Makale / Güncel Makaleler

Eklenme Tarihi : 13.12.2016
Okunma Sayısı : 1931
Yorum Sayısı : 1




Bu  bir  anı  yazısı  değildir.

***************************************

 

Yıllar  önceydi. Görev yaptığım  Manavgat,  dünyanın  en  güzel  köşelerinden  biri  olduğu  için  yakın  akrabalarım  özellikle  yaz  mevsimlerinde  sık  sık  gelirlerdi  benim  fakirhaneye.

İşte  yine  böyle  bir  yaz  mevsiminde  babam, üvey  annem  ve  kardeşlerim  benim  yanıma  gelmişlerdi.  Hep  birlikte  Manavgat  Çayı  civarlarında  dolaşıp temiz hava  alıyorduk.  Birden  önümüze  bir  keçi  sürüsü çıktı.  Minicik  oğlakları  görünce  kendileri  de  henüz  minik  birer  çocuk  olan  kardeşlerim  oğlakları  sevmek  için ellerini  uzattıkları  anda  az  ileriden  canavar  bir  çoban  köpeğinin  bize  doğru  koşmaya  başladığını  gördük.  Vaziyet tehlikeliydi.  Hepimizi  birden  ısırık  manyağı  yapardı  bu canavar.  Hepimiz  korkudan  donmuş  kalmıştık.

Rahmetli babam  gayet soğukkanlı  bir  şekilde  ‘’Arkama  geçin’’  dedi. Biz  bir  saniyeden  bile  az  süren  o  zaman  diliminde  babamın  arkasına  geçtik. Babam hemen  yere  çömeldi,  ellerini  pençe  şeklinde  ileri  uzatıp  tam  burnunun  dibine  kadar  salyalarını  akıta  akıta  gelmiş  olan  köpeğe  karşı  ‘’Hırrrrrr’’  diye  hırlamaya  başladı. İşte  o  anda  saldırgan  çoban  köpeği  ani  bir  fren  yaparak  zınk diye  durdu.  Hırlamayı  kesti.  Sonra  sürüyü  önüne  katıp  yürümeye  başladı.

Hepimiz  babamın  bu  hareketine  şaşırmıştık.  Bize  döndü  ve  ‘’  Herkese  anlayacağı  dilden  hitap  etmek  lazım’’  Dedi.

Evet..Herkese  anlayacağı  dilden  hitap  etmek  lazım  illevelakin  bu şekilde  hitap  etmek  sorunlara  çözüm  getiriyor  mu her zaman?

Çok  daha  eski  senelerde  yani  yaklaşık  elli üç,  elli  dört  sene  önce komşumuzun çocuğu  Mevlüt,  yaklaşık  olarak her  hafta  benden  temiz  bir  dayak  yerdi. Ancak  dayak  arsızı  mı  olmuştu  yoksa  bir  hastalık  mıydı  bilemem  bunca  dayak  yemesine  rağmen  bana  bulaşmaktan  da kendini  alıkoyamazdı  bir  türlü.

Dayağı  yer,  ertesi gün  arkadaş  oluruz,  bir  hafta  sürer  bu  arkadaşlık,  sonra  kaşıntısı  tutar  bir  posta  dayağını  mutlaka  yerdi.

Ben  artık  bıktım  bu Mevlüt’e  dayak  atmaktan  ama  o  dayak  yemeden  bıkmadı. Derken  bir  gün  bana  sızlandı  ‘’ Ya  ben  herkesten  dayak  yiyorum.  Dövebildiğim  hiç  kimse  yok.  Hatta sakat  olmana  rağmen  senden  bile  dayak  yiyorum.’’ Hali  içler  acısıydı.

‘’Bak  Mevlüt ! Baban faytoncu.  Onun  çok  da  güzel  bir  kamçısı  var.  İşte  o  kamçıyı  eline  alsan  var  ya,  dövemeyeceğin  hiç  kimse  kalmaz’’

Mevlüt  hemen  ahıra  koştu  ve babasına  ait  yedek  kamçıyı  aldı. İlk  denemeyi  benim üzerimde  yaptı.  Evet..Sonunda  o  da  dayak  atmaya  başlamıştı.  Kendi  ellerimle  çözümü Mevlüt’ün ellerine  vermiştim. O  dayaktan  sonra  Mevlüt  bir  daha  bana  bulaşmadı. O  da  rahatlamıştı  ben  de…

Evet…

Bazen,  bazı  şeyleri  çözüme  ulaştırabilmeniz  için  önünüzde çok  fazla  seçenek  yoktur.  Ya  karşınızdakinin  anladığı  dilden  konuşacaksınız  ya  da sonunda  dayağı  yiyeceğinizi  bile  bile  çılgınca  fikirler  ve  düşünceler  üreteceksiniz.

Ülkemizde  2002 seçimlerinden  bu  yana  ne  zaman  terör çok  sayıda can alsa temcit  pilavı  gibi  önümüze  sürülen  bir  laf  buzdolabından çıkarılıp ısıtılarak  ya  da  soğuk  soğuk  önümüze  konmaktadır:  ‘’ 2000  Yılında  bu  ülkede  terör  bitmişti.’’

