Güneşli bir bahar havası vardı o gün. Hatice Hanım ve kızı Elif hızlı adımlarla otobüse doğru gidiyorlardı.

Eski zamanlardan kalma birkaç ahşap ve kerpiç evlerin bulunduğu dar sokağı geçip caddeye ulaştılar.

Durağa geldiklerinde durakta bekleyen kişilere gidecekleri yerin otobüs numarasını söyleyerek ’’Geçti mi?’’ Diye sordular.

Binecekleri otobüsün henüz geçmediğini öğrenince beklemeye başladılar. Bir müddet sonra otobüs geldi ve yola koyuldular.

Yoğun trafiğin içinde akıp giden otobüs duraklarda duruyor, yolcu indirip bindiriyordu.

Anne ve kız inecekleri yere geldiklerinde inen insanların kalabalık olması nedeniyle bir itiş kakış yaşandı ve Elif az kalsın düşüyordu.

Hatice Hanım kızına çarpan gence dönerek biraz yüksek sesle ’’Dikkat etsene!’’ Diye bağırdı.

İndikleri durağın sağ tarafındaki sokağa yöneldiler, epey yol aldıktan sonra çıkmaz bir sokağa girdiler.

Derme çatma evlerin yer aldığı bu çıkmaz sokak sanki bir aile sokağı gibiydi, dışarıda sandalyelerde oturan kadınlı erkekli gruplar hem sohbet ediyor hem çaylarını yudumluyorlardı. Birkaç küçük çocuk küçük bir kale kurmuş, top oynuyorlardı.

Hatice Hanım elindeki adres kağıdına bakarken oturan kadınlardan biri ’’Seyfi hocayı mı arıyorsun bacım?’’ Diye seslendi.

Gerçekten de onu arıyorlardı, hocaya gelen giden çok olduğu için sokağın sakinleri için alışıldık bir durumdu bu.

Hocanın evini işaret ederek ’’Burada oturuyor, dertliler, derman arayanlar buraya koşuyor.’’
Diye biraz alaycı bir tavırla konuştu başında arkadan sıkma bir tülbent ile oturan orta yaşlı kadın.

Hatice Hanım biraz çekinir gibi oldu ama teşekkür ederek eve yöneldiler.

Yeşile boyanmış kapının ziline bastılar ve kendilerini genç bir kız karşıladı.

İçeriye buyur ettikten sonra küçük bir bekleme odasına aldı onları ve içerideki kişi çıktıktan sonra onların hocanın yanına geçebileceğini söyledi.

Sıra onlara gelince hocanın yanına geçtiler, girerken Elif bir ürperme geçirdi ama annesi o kadar rahattı ki ona da

bir rahatlama geldi. Annesinin böyle ortamlara defalarca gelmiş olduğunu hatırlayıp rahatlığının sebebini anladı.

Hocanın ön tarafında rahle ve rahlenin üzerinde sayfaları açık eski dil yazılı kocaman bir kitap vardı.

Annesi Kuran bilmediği için eski yazıları da hep Kuran zannederdi. Elif Kuran eğitimi almıştı ve yazıların eski dil

yani Osmanlıca olduğunu anlamıştı.

Hoca onlara selam verip karşısındaki sedire onları buyur etti. Hatice Hanıma dönerek:

’’Bu kızın mı evleniyor evladım?’’ Diye sordu. Hatice Hanımın gözleri şaşkınla ve hayranlıkla kocaman açılmıştı.

Kızını dürterek ’’Bak hoca biz söylemeden bile her şeyi biliyor demedim mi sana kız?’’

Hoca da onu onaylarcasına başını öne arkaya eğerek sallıyordu.

Oysa ki Elif’in parmağında nişan yüzüğü vardı zaten, hocanın alışık olduğu durumdu yani.

’’Hocam elinizi ayağınızı öpeyim, biz bu kızı nişanladık, iyi has aileye benziyorlardı. Ancak oğlanın yakınlarından bazı kişiler ara sıra eşimin dükkanına gelip, çocuğun kumarbaz olduğunu, dışarıda para çok yediğini, asabi bir yapısı olduğunu, kızın ziyan olacağını söylemişler. Bir kitaba baksanız da bu söylenenler doğru mu öğrensek, içimiz rahatlasa.’’

Adam kıza adını sorduktan sonra kitabın sayfalarını çevirerek bir sayfada durur, mırıldanarak sayfayı okumaya başlar.

