Mart ayı
başlarıydı. Arkadaşım Ayfer çantasından iki tane kırmızı beyaz renkli, nazar
boncuklu ip bileklik çıkardı bana verdi. Ne olduğunu sordum.
“Şans
bilekliğidir. Bileğine tak, bir dilek tut, leylek ya da kırlangıç gördüğünde,
düğümü çöz ve bir bahar dalına bağla.” dedi.
Bileğime
taktım, tüm dünyaya iyilik, sağlık, huzur, mutluluk dileyerek bileğime taktım.
Mart bitti ve bileğimdeki ipi çıkardım, düğümü çözdüm, bizim bahçede bir bahar
dalına astım. Tabii leylek henüz görmüş değilim, gördüğüm kırlangıçları baz
alarak yaptım tüm bunları. Umarım dileğim tez zamanda gerçekleşir.
İnanışlar,
adetler ufak tefek değişikler gösterse de halkların ortak yönlerinin de
olduğunu ortaya çıkarıyor. Düğümlü ip üzerinden yola çıkacak olursak; aynı
düğümlü ip Bulgaristan’da Marteniçka adı altında şans bilekliği olarak kullanılıyor.
Marteniçka; Bulgaristan’da baharı karşılama geleneğidir. Bu gelenek, Bulgaristan’da
bir Martta Baba Marta'nın (Marta Nine) Günleri adı altında kutlanır. İnanışa
göre, yeni başlayan tarım yılının bereketli ve verimli olması için iyi dilekler
dinerek kırmızı beyaz ipten yapılan şans bilekliği bilekleri Mart ayı boyunca
bileklere takılıyor. Pek çok farklı türü olan marteniçkalar, "Pijo ile
Penda" adıyla bilinen kırmızı ve beyaz ipten yapılmış bebeklerden ilham
alıyor. Beyaz renk uzun ömrü, kırmızı ise sağlık ve gücü temsil ediyor.
Eskilere
dayanan bu geleneğin, Bulgaristan'a özgü olduğu düşünülse de Doğu Trakya, Türkiye2nin
Trakya kesiminde, Yunanistan ve kimi Balkan halkları da günümüzde martın
gelişini böyle kutluyor.
Marteniçka,
çocukluk yıllarımda boyna, bileğe takılan okunmuş düğümlü ipleri getirdi
gözümün önüne. Hiç unutmama; Cemile nenem sıtma olan komşularımız için pamuk ipliğini
(yorgan ipi) eline alarak bir düğüm için kırk kere şifa duasını okur ve bir
düğüm atardı. İpin kısa olanına yedi, uzun olanına kırk düğüm atarak sıtmalı
kişinin bileğine ve boynuna takardı. İyileştikleri zaman bu ipleri ağaç dalına
asmalarını söylerdi. Yel estikçe sıtmayı kişi üzerinden alıp götürsün diye. Ayrıca
sıtmalı kişileri, eski Diyarbekir evlerinin zerzeminlerinde (bodrum) bulunan
Güngörmez Kuyu suyuyla üç Çarşamba üst üste çimdirilerdi. Yani duş
aldırırlardı. Başa dökülen her tas su için de “Güngörmez Kuyî dehf et
isitmayî!” denilirdi.
İşte
görüyoruz ki aynı ritüel kimi yerde şans için kimi yerde şifa için uygulanıyor.
İplerin
ağaca asılması, acaba Kuzey ve Orta Asya’nın eski dinlerinden Şamanizm’in bir
unsuru olan ağaca çaput bağlama inanışından mı kaynaklanıyor diye de düşünmeden
edemedim doğrusu. Ağaca bağlanan ip, çaput bir yerde aidiyet duygusu da
geliştiriyor. Çünkü ben şans bilekliğimi astığım ağacı o gün bu gün günde bir
kez de olsa yokluyorum. Şamanizm inanışına göre her dağın, her pınarın, göl ve
ırmakların, ağaç ve kayaların “İZİ” sahipleri vardır.
Eskilerde hastalıkların
tedavisi için eski zamanlarda ilaç veya doktor bulmak çok da mümkün değildi.
Halk hekimleri ve onların yaptıkları ilaçlar hastaların şifa kaynağıydı. Halk
ilaçları sayısız denemelerle sınanmış, çok uzun geçmişi olan bilgi birikiminin
ürünüdür. İlaç yapmayı bilenler çoğunlukla orta yaşlı veya yaşlı kadınlardır.
Bunun da nedeniyle halk ilaçları bu yörede “kocakari
ilaci” deyimiyle ifade edilir. Halk hekimleri uyguladıkları tedavi
yöntemleriyle hastalarını iyileştirmiş, dertlilere derman olmuş, toplum
nazarında kabul görmüş, saygın kimselerdir. Günümüzde artık halk hekimleri eski
zamanlardaki kadar çok aranmasalar da kuşaklar boyunca sözlü olarak aktarıla gelmiş
bilgiler ve şifa yöntemleri halen yaşamaktadır.
Sağlıklı,
şanslı günler dileğiyle…
Birsen İNAL
Yazarın
Önceki Yazısı