3 Mayıs Nasıl Türkçülüğün Bayramı Oldu?---2. Bölüm--
3 MAYIS NASIL TÜRKÇÜLÜĞÜN BAYRAMI OLDU?---2. BÖLÜM--
Sabahattin Ali Sonunda Nihal Atsız’ı mahkemeye verdi. Bu arada daha mahkeme
başlamadan Nihal Atsız, Boğaziçi Lisesindeki Edebiyat Öğretmenliği görevinden
atıldı, çıkardığı Orhun Dergisi kapatıldı.
Mahkeme 26 Nisan 1944 de Ankara’da olacaktı. Nihal Atsız 24 Nisan’da Ankara’ya
geldi, bir otele yerleşti ve o andan itibaren Ankara artık ‘’ Kahrolsun
Komünistler, Yaşasın Atsız’’ sloganları ile inleyen bir şehir oldu.
26 Hazirandaki mahkeme gününde de müthiş bir kalabalık vardı salonda. Kalabalık
Nihal Atsız lehine, Sabahattin Ali aleyhine sloganlar atıyordu. Öyle ki
kalabalık sebebiyle mahkeme heyetinin salona kapıdan değil pencereden
girebildiği bile söylenmişti daha sonraları.
Nihal Atsız ısrarla Sabahattin Ali’nin Vatan haini olduğunu iddia etmekte hatta
Mahkeme heyetine ‘’ Sabahattin Ali’den sorulsun, hıyanetini ispat edelim mi?
Buna razı mı?’’ Derken Sabahattin Ali ‘’Vatan haini’’ İfadesinin bir insana
yapılabilecek en ağır hakaret olduğunu, bu sebeple halkın kendisine düşman
olacağını söylüyordu.
Aslında bu dava karmakarışık bir davaydı. 1932 de Atatürk’e hakaret içeren bir
şiir kaleme aldığı için hapis cezası yatan Sabahattin Ali’yi, Atatürk’ün
yanından hiç ayrılmayan, Yazdığı Çankaya Adlı eseri günümüzde bile T.C.İnkılap Tarihi
ve Atatürkçülük Derslerinde baş kaynak eser olarak okutulan Falih Rıfkı Atay
savunuyordu .Mahkemede Sabahattin Ali’ye yumruk atan Türk Milliyetçisi Osman
Yüksel Serdengeçti de Atatürkçü değildi. ( Bunu bizzat kendisi ifade etmişti.) Oysa
Milliyetçiler gösterilerinde ‘’ Çok yaşa Milliyetçi Türkiye’’ Sloganının
yanında ‘’ Çok Yaşa Atatürk!’’ Diye de slogan atıyorlardı. Yani Atatürk’e ‘’
Koca teres’’ Diyen adamı Atatürkçüler savunuyordu buna mukabil ‘’ Ben Atatürkçü
değilim’’ Diyen adamın yol arkadaşları ‘’ Yaşasın Atatürk’’ Diyorlardı.
26 Nisan 1944 de yapılan bu ilk duruşma 3 Mayıs’a ertelenmişti.
Ancak hükumetin 26 Nisandaki mahkemeden ağzı yandığından 3 Mayıs günü yapılacak
mahkemeye sağ görüşlülerin alınmamasına karar verilmişti. İşte bu durum oldukça
büyük tepkilere sebep oldu.
Ankara sokakları yine ‘’ Kahrolsun Komünistler,Kahrolsun Moskova uşakları,
Yaşasın Milliyetçi Türkiye, Yaşasın Atatürk’’ Sloganlarıyla inlemeye başladı.
Göstericiler taşkınlık yapıp bazı kitapçı dükkanlarını tahrip ettiler ve
Sabahattin Ali’nin kitaplarını toplayıp Ulus Meydanında yaktılar.
Bu arada göstericiler Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile de görüşmek istediler ama
istekleri reddedildiği gibi polis, gösteriyi dağıtmak için şiddete baş vurmak
zorunda kaldı. Bu olaylarda 165 gösterci göz altına alındı, ölen olmasa da
yaralalan, kolu ve kafası kırılan bir hayli gösterici vardı.
3 Mayısdaki bu gösteriler ve ortamın oldukça karışık olması sebebiyle mahkeme 9
Mayıs 1944 e ertelendi.
9 Mayıstaki Mahkeme Nihal Atsız’a dört ay hapis ve 100 Tl para cezası verdi.
Ancak hapis cezası ertelendi ve mahkeme tam anlamıyla ‘’ Hamam tası gümüşten,
ne anladım bu işten?’’ Misali sonuçlanmış oldu. Yani Sabahattin Ali’ye ‘’ Vatan
Haini’’ demenin cezası sadece 100Tl para cezasıydı.
Ancak Nihal Atsız böyle hafif bir cezayla kurtulmuş olmanın tadını fazla
çıkaramadı. Hükumet belli ki onun da üstünü çizmişti. 9 mayıs 1944 günü çok
ucuz bir cezayla kurtulması ise birikmiş gazı alma operasyonuydu aslında.