Sonra anneye dönerek ’’ Evladım bu iş için ne tam iyi ne de tam kötü sonuca varacak diye net bir görüş gelmedi bana.

Size bir adres vereceğim onun üç harflilerle bağı güçlüdür, o size daha iyi netice verir.’’

Rahlenin altından zaten çoğaltılmış olan adres kağıtlarından birini çıkararak verir.

’’Allah razı olsun hocam, tuttuğunuz altın olsun, gideriz elbette.’’ Diyerek ayağa kalktı anne, peşinden kızı da kalktı.

Bekleme odasında küçük bir masanın arkasında örgüsünü örmekte olan kız, çıkarlarken ücreti istedi.

Oldukça yüklü bir miktardı bu. Elif annesine kızgınlıkla bakıyordu, olayı çoktan çözmüştü ama ses çıkaramıyordu.

Kapıdan çıkıp geldikleri yöne doğru yöneldiler, sokaktan geçerken oturan kadınlardan biri seslendi bunlara.

’’Gelin bir kahve yapayım size, falınıza da bakarım iki dakkacık, buyrun yanımıza oturun hele!’’

Hatice Hanım fal lafını duyunca dayanabilir mi? Hemen onlara yöneldi, gösterdikleri sandalyelere oturdular.

Kahveler içildi, bilindik sözler söylendi. ’’İçin sıkılmış, merak etme ferahlayacaksınız, elinize hiç ummadığınız

yerden toplu paralar geçecek, hanenize gün doğacak.’’ vs vs

Kalkarlarken bir 100 Tl de oraya verdiler.

Bu sefer bir minübüse binip hocanın verdiği adrese gittiler. Burası bir apartman dairesiydi, kapısında ufacık bir yazıyla

’’Medyum Orhan’’ Yazıyordu.

Eve girdiklerinde iki küçük çocuk koşturup duruyor, gürültü çıkarıyorlardı. Anneleri bunlara bağırınca koşmayı kestiler.

Kadın bunlara hoş beş edip meramlarını anladıktan sonra medyumun odasının kapısını açarak ’’Müşteri geldi’’ Diyerek içeriye seslendi.

Kendilerini Seyfi Hocanın gönderdiğini söyleyerek lafa giriştiler, medyum da onlar konuyu söylemeden kendisi anlatmaya başlamıştı.

Hem de Seyfi Hocadan daha detaylı bilmişti olayı. Annesi Elif ile göz göze gelip ’’Bak, bak! Görüyor musun?’’ Der gibi

kaş göz işareti yapıyordu.

Oysa Hoca ile medyum arasında telefon trafiği anne kız eve varmadan çoktan yapılmıştı.

Medyum birkaç trans hareketlerinden sonra gözlerini açtı ve ’’Merak etmeyin, içiniz ferah olsun. Bu işin sonu iyi olacak.

Başta zor gelir yeni bir düzene alışması, gayet normal.’’ Gibi teselli edici sözler söyledi.

Hocaya ödedikleri paranın neredeyse üç katı kadarını da buraya ödediler.

Eve dönerlerken yanlarında ancak minibüse yetecek kadar para kalmıştı.

Döndüklerinde tam kapıdan girerken karşı komşuları Emine Hanım ile karşılaştılar. Ayak üstü kapı sohbeti yapmaya başladılar.

Emine Hanım sohbet gününden geldiğini anlatıyordu, sohbetin konusu fal, büyü vs imiş ve Kuran ile bunların hiç alakası olmadığını hatta yasak olduğunu anlatmış sohbet hocası. Emine Hanım ’’Siz neler yaptınız komşu, nereden geliyorsunuz?’’ Diye sorunca Hatice Hanım kızına kaş göz işareti ile ’’Sus, konuşma!’’ Mesajı verdi.

Utanmıştı olanları anlatmaya, kızını zorla ikna edip götürmüştü zaten. Emine Hanımın diline düşmeyi de istemedi doğrusu.

Hayatının en büyük derslerinden birini almıştı, ’’Bir daha mı tövbe tövbe! Ala gitmem öyle yerlere’’ Diyordu şimdi.

Elif gülmeye başladı artık. Çünkü annesi daha önce de abisinin işi konusunda yine hoca, fal dolanıp durmuş, şimdi dediklerinin aynısını o zamanda söylemişti.

Her seferinde pişman olmak ve yine aynı hataları yapmak sanki bir bağımlılık gibiydi onda.


( Fal Büyü Tarot başlıklı yazı MüjganAKYÜZ tarafından 4.05.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.