2000  Yılında bu  ülkede  terör  naaahhh  bitmişti.

Haa  eğer  ‘’Terör  bitmişti’’  derken  kastedilen  şey  o  yıllarda  teröre  verilen  kurban  sayısının  sıfır  olması  ise  bu  ülkede evet 2002  yılında  terör  bitmişti. O  şekilde  değerlendirecek  olursak   2013  yılında da terör  bir  kez  daha  bitmişti.  Çünkü  evet  gerçekten  de  2000  yılında  terör  sebebiyle  ölüm  sıfıra  inmişken  2013  yılında  da  sıfırdı. Ya  da  her  iki  yılda  da  sıfıra  yakındı.

-Biz  terörü  çözmüştük 
+Nasıl  çözmüştünüz.
-Bak  o  yıllarda  şu  kadar  terörist öldürmüşüz. 

Yani  ne  kadar  çok terörist  öldürmüşsek  o  derece  terörü  çözmüş oluyoruz (!)

2000  yılında  aslında  ortada  çözülmüş olan  hiç  bir  şey  yoktu.Çünkü  eğer  terör  denen  belanın  çözümü  ne  kadar  terörist  öldürdüğümüz  ile  ilgilisiyle  2000  yılına  kadar  öldürülmüş  olan  terörist  sayısının  misliyle  fazlası  şu  son  bir  iki  ay  içinde gerçekleştirildi. Ama  görüldüğü  gibi ortada  çözülen  hiç  bir  şey  yok.  Artık  her Allahın  günü  şehitler  veriyoruz  teröre.

Evet.  Zaman zaman  benim  de  acıyla  ‘’Apo’yu  asalım.  Bu  meselenin  çözümü  bu’’  dememe  rağmen  elbette  ki  akıllıca ve  mantıklıca  düşündüğünüzde  bunun  sadece  ve  sadece  dökülen kanlara karşı  bir  yüreğimizin  soğuması  operasyonu  olacağı,  daha  da  başka  hiç  bir  anlamı  olmayacağı  kesindir. Çünkü  artık  ABD  nin  en  büyük  müttefiki,  pyd  ise;  AB,  pyd  yi, Ypg  yi  ( dolayısıyla  pkk  yı)  terör  örgütü  değil  de  bizim bir  siyasi  liderimiz  gibi  ‘’K
endi vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum’’ olarak  görüyorsa  bu  mesele  öyle  Apo’nun  idamı  ya  da  yakalanan  teröristlerin  meydanlarda  ibret-i  alem  için idamı ile  çözülecek  bir  konu  değildir.

İçi  patlayıcı  dolu  bir  arabayı  havaya uçurup  kendi  canından  da  olmayı  göze  almış  gözü  dönmüş insanları  darağaçlarıyla,  idamlarla  korkutmak  ve  sindirmek  bir  hayalden  öteye  anlam  taşımıyor  realite  dünyasında.


‘’Ama  istatistikler 2000  yılında  terörün  bittiğini  gösteriyor.’’

İstatikler???

Vatandaşın  bir  ayağını  +100  derece  kaynamış  suya  öteki  ayağını  - 50  derece soğuk  suya  sokmuşlar.  İstatistikçi  raporunu  yazmış:  ‘’  Bu  adam  + 50  derecelik  bir  ısıyla  ısınmaktadır’’ 

Yukarıdaki  grafik  bize  terörün  hangi  yıllarda  bittiğini  göstermiyor.  Hangi  yıllarda  daha  az  can  aldığını  gösteriyor.  İkisi  çok  farklı  hususlar…

Terörist  2000  yılında  da  2013  yılında  da  bir  beklenti  içindeydi.

2000  yılında  ABD  nin,  pimi  çekilmiş  bir  el  bombası  gibi  kucağımıza koyduğu  başkanları  Apo’nun  akıbetinin  ne  olacağının  beklentisi  ve  her şeyden  önce önderlerinin(!) uyuz  bir  köpek  gibi  ‘’  Devletimin  emrindeyim’’  demesinin  şaşkınlığını  yaşıyorlardı. O  bakımdan  beklemedeydiler.

2013  yılındaki  beklentileri  ise  artık  İmralı’ya  heyetlerin  gitmeye  başlaması, akabinde  önderlerinin(!)  mesajlarının  artık  meydanlarda açık  açık  okunması  sonrasında  ‘’Artık  cici  çocuk  olun  ‘’  Diye kulaklarına  fısıldayanların  talimatları  neticesinde  yine  bir  bekleme  dönemiydi.  Yani  ortada  biten  bir  terör  yoktu.

Eğer  grafiklere ve  istatistiklere  bakacak  olursak  teröre  karşı  en  başarısız  olunduğu  yıl  1993-1994  yıllarıdır.  Oysa  bu  gün pek  çok  kişinin  dillendirdiği  ‘’ Mecliste  hain  görmek  isteniyoruz’’  çözümü  ilk  kez bu  dönemde  4  Mart 1994 de  fiiliyata  dökülmüş;  ‘’Ama  bunlar  milletvekili,  dokunulmazlıkları  var’’  Diyenlere  başbakan  Tansu Çiller  ‘’  Başlarım  onların  dokunulmazlıklarına’’ Diye  cevap  vermiş  gerçekten  de  dokunulmazlıklarına  başlamıştı.