Nitekim 18 Mayıs günü Nihal Atsız aniden göz altına alındı.
19 Mayıs 1944 Tarihli Cumhuriyet Gazetesinin manşetinde 19 Mayıs Gençlik ve
Spor Bayramı değil çok farklı bir haber vardı: Şehrimizde meydana çıkarılan
gizli cemiyet’’ ‘’ Irkçılık ve Turancılık
gayesiyle rejime aykırı hareket edenler’’
Gazetede rejime aykırı hareket eden ırkçı ve Turancıların isimleri de yer
alıyordu: Nihal Atsız, Zeki Velidi ( Togan) , Reha Oğuz, Hasan Ferid Cansever...
Bu isimlere daha sonra başka isimle de eklendi. Mesela Alparslan Türkeş bu
isimlerden biriydi.
19 Mayıs 1919 Gençlik ve Spor Bayramında Cumhurbaşkanı İsmet İnönünün
söyledikleri de Turancıların suyunun ısındığındığının bir deliliydi. İsmet Paşa
özetle şöyle diyordu:
“…Türk Milliyetçisiyiz, fakat memleketimizde ırkçılık prensibinin düşmanıyız…
Turancılık fikri, yine son zamanların zararlı ve hastalıklı göstergesidir. Bu
bakımdan Cumhuriyeti iyi anlamak lazımdır… Milli politikamız memleket dışında
sergüzeşt aramak zihniyetinden tamamen uzaktır; asıl mühim olan da bunun bir
zaruret politikası değil, bir anlayış ve bir inanış politikası olmasıdır…
Turancılar, Türk Milletini, bütün komşularile onulmaz bir surette derhal düşman
yapmak için birebir tılsımı bulmuşlardır. Bu kadar şuursuz ve vicdansız
fesatçıların tezvirlerine Türk Milletinin mukadderatını kaptırmamak için
elbette Cumhuriyetin bütün tedbirlerini kullanacağız…’’
Peki yukarıda saydığım insanların ırkçı, Turancı ve hepsinden önemlisi ülke
için zararlı olduklarını belirleyecek komisyonda kimler var dersiniz? Hasan Âli Yücel, Falih Rıfkı Atay ve ‘’Bu
ülkeye komünizm lazımsa onu biz getiririz’’ Diyen Ankara valisi Nevzat
Tandoğan.
İşte bu üç isim Irkçı ve Turancı olarak yargılanması gereken 23 isim belirledi
7 Eylül 1944 e kadar.
Bu arada davaya yabancı basın da ilgi göstermiş, bir ingiliz gazetesi ‘’ Bu
fesatçı hareketin genellikle Nazilerin yardımı ve tahrikleriyle yapıldığına
şüphe yoktur.’’ Diye yazmıştı.
7 Eylül 1944 de 23 sanığa mahkemeye güvenip güvenmedikleri soruldu. Hepsi
güvendiklerini söylediler. Avukat isteyip istemedikleri soruuldu, adece dokuzu
avukat istedi ve bu mahkeme iddianamenin okunmasıyla sona erip 11 Eylüle
ertelendi.
Yargılananlar şunlardı:
Cihat Savaşfer (Yüksek Mühendis Mektebi 4. Sınıf Talebesi)
Muzaffer Eriş (Yüksek Mühendis Mektebi 4. Sınıf Talebesi)
Nurullah Barıman (Yedek Asteğmen)
Zeki Velîdi Togan (İstanbul Üniversitesi Tarih Profesörü)
Cebbar Şener (Adana Adliyesi Hakim Adayı)
Cemal Oğuz Öcal (Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü Pedagoji Talebesi)
Nihal Atsız (Lise Öğretmeni)
Sait Bilgiç (Ankara Adliyesi Hakim Adayı)
Necdet Sançar (Balıkesir Lisesi Edebiyat Öğretmeni)
Alparslan Türkeş (Piyade Üsteğmen)
Fethi Tevetoğlu (Doktor Üsteğmen)
Fazıl Hisarcıklı (Yedek Asteğmen)
Orhan Şaik Gökyay (Ankara Konservatuar Direktörlüğü’nden Vekâlet Emrinde),
Zeki Özgür (Yedek Asteğmen)
Yusuf Kadıgil (İşsiz)
Fehiman Altan (Yüksek Mühendis Mektebi 4. Sınıf Talebesi)
Hamza Sadi Özbek (Aydın Maliye Tahsil Şefi)
Reha Oğuz Türkkan (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Doktora Talebesi)
Hikmet Tanyu (Dahiliye Vekâleti Evrak Kalemi Memuru)
İsmet Tümtürk (İstanbul Belediyesi Denetçisi)
Hüseyin Namık Orkun (Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü Tarih Öğretmeni)
Hasan Ferit Cansever (Yedek Doktor Yüzbaşı)
Saim Bayrak (Temyiz Mahkemesi Evrak Memuru).
7 Eylül 1944 de başlayan dava çeşitli celselerle 26 Mart 1945 e kadar devam
etmiş ve bu tarihte sanıklardan sadece aşağıda isimlerini, suçlarını, aldıkları
cezaları yazacaklarım ceza almış, diğerleri serbest bırakılmıştır.
