Kış mevsiminin bizler için hazırladığı en büyük sürpriz “kar”dır. Bir sabah kalkarsınız, pencerenizden sokağa bakarsınız ve hayrette kalırsınız. Ben, böyle bir sabahın şaşkınlığı içinde yazıyorum bu yazımı.

Bir önceki gün solgunluğu ve sessizliğiyle sizi ümitsizliğe ve yılgınlığa düşüren sokaklar, şimdi ise bembeyaz bir örtüyle kaplanmış, pırıl pırıl ışıldıyor, sanki size “Gel, benim üzerimde gez, köşe başlarını dolaş.” diyor. Dün ketum olan sokak araları, bugün size olanca gizemliğiyle bir şeyler fısıldıyor.

Nereye baksanız beyaz… Evlerin çatıları, balkonları, balkonlardaki çiçekler, pencerelerin pervazları, kaldırımlar, kaldırımlardaki direkler, yollara park edilmiş araçların üzerleri… Kar, öyle bir nesne ki üzerine konduğu her şeye bambaşka bir gizem katıyor. Yol kenarına düşmüş kırık bir şişe parçası bile kar ile örtülünce bize şirin geliyor. Eski, penceresiz, yıkık dökük viraneler bile…

Kar denilince genellikle biz yetişkinlerin aklına soğuktan nasıl korunacağımız veya karla kaplı yollarda ulaşımı nasıl sağlayacağımız gelir. Karın yağışını ve her yeri kaplayışını gören çocuklar ise gözleri parlayarak yeni ve heyecanlı bir eğlencenin hayalini kurarlar. İlk fırsatta annelerinin tembihlerini yarı dinler yarı dinlemez bir vaziyette hemen sokağa fırlarlar ve kar denilen harika nesneyi avuçlamak için can atarlar. Bir anda kendiliğinden gelişen kar oyunları oynamaya başlarlar. Bir tarafta üç beş çocuk birbirlerine kartopu atarlarken diğer tarafta iki üç çocuk kartopunu yuvarlamaya başlamışlar ve yapacakları kardan adamı hayallerinde oluşturmuşlardır bile.

Kar yağışı biz büyükler için de bulunmaz bir fırsattır. Yıllar önce geride bıraktığımız, ama hiçbir zaman unutmadığımız çocukluğumuzu ortaya çıkarmanın fırsatı. Hemen biz de sıkıca giyinip eldivenlerimizi elimize geçirir, karla dolu alanlara koşarız. Yanımızdaki kişini küçük veya büyük olması fark etmez. Attığımız kartopuna karşılık vermesi yeterlidir. Bir anda tatlı bir kar savaşı başlar. Daha sonra kardan adamın en büyüğünü yapmak için var gücümüzle tıpkı bir amele gibi çalışırız. Eserimiz bittiğinde keyfimize diyecek yoktur. İçimizi sıcak bir sevinç kaplar. Tıpkı onlarca yıl önceki gibi tekrar çocuk oluruz, tekrar küçücük bir şeyden mutlu olmayı öğreniriz.

Bir alime sormuşlar : “Kimi örnek almalıyız?” O da demiş ki : Çocukları örnek almalısınız. Onlar üç yönüyle örnek alınmaya layıktırlar. Birincisi küçük şeylerden mutlu olmasını bilirler, ikincisi her zaman bir şeyle meşgul olurlar, üçüncüsü isteklerine kavuşmada daima ısrarcıdırlar. Bu sözü hatırlayınca kızımın dün sabahtan akşama kadar kendisiyle kartopu oyunu oynamamı istemesi aklıma geldi. Bu sabah kalkar kalkmaz da her tarafın karla kaplı olduğunu görünce sabırsızlıkla hemen dışarı çıkmak ve kar oyunları oynamak istediğini söylememe gerek yok sanırım. Neyse bu seferlik bu kadar yeter. Ben de bir an önce sıkıca giyinmeli, eldivenlerimi ellerime geçirip dışarı çıkmalıyım; çocuk olmalıyım.
( Kışın Çocuk Olmak başlıklı yazı AbdullahGndm tarafından 1/25/2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.