Çok Sevgili arkadaşlarım! Geçen hafta hasta, hasta yazmış olduğum SOHBET yazımı okuyarak, iki arkadaşımın çok değerli açıklamalarda bulunmaları beni ziyadesiyle mutlu etti. Çünkü bir gün önce bir arkadaşımız memnuniyetini ifade bir yorum yapmıştı.Ben de ona teşekkür etmiş bu yazıların okunmadığından şikayetle arkadaşlarım okursa ben yazarım diye bir serzenişte bulunmuştum.Ama bugün çok mutluyum.Fikirlerin belirtilmesiyle gerçekler ortaya çıkar sözüne inanan bir insanım.Hata bizler için her zaman yaparız.Yanlış düşünceler bizi alıp sürükleyip götürürler ta ki doğruyu buluncaya kadar.Bu iki arkadaşım bana katılmadıkları yerleri belirtmişlerdir.Burada bana düşen konuya biraz daha açıklık getirmektir. Onların dediklerinin doğruluğunu kabul edersek kafamızda beliren bazı soru işaretleri olur mu? Olmaz mı? Olursa bunları ne şekilde gideririz düşüncesine kapıldım. Zaman elbette bu sorunun cevabını en doğru şekilde verecektir. Değerli arkadaşlarımın, Arapça farsça kelimelerinin kullanılmasının dili zeginleştireceği, Y.Emre, Mevlana, Neyzen gibi dünyanın tanıdığı kişileri misal göstererek, Osmanlıca da bizim dilimizdi onu yok sayamız demiş.Evet arkadaşım yerden ğöğe kadar haklı (Aslını yitiren haramzadedir derler) ama bu kişilerin yaşadığı zaman ile şimdiki zamanı kıyaslayabilir misiniz?İmparatorluktan sonra yepyeni bir fikir cereyanı başlamış, cumhuriyet kurulmuş, bu imparatorluğun çöküşünden sonra birçok devrimin yanında dil devrimini de yapmıştır.Yani köprünün altından çok sular geçmiştir.Bu iki arkadaşım beni çok yanlış anladılar.Bana kamuoyunun,sınavın eski kullanış biçimini örnek olarak vermekle. Beni çok yanlış anladılar diyorum çünkü; ben keşke bu dillerden daha fazla kelimeyi Türkçeye aktarsalardı diye düşünen bir insanım. Zaman, zaman şiir yazarken ; keşke bizim de dilimizde, Fransızcadaki, RE ön takısı gibi bir takı olsaydı, bu şiirim çok güzel olacaktı diye düşünürüm.Ben her şairin, her edibin kendi meşrebine göre sözcük türetip kullanmasına karşıyım.Eğer sizin dediğiniz gibi olursa yüz sene sonra birbirimizi anlamakta güçlük çekeriz.O çimento ve o harç bozulur.Y.Kemal eğer 11500 kelime ile yazıyor diyorsunuz;bugün bile onun SES ve O BELDE şiirlerini anlayamıyoruz diyemeyiz.Çünkü; o büyük şair şiirlerini saray diliyle değil, halkın o zaman kullandığı dille yazmıştır .Ben o büyük şairi okurken dalıp çok uzaklara giderim.Bununla beraber;
Gördüm, deniz dedikleri bin başlı ejderi
Gördüm…Güzel vücudunu ZÜMRÜTLEYEN deri
Keskin bir ürperişle kımıldandı an be an
Burada zümrüt sözcüğünden, Türkçede bulunmayan zümrütlemek eylemini kullanmıştır.SES şiirinde ise,
Bir neş’eli hengamede çepeçevre yamaçlar
Hep aynı tahassüsle MEYİLLENMİŞ ağaçlar
Türkçemizde meyillenmiş sözcüğü yoktur. Meyletmek, meyil vermek sözcüğü vardır.
Öyle veya böyle bunlar şiirdeki anlaşılır sapmalardır. Ama arkadaşlarımızın türettiği kelimeler anlaşılır olmadığı için, lügata bir baksınlar dedim. Değerli arkadaşlarım yani herkes bildiğini yazsın da dilimizde anarşimi yaratalım. dede torunu, torun dedeyi anlamasın mı? Evet Sevinç hanıma katılıyorum bu sorumluluk Türk Dil Kurumu’nun sorumluluğudur. Arapça ,Farsça kullandığımız kelimeleri fonetiğimize uyan biçimde sözlüklere almalıdır.Dilimizdeki (takı) ve (ek) kurallarına uyarak yeni kelimeler üretmelidir. İnşallah, buna bir gün,o bahsettiğim Fransızcadaki (re) öntakısını da ilave eder.
Dil zenginliği elbette anlatım kolaylığını sağlar; bir nesne için ne kadar çok kelime varsa
Anlatım o kadar kolaylaşır. Ama Sizin dediğiniz gibi SÖZCÜK ÜRETİMİ YALNIZ BİLİM
ADAMLARINA ÖZGÜ BİR ETKİNLİK DEĞİL, SANATÇIYA DA VERGİ BİR OLGUNLUKTUR.Bu yazdıklarınızın doğruluğunu arkadaşlarımın hakemliğine bırakıyorum.Yukarda belirttiğim gibi böyle olursa 100 sene sonra birbirimizi anlamak için bir de tercümana ihtiyaç duyarız.Diyorsunuz ki 1901 de dilimizde Türkçe kelime oranı %35-40 tı
Bugün yabancı kelimelerin özdeşleşmesiyle bu oran %85 e çıkmıştır. Gayet güzel. Ben karşı mıyım ki bunu bana yazıyorsunuz?Ve maalesef beni çok üzen bir kelime kullanmışsınız,BİZ BU KELİMELERİ SİZİ DİNLEYEREK;KULLANACAĞIMIZ KELİMELERİN KARŞILIĞINI LUGATTA ARARSAK,KELİME TÜRETMESEK DİLİMİZ YERİNDE SAYARDI.Siz beni hiç anlamamışsınız sayın Korkmaz. Ben (SEL SAL) eklerini bilhassa
misal verdim ki halktan kabul gören kelimelerin nasıl sevilerek kullanıldığını en bariz şekilde göstermek istedim. Ama siz bana (SİZİ DİNLEYEREK) diye yazmışsınız.Yapmayın sayın Sönmez evlat babayı anayı dinlemiyor sizin beni dinlemenizi beklediğimi mi? Sanıyorsunuz. Ben sadece sizin gibi liberal fikirli birisi olmadığım için sanatçı da kelime üretsin anlayışına karşı çıkıyorum. Yoksa halkın benimsediklerine değil. O zaman Fransızcadan gelen fermuar, panjur, ruj gibi kelimelerle dilimizi zenginleştiren binlerce Arapça Farsça kelimeyi dilimizden silip atalım mı? Yani. Tekrar ediyorum. Ben halka mal olmamış, halka inmemiş kelimelerin kullanılması ile önüne gelenin kelime üretmesine karşıyım diyorum. Siz de sanatçısınız ya o halde şimdi sarımsağa bir başka isim verin ve şiirinizde kullanın, bakalım kaç kişi bu yazdığınızı anlayacak. Siz yanılıyorsunuz kimsenin beni dinlemesini beklediğim de yok. Kimse beni gerici, çağ dışı, tutucu olarakta tanımasın. Tam tersine giyimimle, kuşamımla, davranışlarımla, lisanımla son derece modern ve koyu milliyetçi bir insanım. Sevgilerimle


( Sohbet başlıklı yazı İbrahim NEJAT tarafından 26.02.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu