O günlerde yine şiir yazma hevesim alevlenmişti. Karadeniz seyahatimizde
hemen her gittiğimiz yer veya yaşadığımız olay için birer dörtlük yazıyordum.
Bu halim arkadaşlarım arasında gülüşmelere yol açıyor, özellikle amirimiz
Fahrettin beyin çok hoşuna gidiyordu. Trabzon Başmüdürlüğü yanımıza
verilen bir elemanla birlikte, gezimizin ilk yönü Rize ve ilçeleriydi.
Yaz ayları olduğu için Başmühendis arkadaşımız Sezai bey eşi ve çocukları
ile birlikte memleketi olan Rize'nin Pazar ilçesinde Hisarlı isminde bir
köydeydi. Aramızda konuşarak yolculuğumuz sırasında o köye uğrayıp
Sezai'nin bir çayını içelim dedik.
Bir müddet aradıktan sonra köyü bulduk. Pazar ilçesine yaklaşık dokuz
kilo metre mesafedeki köy sanki bir cennet köşesiydi. Burada yeşilin
hemen her tonunu görmek mümkündü. Küçücük bir köy olmasına rağmen
köyde iki tane cami olması dikkatimizi çekti. Bunun nedenini Sezai bey bizlere
şöyle anlattı. "Köylülerin bir kısmı caminin köyün bir tarafına yapılmasını
isterken, bir kısmıda diğer tarafta olsun istemiş. Aralarında bir türlü
anlaşamayınca her iki grup ayrı ayrı birer cami yaptırmış."
Sezai, eşi ve anne babasıyla birlikte bizi çok güzel ağırladı. Hemen bahçeden
taze taze fındık toplandı. Eşi Kadriye hanım mükellef bir Karadeniz sofrası
hazırladı. Ardından mis gibi bir çay demlendi. Çayımızı içerken bir ara
Sezainin bana kaş göz hareketiyle bir şey anlatmaya çalıştığını fark ettim.
Ben ne demek istediğini anlamayınca yerinden kalkarak yanıma geldi ve beni
bahçenin içindeki eve doğru götürdü.
-Ne oldu Sezai ne diyorsun anlamadım? "Sezai gülmekten konuşamıyordu"
Ya kardeşim söylesene, çatlatma adamı, neden gülüyorsun ki hem. "Sezai
zor da olsa konuştu"
-Halini görsen sen de gülerdin, Allah'dan kimse görmedi.
-Ne var ya halimde, ne oldu ki?
-Arkadaşım, pantolonun, pantolonuna baksana.
Eğilip pantolonuma baktığımda iki paçanın da söküldüğünü, pantolonun
üzerimde etek gibi durduğunu gördüm. "Tabi ki bu defa ben gülmeye başladım"
İçeri girer girmez Sezai bana, babasının şalvarını verdi ve üzerimi değiştim.
Biraz sonra da eşi Kadriye hanımı çağırarak pantolonumu diktirdi.
Ben şalvarla dışarı çıkınca dışarıdakiler kahkahaya boğuldu. Mecburen
onlara da durumu anlatmak zorunda kaldık. Sağ olsun Kadriye hanım az sonra pantolonumu eskisinden daha sağlam bir vaziyette getirdi. Ama bu arada Gönül
hanımı bir gülme krizi tuttu. Bir türlü kendini toparlayamıyordu. O kahkahayı
attıkça herkes yeniden gülmeye başlıyordu.
Ev sahiplerine veda ederken, gülüşmeler halen devam ediyordu. Fahrettin bey
bana döndü ve "Ömrün uzun olsun Fikret, ne çok güldürdün bizi, hadi bakalım
şimdi bu duruma da bir dörtlük yaz bakalım" Dedi, eh amirim söyler de ben hiç
yazmaz mıyım? Hemen dörtlüğü patlattım.
Giderken Sarp kapiye
Uğradık Sezai'ye
Pantolonum yırtıldı
Tikti onu Kadriye.
Karadeniz seyahatimi hem başarılı bir görev, hem de unutulmaz bir gezi
olmuştu. O günlerde Trabzon'da Kurumumuzun Eğitim Merkezi inşaatı
devam ediyordu. Deniz kenarında, lokaliyle, bahçesiyle, lojmanları ile çok
güzel görünen şirin bir bina yapılıyordu. Dört arkadaş aramızda acaba
buraya tayin istesek mi diyerek şakalaştık. Ama bu şaka bir yıl sonra
benim için gerçek olacaktı.
Yüz dördüncü bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN