Geceydi Maalesef
***
aylardan mayıs …

dışarısı soğuk 
insanın kanını donduruyor
iliklerine varıncaya kadar 
hareketsiz bırakıyordu belki de 

kafasının içinden geçen kurguların vahameti 
dizlerinin bağını çözüyordu
elini kolunu nereye koyacağını bilemez halde 
koltuğun üzerinde istemsizce 
sallanıyordu öne arkaya
dışarı çıkıp sokak sokak onu aramayı düşünürken 
telefonun zil sesi 

alo…

korkunun hakim olduğu bir tonla
dinlerken karşıdaki sesi 
değişiyordu yüzünün rengi 
biraz daha morarıyordu dudakları
her saniyesinde 

masanın üzerinde duran sürahi 
bardak, vazo 
devirerek ne varsa 
bir şeyler yazdı 
ufak bir kağıda 

alelacele…

üzerine geçirdi paltosunu
sokağa çıktı koşar adımlarla 
dolu geçiyordu el kaldırdığı tüm taksiler 
akıyordu zaman 
düşman bir el tarafından 
saatin kurma kolu hızla çevriliyor gibiydi 
bir taksi
durdu nihayetinde 

çok şükür… 

vardıklarında adrese
inerken aceleyle 
şoför …
ücreti ödemedin
pardon…
parayı uzattı 
üstünü beklemeden 
hızlı adımlarla ilerledi 

ışıkları yanmayan birçok binanın olduğu
fazlaca yorgun 
fazlaca eski görünen dar bir sokağın içindeydi
zifiri karanlığa secde edermişçesine 
eğilmiş sokak kaldırımlarında 
ellerini ceplerine atmış 
zifiri karanlığın buz tesiriyle birlikte üşüyordu
titremek ile titrememek arasında

kapı önlerinde iki üç kişi
çevirmişti sorgulu bakışlarını  
korkunun eylemsizleştiği bir hali yaşıyordu 
zift kokan köşe başlarında
pusu kurmuş simsarlar gibiydi 
gördüğü bu garip insanlardan ona yansıyanlar 

çıkışı görünmeyen
baygın kokan kaldırımların kenarlarında 
gözlerinin aklarına zehir akıtılmış 
kan çanağı bakışlar kendisine odaklanmıştı 
onlardan uzaklaştırmaya çalıştı dikkatini

yan tarafta…
 
karton kutuların üzerinde 
sanki mehtabı seyre dalmış 
gün doğumuyla uyanacak 
külçeden naaşların 
soğuk taşlar üzerinde yattığını gördü

irkildi…
 
başka bir alemin 
bizden olmayan türleriyle karşılaşmış gibiydi
ölüme tahsis edilmiş meskenlerde 
biraz ölüp 
biraz yaşayanların boyutuydu burası

hızla…

ikinci kat ziline bastı apartmanın
açıldı kapı 
tanıdık biriydi 
yüzü kireç gibiydi
korkudan büyümüştü gözleri
titriyordu

gece bu
ardında soğuk 
uluyordu karanlığa
huyudur sokulur insanların damarına
kan kadar koyudur ışığı 

gidelim buradan…

arka arkaya tekrar edildi cümleler
beraber miydiniz 
kızım  nerede 

loş ışıkların ağırlığının çöktüğü
en az elli yıllık eski binanın içindeki baygın koku
insanın genzini yakacak kadar keskindi 
eşyalar kırık döküktü
evin ruhuna sinen köhnelik
canlılığı vakum gibi içine çekerek yok ediyordu 
açık pencereden sızan kömür kokusu 
sanki zehir solutuyordu içeridekilere

salondaydı…

kızı boş bir çuval gibi 
kirli, soğuk taşların üzerinde 
amaçsızca yatıyordu
içini parçalayacak güçteki haykırışını 
zorlukla tuttu
aceleyle elini burnuna götürüp soluğunu yokladı 

bilmediği bir duygu
dolaşıyordu içinde
acımsı ve buruk histi kalbindeki  
şahit olduğu o vurgun anına 
zihnini sabitlemiş gibi 
ara vermeden tekrarlıyordu
bağlantısız ve anlamsız sözcüklerini 

polisi ara…

on dakika sonra 
telsizlere düştü anons sesleri 
gördüğü hiçbir gerçek 
bu kadar 
içine ürperti vermemişti 
üşüme ve yalnızlık hissini derinleştirmemişti
hayat üzerinde birileri 
el altından voltalar atıyor 
yeni şıvgın vermiş dalları buduyordu acımadan 
hatta hiç düşünmeden