Zeki Velidi Togan: Hükümeti devirmek için gizli cemiyet kurma suçu sebebiyle 10
yıl hapis, 4 yıl Adapazarı’nda sürgün cezası verilmiş, kamu hizmetlerinden ömür
boyu men edilerek kanunî ehliyetleri kısıtlanmıştır.
Reha Oğuz Türkkan: Propaganda yapma ve gizli cemiyet kurma suçu sebebiyle 5 yıl
5 ay hapis, 2 yıl Diyarbakır’da sürgün cezasına çarptırılmış, kamu
hizmetlerinden ömür boyu men edilmiştir.
Cihat Savaşfer ve Nurullah Barıman: Reha Oğuz Türkkan ile aynı suç sebebiyle 4
yıl hapse 4 yıl kamu hizmetlerinden men edilmesine karar verilmiş, ayrıca
Nurullah Barıman Kırşehir’de, Cihat Savaşfer Uşak’ta 1.5 yıl sürgün cezasına
çarptırılmıştır.
Nejdet Sançar: Propaganda suçu sebebiyle 1 yıl 2 ay süreyle hapis cezası
verilmiştir.
Alparslan Türkeş: Propaganda suçu sebebiyle 9 ay 10 gün hapis cezası
verilmiştir.
Fethi Tevetoğlu: Siyasi yazı yazma sebebiyle 11 ay 20 gün hapis cezasına
çarptırılmıştır.
Nihal Atsız: TBMM ve hükümetin manevi şahsiyetini tahkir, nümayiş ve teşvik
suçlarından toplam 6.5 yıl hapse ve 3 yıl Adana’da sürgün cezasına
çarptırılmış, kamu hizmetlerinden ömür boyu men edilerek kanunî ehliyetleri
kısıtlanmıştır.
Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal: Propaganda suçu sebebiyle 11 ay hapis cezasına
çarptırılmışlardır.
İşte bu cezaların verilmesinden sonra mahkumlara hapishanede ağır işkenceler
yapıldığı, tabutluklara kapatıldıkları iddiaları günümüzde bile dile getirilen
iddialardır.
Peki 3 Mayıs Nasıl Türkçülerin bayramı oldu?
Az kaldı, onu da yazacağım. Ama bu dava tam olarak ne zaman, nasıl sonuçlandı
onu yazalım önce.
1946 Yılı itibariyle artık ne Rusya’ya ne de Almanya'ya şirin görünme
mecburiyeti yoktur. O halde bu hapistekileri daha uzun süre hapiste tutmaya,
onlara işkence etmeye de gerek yoktur.
İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim mahkemesinin kararına 2 No lu Sıkı Yönetim
mahkemesi itiraz eder ve 26 Ekim 1946 da tüm sanıklar tahliye edilir.
Dava 20 Ağustos 1946 da tekrar görülmeye başlanır ve nihayet 31 Mart 1947 de
tüm sanıkların beraat etmesiyle sonuçlanır.
Evet 3 Mayıs nasıl Türkçülerin bayramı oldu?
Bunu da Nihal Atsız bize anlatsın.
Nihal Atsız diyor ki:
“3 Mayıs 1944… 3 Mayıs Türkçülüğün tarihinde bir dönüm noktası oldu. O, zamana
kadar yalnız duygu ve düşünce olan, ebedî ve ilmî sınırları pek de aşmayan
Türkçülük, 1944 yılının 3 Mayısında birden bire hareket oluverdi.
Ali Suaviler, Süleyman Paşalar, Mehmet Eminler, Ziya Gökalplar, Rıza Nurlar
yalnız duygu, düşünce, iş Türkçüsü idiler. Hareket Türkçüsü olmamışlardı.
Çırağan baskını Türkçü Ali Suavi’nin siyasî bir hareketiydi. Bunun Türkçülükle
ilgisi yoktu. Sıhhiye Vekili (Sağlık Bakanı) olduğu zaman gayrî Türkleri atarak
yerine Türkleri yerleştiren Rıza Nur, fiilî Türkçülük yapıyordu. Fakat bu da
hareket değildi.
Türkçülükte ilk hareketi, 3 Mayıs 1944 Çarşamba günü, Ankara’daki birkaç bin
meçhul Türk genci yaptı. Bu bakımdan Türkçülük tarihinde onların hususî bir
şerefi vardır.
Bundan sonra 3 Mayıs Türkçülerin günüdür. O’na bir bayram diyemeyeceğiz. Çünkü
yıllarla süren büyük ızdırabımız o gün başlamıştır.
Evet, Nihal Atsız’a göre bir bayram değildi. Nitekim 1945 ve 1946 da
Türkçülerin Günü olarak kutlandı. Sonra nasıl olduysa Türkçülerin Bayramı denmeye
başladı.
(
3 Mayıs Nasıl Türkçülüğün Bayramı Oldu?---2. Bölüm-- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
4.05.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.