Öğretmenliğe geçmeye  karar  verdiğimizde önce  kuralar  çekilecek sonra  hizmet  içi  eğitime  alınacaktık. Kuralar çekildikçe  kimisi üzülüyor, kimi  yerinden memnun  oluyordu.  Bana  Yeşiltepe  Merkez köy çıkmıştı. Adı  üstünde  merkez  köy  olunca  değişelim  diye  talipleri çok oldu.  Bana  çıkmış  bir  şans  kaçırır mıyım? 

 Köyümüze  işe  başlamaya  gidiyoruz.. Yanımda  bir  arkadaş  ve  annesi var. Yol  tek  arabalık, yoldan  aşağıya  bakılamıyor, ağaçlar  çalı   gibi küçülüyor. Merkez   köy  dediğimiz yer bizi şaşkına  uğrattı. Lojmanı olduğuna sevindik, biz  küçük  olan lojmana  geçtik.

Merkezde  başka mevsim yaşanıyordu,   Yeşiltepe'de başka... Ara  mevsimi  bile yoktu. Aşağıda  yaz  mevsimi, yukarıda kış  mevsimi. Aynı  ilin  sınırları içinde farklı hayatlar, farklı  şartlar.

 Sınıflar  birleştirilmiş  sınıftı. Yani 1-2 ve 3  aynı  sınıfta; 4-5
diğer  derslikteydi. Köyden  bir  kişi  bile  yanımıza  gelmedi, muhtar dahi gelmedi. Bir  zaman  sonra iki erkek  daha  atandı  bizim  okula, onlar  büyük lojmana  geçti. Biz  küçük  olanı  ancak  ısıtabiliyorduk. Hafta  sonları evimize  gidiş  izni  vardı,  gidip Pazar  akşamına  dönüyorduk.

 Bir  gün; yine yukarıda  yollar  kapalı, aşağıda  yazdan  kalma bir Nisan  havası. Artık  muhtara  haber  yolladık, çağırdık.  ''Çare  nedir, nasıl  merkeze  ineriz?''  Diye  sorduk.

Köyde  eski  model  ciplerden bir tane cip  var ama  aşağı  köye   kadar  devlet  yolu  açmazsa  biz  oradan gerisini  gidemeyiz. ''Ya  nasıl  olur?''  diyorum, şaşırmış halde. ''Eşek  filan da
yok  mu?''  diyorum.  ''İnsanın  yürüyemediği  yerde  eşek  nasıl  yürüsün?'' diyorlar  bana.

Muhtar  bizden  şikayetçi  oluyor ve  '' Sizden  önceki öğretmen  ne  iyiydi, bir çocuklara  ödev  verir  giderdi bir de  karne  vermeye  gelirdi'' Dedi  bize.

Şaşırdık  kaldık  böyle  söylemesine. Köyün  imamı da hiç ezan  okumazdı, sonradan  başladı  okumaya. Meğer  camiye  bir  kişi  bile  gitmezmiş. 

Unutulmuş bir  yer  sanki. Çocukların  dünyası sadece  Yeşiltepe, başka bir  yer  görmemişler. Hayal  bile  edemiyorlar.
Harita  üzerinden  her  yeri  anlatırdım, özelliklerini  anlatırdım  fakat hocanın çocuğuna başkentimiz  neresi  diye  sorduğum  zaman  ''Yeşiltepe''  Cevabı  alırdım  hep. 

Köyü  tanıdıkça  biraz  daha  üzüntüm  arttı  tabii. Ormanlardan ağaç kesip, arka koltukları yatırıp  kaçak  olarak  götürüyorlarmış. Havalar  uygun olunca da  bu  işi  yapıyorlar. Amir  ile  memur  ile  bu  yüzden  muhatap  olmuyorlarmış pek.

Biz  orada  görev  yaparken  komşu  komşusunu  vurdu,  yarım  metre sınırı  geçti   diye.  Oysa  sınır  dediği  yine devletin  arazisi ama  sahiplenmiş  herkes  kendi  arasında. 

23  Nisan  gelince  harika  hazırlıklar  yaptık,  gelen  olur  sandık, bir  kişi  bile  gelmedi. Ben de  çocukların  eline   bayraklar  ve   süsler verip, öğrettiğimiz  marşları  söyleterek  bütün  köyü  dolaştırdım. Herkes o  zaman  ilgi  gösterdi  ama  o kadar,  biraz  baktılar  tamam...

Daha  sonra  okulun  öğrencileri  taşımalı olarak  merkeze  daha  yakın bir  köye  taşındı, ben  bu sefer  Çarşamba,  Beyyenice köyüne atandım. Oranın da bir  dolmuşu  vardı, bir   sabah  turu  bir  akşam  turu. Ancak  iki  köy  arasında  anlayış  olarak  çok  fark  vardı.

Müjgân  Akyüz Dündar


     
 

( Yeşiltepe başlıklı yazı MüjganAKYÜZ tarafından 29.02.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.