oysa ne kadar mücadele etmişti
bu gerçekle yüzleşmemek için
kaç gün
kaç gece 
aklını esir alan vehimlerle boğuşmuş 
sağır duvarlara anlatmıştı adeta 
zihnine düşenleri

uyku …

gözünde bir hasret gibi yanıyor
göz kapakları acele ediyordu kapanmak için
baş başa kalmıştı karanlıkla
bir yolunu bulup sızan dolunayın 
yarım yamalak ışığı  
biraz aydınlık veriyordu odaya

bir taksiyle…

ambulansta giden kızını takip ediyordu 
gecenin en ürkünç
en gaddar tarafıyla yüzleşiyordu 
onun bugüne kadar tanıdığı gece
düşlerin demlenip yudum yudum içildiği
arınmaya kapı aralayan zamanlardı oysa

hep böyle yaşamış
böyle hasbihal etmişti geceyle 
bu saatlerde 
bildiği en güzel tat 
yastıktan kalkan başların 
secdeye konularak alınlarına düşen izlerin 
ruhuna kattıklarıydı

gündüzün şerri gecenin hayrından evladır 
gün battı mı 
hanelerinizde olun evlat…
 
bu telkinlerle büyümüş
kızını büyütürken kendi öğrendiği cümlelerden 
ona nasihatler etmişti sıklıkla
bu gece 
bedenine oturmuştu karabasan gibi 
akıp giden yolda 
simasına düşen ışıltılardan
birbirleriyle kaynaşan ışık huzmelerinden 
bir peçe çekmişti yüzüne

ilk defa…

hüzün dökülüyordu gözlerinden
gündüzün örttüğü her şeyi gece sobeliyor 
bu tanıklığın derin ıstırabını yaşıyordu belki de
bu saatlerde

derinlere yol almaya başlamıştı 
gün içinde yaşadıklarını hatırladı  
uyku düşmüştü gözlerine
son haddine kadar zorluyordu
def ediyor
yine geliyordu

hastane…

kızıyla beraber 
aynı kaderin şerbetini içen diğer kurbanla birlikte 
daha on sekizli yaşlarda 
kanlarına zerk edilen zehrin etkisindeyken 
bugün bütün kapılar kapanıyordu yüzüne
beklemenin bitmeyen nöbetini 
tutmak düşmüştü onun hissesine 

iyi biliyordu bu soğuk koridorları
eşini kaybettiği zamanlardan
soluğu kesiliyor 
aklına hücum eden ihtimallerle 
baş etmekte zorlanıyordu artık
bu geceyi atlatmak
onun ellerine dokunup gözlerinin ışığını görmek 
tek odaklandığı sonuçtu 

şu an…

bu zor saatleri geçirmek için 
semaya baktı 
gecenin kalemi kırılıyordu artık 
minarelerden yükselen sedalar uğulduyor
sayfadan bir yaprak daha çevriliyordu 
tan yeri yavaş yavaş ağarırken 
nazenin bir eda kızarıyordu ufakta
 
fecrin bu vaktinde nice gözlerden yansıyan 
aynı yakarışı gördü
belki de en çok hastane bahçelerinde 
dualar feryat gibiydi
insan kendindeki muhtaçlığı
acizliği en çok burada hissederdi
gücüyle burada yüzleşirdi belki de

ufak bir umut…

dilenir gibi 
hızlı adımlarla yürüdü
doktora doğru
kelimelerini unuttu
çarpıntılar sanki 
durduracakmış gibiydi kalbini
elini göğsüne götürdü 

 kızım…
diyebildi sadece 

 …maalesef 

sonraki cümleler
duvarların duyduğu
çarpıp çarpıp yere yuvarlandığı 
seslerdi
gece sükun ve sükut
gece  ıstıraptı

gece kabustu
acziyetin
her hali ile zayıflığının zirve yaptığı zamandı
direncin kırıldığı 
gönlün ötelere dair arayışlara girdiği 
insan olmanın hakkını verememenin doğurduğu 
suçluluktu

dilin susup 
gönlün halini haykırdığı andı
sözün kenara çekilip 
kalbin çığlık attığı zamandı

gece karanlıktı …

bitmek bilmeyen bir zaman dilimi
ne kadar zor ilerliyordu dakikalar
kıpırdamıyor sanki saatin kadranları 
birbirinin takip etmiyor akrep ile yelkovan
sonsuzun bir adım öncesiydi

geceydi
maalesef.

redfer
( Geceydi Maalesef başlıklı yazı redfer tarafından 5/5/2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.