmurları
yıkasın gazzenin dağlarını
ağaçlarını ,damlarını 
yağmur
yağmur

umutları, düşleri boğsunlar, istedikleri kadar
çarmıha gersinler özgürlükleri
özgürlüğünü çalsınlar çırpsınlar ifritin askerleri
çocukların gülüşünü 
ne varsa yaksınlar yıksınlar
sonunda gene gazzenin büyük acısının içinden çıkacak
dinmek bilmeyen acısının
yoksulluğunun içinden çıkacak sonunda gene
kan kırmızısından çıkacak 
duvarlara yapışmış kandan 
yaşamanın ve ölmenin ürperişinden çıkacak
senden çıkacak sonunda gene yaşam
senden çıkacak
senden ayşa

*

hey ayşanın bağrında kanayan yara 
ölümü ve ihaneti tanıdığın gün
geri çekileli suları denizin
kent soluğunu tuttu
kapıları kapandığı gün gökyüzünün
dalgaların geri çekildiği gün
tüm iğrençlikler kaldırdıklarında yüzlerindeki peçeleri
tüm umutlar kül olduğu gün
kanayıp durdun 

hey ayşanın kederli kenti 
yutarken acısını boğuldu 
yitti gitti çocuklar, yankısız, iz bırakmadan
türküler yitti gitti 
acılar sürünür sokaklarında çırılçıplak kan içinde 
dağ gibi yükselen bir sessizlik 
geceler kadar karanlık bir sessizlik
korkunç bir sessizlik 
yerlerde sürükleyen bir sessizlik 
ölümün ve yenilginin ağır yükünü taşıyan şehir


hey gidi dili tutulmuş ayşanın şehri 
zulmünü  yayarken ortalığa pis israil
ateş fırtınasını fırlatırken 
tertemiz yeşil toprağın üstüne karanlık tufanını
tüm analar haykırırken feryadını 
devrilirken ağaçlar  
ezilirken tank paletleriyle  
bir ufacık kıpırdama bırakmazken
bir parçacık can komazken
bağışla tüm insanlığı  
ne olur

sen bağışla ayşa 
kızıl kızıl akan  dereleri
kanla sulanmış kökleri
ağır kayalar gibi yerin dibine çöken arap kavimlerini

gene dikilecek gazzenin ağaçları ayşa
gene yükselecek 
gene yeşerecek ağaç dalları
yeşeren yapraklarla
kahkahalarla meydan okuyarak güneşe
ve gene gelecek kuşlar
kuşlar cıvıldayarak gene gelecek
bahar gelecek 
nisanlar mayıslar gene gelecek

redfer
( Mayıslar Gene Gelecek Ayşa başlıklı yazı redfer tarafından 7.05.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.