ee… nasılsın bakalım
hala pişman mısın mesela
alnında belirmiş olan kırışık
daha da derinleşti mi
yine öfkeyle ve çabuk çabuk konuşuyor musun
kendine ayrılan odada
yatağı açılmış bir karyolada
gene açık duran bir kitap var mı
masanın üstünde ki vazoda
verdiğim kırmızı güller duruyor mu
hala öksürüyor
hala hasta mısın
kaşların çatık
dudakların soluk
yüzünde bir acıma duygusuyla birlikte
sinir bozucu o gülümsemen duruyor mu
sinirli misin eskisi gibi
kulağıma tayfunun sana talip olduğu yolunda
sözler çalındı
doğru mu
hayatta yalan söyleyenleri hiç sevmedim
inan ki yalan değil
mektupların ve resimlerin önümde
hala seni anıyorum
sana bakıyorum
seni okuyorum
hiç sorma kiminle berabersin
hala kimdi o diye öylesine sorgulayan sözlerle
ellerim sen gittikten sonra hiç tutulmadı
hiç öpülmedi bir daha
dudak izin hala ıslak
hala sıcak…
kapım sen gittikten sonra
hiç çalınmadı bir daha
hatırlar mısın
o martı seslerini
mevsim bahardı
dalgalar sahile vurmuş
erguvan dalları dolanmıştı saçına
emirgan sahilinde dolaşmıştık
kırk beşlik plaklardan dinlediğimiz şarkılarla
sarmaş dolaştık
kaçak aşıklar gibi
hatırlar mısın
şehrin ıssız sokaklarında nasıl koşardık gece yarıları
önce avuç içlerimiz konuşur
ve sonra
düşlerimiz süslerdi gökyüzünü gece boyu
ocağın o soğuğunda
yanardık alevler içinde
sımsıkı sarılıp daha çok ısınırdık
hani o gün
öğle yemeğini dışarıda yemiştik
her yanda ikimizden söz ediyorlardı
dolaşan söylentilerin içinde hep ikimiz vardık
duyuyordun bu söylentileri
hoşuna gitmiyordu
sen bulut yolu gözleyen çiçek
ben bir damla yağmur
tramvayı vapurları köprü ve kulelerini dolaşırdık şehrin
sadece senin içinde olduğun zamanlarda
iki adım arkandan ben izlerdim
sen yürürdün
yürürken saçların ne güzel savrulurdu
akıp giderdi boğaziçinde hikayemiz
oysa koyu maviydi
çigi çizgiydi dalgalar
taşkın bir su gibi ayaklarımıza dokundukça
dağılırdı
unutmadım
nerede görsem seni
uzun boynundan tanırım
öper koklar yüreğimde saklarım resimlerini
şimdi masanın orta yerinde
hiç kaldırılmamış öylece duruyor
bükülmüş boynun ve solgun yüzünle
bir sıcak merhaba desem durup dururken
hafiften kaldırarak başını
yabancı değil bu ses
kimdir diye acaba
ateşi yuvasının boşluğunda sönmüş gözlerinde
dünyaları yeniden doğurup bakar mısın söyle
seni anınca
boza zamanlı gecelerde
tanımadığım bir bahar açar yüreğimde
yıldız yıldız adı sen olursun
eser rüzgar püfür püfür
odada koşturur çocukluklarımız
kül tablasında sayısız izmaritler
kararmaya başlamadan penceredeki ışıklar
kış ayazına bahar gibi aşık odun sobası yanarken
masa üstüne savrulmuş
ismin-dağ-deniz-şehir-şiir
yakarım odun yerine her ne varsa
yaşadıklarımız içinde
ağlaya
ağlaya
redfer