Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 9.03.2017
Okunma Sayısı : 2069
Yorum Sayısı : 5
Günün Yazısı

Bu Yazı 10.03.2017 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.


Acısıyla, tatlısıyla hayat devam ediyordu. Ünal bey emekli olmuş,
dolayısıyla artık bağımsız olarak derslere girmeye başlamıştım.
Başta Amirimiz Fahrettin bey ve sevgili arkadaşlarım Tunay ve
Gönül başarılı olmam için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlardı.
Hepsi ile Sosyal İşler servisinde olduğu gibi, çok iyi anlaşıyorduk.
Günlerimiz yoğun ama neşe içinde geçiyordu.

Kursiyerlere de kısa sürede kendimi sevdirmiştim. Ardından Ankara'ya
Başmüdürlüğümüze öğretmen seminerine gönderildim, böylelikle onları 
da tanışmış oldum.

Görüntünün olası içeriği: 24 kişi

Fahrettin bey tipik bir Aksekiliydi. Babacan, güler yüzlü, dinine
bağlı ve tutumlu. Tunay'da artık en değerli, en sevdiğim dostlarımdan
biriydi. Ve tabi ki Gönül'de. Daha sonradan aramıza Mehmet bey ve
Gülseyran hanım isimli arkadaşlarda katıldılar.

"Derken ilk evliliğim; 1988 yılında ilk evliliğimi yaptım ve 1990
yılında sevgili oğlum Barış'ım dünyaya geldi, yirmi iki yıl süren bu 
evlilik çeşitli nedenlerle sona erdi."

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, oturuyor
Kurs grubunda hep birlikte çok güzel anılarımız oldu. Hele iş başında
eğitim amaçlı bir Trabzon seyahatimiz var ki unutmak mümkün değil.

İstanbul'dan otobüsle on sekiz saat yolculuk yaparak ilk konaklama
yerimiz olan Sürmeneye geldik. Hepimiz çok acıkmıştık. Orada görevli
bir meslektaşımız bir yerde çok güzel Akçaabat köftesi yapıldığnı
söyledi. Dördümüzde yemeği, özellikle et türü şeyleri çok seven tipler
olduğumuz için hevesle o görevli arkadaşla birlikte köfteciye gittik.

Kendisine de teklif ettik ama, henüz yemek yediğini söyleyerek sadece
yanımızda oturup çay içeceğini söyledi.

Akçaabat köftecisine girince hepimiz siparişimizi verdik. Üç erkek de,
birer deyince çok acıkan Gönül hanım bir buçuk demeye utanmış. Ama
işin ilginç olanı, köftecinin bir kaç defa birer mi? Diyerek şaşkın
bir şekilde hep aynı soruyu sormasıydı. Yanımızdaki arkadaş da biraz
garipleşti, bu duruma önce bir mana veremedik.

Bizim heyecanlı bakışlarımız arasında, adamlar koskoca ızgaranın
üzerini neredeyse tamamını köfte ile doldurdular. O arada gelen bir kaç 
müşteriyi de köfte kalmadı diye geri çevirdiler. İlk partı kocaman
bir tabak ortaya kondu. Bizler hemen yemeğe başladık ancak gözümüz
bir taraftan ızgaranın üzerindeydi. Adamlar müşterileri geri çevirdiler
ama ızgaraya halen köfte dolduruyorlardı. Daha birinci tabağı bitirmeden
ikinci bir kocaman tabak daha geldi.
Görsel sonucu

Tunay kulağıma eğildi ve bu işte bir gariplik var, bunlar nasıl porsiyon
yahu diye şaşkınlığını belirtti. O arada Gönül hanım dayanamayıp bağırdı,
garson bey, o köfteler kime pişiyor Allah aşkına!

Garson koşarak yanımıza geldi ve "Efendim birer istediniz, iki kilosunu
getirdik. Daha iki kilo kaldı pişecek"

Bu defa Fahrettin bey olaya el koydu. Yeter kardeşim yeter, biz bunu bile
bitiremeyiz, birer derken porsiyon demiştik. Nereden bilelim sizin köfteyi
kilo ile sattığınızı. 

Köfteciden çıkarken hepimiz nefes alamayacak durumdaydık. Öyle ki 
gülmekte bile zorlanıyorduk.

Ertesi gün sabah erkenden bize tahsis edilen bir araçla ve görev emrimizle
birlikte Kurumumuzun Trabzon Başmüdürlüğündeydik. O gün Rize'den 
başlayarak Sarp kapısına kadar uzanan neredeyse tüm ilçeleri dolaşacağımız 
seyahatimiz başladı.

Yüz üçüncü bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Yüz Üçüncü Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 9.03.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.