Sosyal medyada tanışıp, iletişim ve sosyal ilişkileri olumlu
yönde geliştirdiğimiz bir dostumdan, okurumdan bahsetmek istiyorum. Gıyabî olan
dostluğumuzu vicahiye yıllar önce çevirmiştik.
Ve birçok alanda hasbihalimiz devam etmektedir. Emekli olsa da emekleme
dönemini çoktan aşmış, iyi bir okur, gözlemci, sorgulayıcı, ressam ve
seyyahlığı ile dikkatimi çekmiştir. Okuduklarından ders çıkaran, gözlemlerini
topluma aktaran ve asla unutmayan bir zekâya sahip. Yüce Yaratıcı, bazı
nitelikleri herkese aynı kıvamda vermiyor, verilenlerin de hepsi değerlendirmesini
bilmiyorlar zaten.
Üzüntümüz ve en
büyük kaybımız; bu tarz donanımlı bir yaşamı tercih edenlerin, yalnızlığa
mecbur edilmesi, yanlış anlaşılması ve anlaşılmak istenmemesidir. Her bilgi ve
değeri; tüccar, dinci ve politikacı kafasıyla tartanlar; kaz gelmeyecek yere
yatırım yapmamaktadırlar, değil tavuk vermek, yumurtanın kabuğunu bile çok
görmektedirler.
Dostumuzla yaz
aylarında buluşma imkânı olduğu gibi; sık sık yazılı ve sözlü müzakerelerimiz
de sürmektedir. Bana olan aktarımlarından, şahsım ve yaşadığım toplum adına
dersler çıkarmakta ve bunu yazılarıma da yansıtmaktayım.
Kendileri aynı
zamanda deneyimli bir kamyon şoförüdür. Emekliliğinde, seyyahlık özlemini
gidermek için, kamyondan tadilatla kendisine bir karavan yaptırmıştır. Her ne
kadar, ekonomik şartlar, yakıt giderleri; özlemini kursağında bıraksa da zaman
zaman dolaştığı yerlerden sözlü ve görüntülü aktarımlarını sürdürmektedir.
Hele bir tanesi var ki; ilgi alanıma
da girdiğinden, bir yazıma konu edip kalıcı hale gelmesini arzu ettim.
Dostumuzun bir seyahatinde, karavanının sağ aynası kırılır. Şahsi çabalarıyla değiştirme
ve tamir etme imkânı bulamaz. En yakın sanayi sitesinde soluğu alır. Fakat
sorun yine çözülmemiştir. Kapısını çaldığı ustalar, marka ve parça
uyumsuzluğundan dolayı, yeni bir ayna takamazlar aracına. Dostumuz iyice
bunalmış ve telaşlanmıştır. Bu şekilde kendini ve trafiği riske atarak yola
çıkmak mümkün değildir.
“-Peki ne önerirsiniz o zaman, bu sorunu nasıl çözeceğiz?” diye sorulunca en
son uğradığı usta, herkesi meraklandıracak bir cevap yetiştirir:
“-İki sokak ilerde, kime sorsan gösterir. Uydurukçu Ahmet
Usta var. Bu sorunu çözse çözce o çözer” der.
Mesaj alınmıştır. Dostumuz hemen tarif edilen adresteki
ustaya ulaşmak için hareket eder. Tabelasında elbette “Uydurukçu Ahmet usta”
yazmıyordur. Bu unvan, dostlarının ve hayranlarının bir yakıştırması ve
uydurmasıdır. Ustaya ulaşır ve derdini anlatır. Kısa bir sürede ayna arızası
giderilir, makul bir ödeme talep eder ve teşekkür ederek ayrılır.
Bu olayı yorumlarsak; önüne gelen bir teknik arızaya, pratik de
olsa çözüm bulamayanlar, çözüm üreten bir ustayı küçümsemek için “uydurukçu”
yakıştırmasını yapmışlardır. Belki de takdir merkezli mizahi bir yaklaşımdır,
bilemiyoruz. Aslında Ahmet ustamızın yapmış olduğu iş; Ar-Ge, inovasyon,
tasarruf ve verimlilik odaklı, pratik bir çözümdür. Her bozulan parçanın,
aracın hurdaya ve çöpe atılmasından yana olanlar; Ahmet Usta’yı pek
anlayamazlar. Ve gün gelir en uyduruk çözümlere muhtaç olurlar. Her madde ve
malzeme; hurda ve çöp değildir. İlgili, deneyimli, idealist ve cesaretli
olanlar; her bozuk parçaya milli servet olarak bakarlar. Tamir edilemiyorsa da
parçalarına ayırıp, başka cihazlarda kullanırlar.
Hem üretim
kültürümüz yok, hem bozulanı tamir etmekten yana değiliz, ithalattan şikayet
edip, pahalı olduğunu belirtiyoruz. Cihazlarımızın bozulmamasına özen
gösterelim. Bozulunca da tamir alternatiflerini araştıralım. Ön önemlisi ithal
bir ürün ise yerlisini üretmek için bir girişimimiz olsun.
Son sözümüz şu olsun: “Uydurukçu Ahmet Ustamızı
kıskanıyorsanız, tamire muhtaç bir ürünün yenisini ve yerlisini üretiniz.
Samsun, 01.04.2024
Ali Rıza Malkoç
arm.web.tr
Yazarın
Önceki Yazısı