Ve kainat başımda vahdetü’l vücut hallerime seyirde
Yıldızlar ufkuma dönerken birer birer
Az sonra şimşek gibi gözlerimde sönecekler…


Ey! edasında aşkı bulduğum maşuk;
Esrarından yayılan ateş ruhumda muhabbette
Aç kollarını ayazın sinesine saplayıver
Gecenin zifirinden çek çıkar beni
Islah et içimde kaynayan yaraları


Ve düşüncelerim sana iltica ederken sessizce
Derin bir aşk ile döngüm sanadır
Aklımı kaçırdığımdandır senden gitmelerim…



Bağrıma sırnaşan acının yıkımlarında buldum seni
Gökyüzüne astığım gümüş merdivenimin ucunda Zühre’m
Yılkı atları koşuyor zembereği boşalmış duygularımdan
Kuru kalabalıklarda yalnız gezen bedevi ruhum
Avuçlarına hapsolmuşum
Aşkımla dönüyorum
Bir’i ister, bir’i söyler, bir’i çağırır…


Sus şimdi..
Işık şelalesince incizaba,cezbe ederken
Bedenim bir maşuk-u layezali şeriatının raksında
Esrarını giydiriyor aşk’a semanın tam ortasında
Ve sema,ince ince süzülüyor şimşek gözlerine..


Çare-i yegânem! merhamet buyur
Nefesini tuttuğum nehir sözlerim
Birazdan oluk oluk akacak üzerime…



Katlime ferman gerek ayan ayan yanarken
Tek arzumdur hak katında sevdadan ölmek
Bunun içindir ki ömrümce
Bir’i arar
Bir’i sorar
Bir’i söylerim
Ve bilirim ki benden gayrı
Güneş döner,Ay döner,aşk döner,evren döner…


Şimdi bir elim göğü yedi kat aşıpta bağrımda
Sönmeyen aşk şeriatının hükmünü demlendiriyor
Gazeller okunuyor sonsuz soluklanan sema vaktine
Bir elim yepyeni ümitleri tazelendiriyor…




adem efiloğlu / bir garip ademoğlu


Maşuk: kendisine aşık olunan
İncizap: Cazibeye tutulma, ilgi duyma
maşuk-u layezali:Basiret sahiplerine Vedûd ’un varlığını göstermek
Vedud: Allahın 99 güzel isminden biri
Vahdetü’l vücut :Mesnevî-i Nuriyye’de “tevhidde istiğraktır ve nazara sığmayan bir tevhid-i zevkîdir” denilerek bu meşrebin akıl ile izah edilemeyeceğine dikkat çekilir. Lem’alar’da ise “lâ mevcude illâ hu” denilmesi, güneşin aksini ve timsalini tutan parlak bir âyineye güneş denilmesine benzetilir. Bu harika teşbihi biraz açalım:

Bir aynayı güneşe karşı tuttuğunuzda güneş o aynada görünür. Onun nuruyla ayna da aydınlanır. O da ışık saçmaya başlar. Bu ayna şuurlu olsa, güneşin nurunu kalbinde taşır, ona iman eder ve kendisindeki bütün renklerin, ışığın, ısının hep ondan geldiğini bilir, ona minnettar olur. Bu şuurlu aynanın güneşe doğru yaklaştığını düşünelim. Yaklaştıkça güneşten daha fazla ışık alacak, daha çok parlayacak, diğer yandan, daha fazla ısınacak, yanacaktır. Ayna güneşe yaklaştıkça onda, güneşin görüntüsü dışında kalan saha gittikçe azalır. Ve sonunda aynanın tamamı güneşin nuruyla dolar. Artık onun kalbinde başkasına yer yoktur. Yaklaşma devam ettikçe, ışığın şiddetinden ayna kendini göremez olur. Şiddetli hararet ve nur ile kendinden geçer, istiğrak hâline girer. Artık ortada ne kendisi kalmıştır, ne de ışığı. Her yanı güneşle sarılmış ve o, güneşten başka bir şey göremez olmuştur. İşte o ayna bu halde iken, “güneşten başka bir şey yoktur” derse, bu onun mânevî sarhoşluğunun ifadesidir. Bu sözü akıl ile tartmak ve ona göre bir hüküm vermek doğru değildir. O bu hâlinde mâzurdur, söylediğinden sorumlu değildir.





( Aşk Şeriatı Final başlıklı yazı AdemEFİLOĞLU tarafından 24.01.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.