Kısacası terör  ne  1994 de (  DEP li  milletvekillerinin  hapse  atılmasıyla)  ne 2000  yılında  ne  de  2013  yılında bitmiş  değildi.

Peki  biter mi?  Ya  da  soruyu  ‘’ Terörün  bitmesi  için  ne  yapılması  gerekir’’  Diye  sormak  lazım?.

Öncelikle  belirteyim  bu  terör  belası  bitmez. Çünkü  nasıl  ki  TBMM  de  birileri  arkasını  teröriste  dayayıp  öylece  orgazma  ulaşıyorsa  aynı  şekilde  terörist  de  arkasını  birilerine  dayamış  o  vaziyette  orgazm  oluyor.  Teröristi  önüne  alan  ise  teröriste  arkasını  dayayana  da  dayadığı  için  her  bakımdan  mutlu  ve memnun.  Böyle  bir  zevk  fırtınası  var  olduğu  müddetçe  terör  biter  mi  hiç?

Öte  taraftan  karşınızdaki  bu  canavar  sürüsü  sizden  belirli  bir  şey  istemiyor. Yani  ‘’ Tamam  yahu  gel  ne  istersen  vereyim ‘’  dediğinizde  ‘’Şunu  şunu  isterim’’  dediği  belirli  bir şey  yok.  Nitekim  Güneydoğu’da  öğretmenlik  yaptığım  süre içinde  bizzat  gördüm  ki  ‘’Teceden  haklarımızı  alacağız’’  Diyenlere  ‘’ Ne  gibi  haklar mesela?’’  Diye  sorduğumuzda  önümüze  koydukları  somut  bir  şey  yoktu.  Öte  taraftan  2002  yılından  beri  bu  ülkeyi  yöneten  iktidar  ne  istediler  de  vermedi  ki?

Evet..Mevcut  iktidar,  kendisine  gelinceye  kadar  ‘’  Bunlara  anladıkları  dilden  konuşmak lazım’’  Diyerek  elinde  abaküs  ‘’  Bu  gün  bizden  şu  kadar,  onlardan  bu  kadar  ölmüş’’ ün  hesaplarını  yapmış  ve  öldürdüğü  teröriste  karşılık  ne  kadar  asker ve polisin  öldüğüne  bakarak ‘’  Hımmm  bayağı  bayağı  terörün kökünü  kazıdık’’ diye  şişinenleri  görmüş  ama  aynı  zamanda teröristin  hâla  silahlı  ve  hâla  dağlarda,   şehirlerde  olduğunu  da  görmüştü.

İşte bu  sebeple Kürtçe  televizyondan  tutun  da  İmralı’ya  heyet  göndermeye,  Habur’da  dağdan  inen  teröristin  ayağına  kırmızı  halı  sermeye  varana kadar, terörist,  askeri  kışlalarımızın  önünde resmi  geçit  yaparken  ‘’  Gördük  ama  çözüm  sürecine  zarar  gelmesin  diye  ses  çıkarmadık’’ a kadar,  Başta  Diyarbakır  olmak  üzere  artık  illerin  isimlerinin  bile  değiştirildiği tabelalara  kadar ve  dahası  ‘’Aman  rahatsız  olmasılar’’ Diye  resmi  kurumlardaki  TC amblemlerinin  sökülmesi  ‘’  Türk’üm’’  diye başlayan  andımızın  kaldırılmasına  kadar  hiç  bir  hükumetin  asla  göze  alamayacağı  tamamen  farklı  bir  yol  tuttu. Hatta  ‘’Hain  Apo’’  gitti  ‘’Sayın  Öcalan’’  dönemi  bile  başladı.   Yani  hükumet  ‘’Anladıkları  dilden konuşarak  o  silahları  bırakmalarını  sağlamak  mümkün  değil,  bir  de  hiç  denenmemiş  olan  bir  yol  deneyim  de  silahları  bıraktırayım’’  Diye  Diyarbakır’’ın  Amed,  Van’ın  Wan,  Siirt’in  Sêrt, Bitlis’in  Bêdlis,  Batman’ın  Êlih  olmasına  bile  göz  yumuldu  ki  artık  bir  Türkiye  Cumhuriyeti  vatandaşı  olarak  mesela  Diyarbakır’a  gittiğimizde  Türkiye’nin  bir  ilinde  miyiz  yoksa  yabancı  bir  ülkede  miyiz  şaşırdık.

Sırf  silahlarını  bıraksınlar,  teröre  son  versinler  diye  hiç  kimsenin  aklının  ucundan  bile  geçmeyecek  tavizler  verildi.  Yani  hükumet  ‘’ Bıktım  ulan  sizlerden ‘’  Diyerek  sonunda  dayak  yiyeceğini  bile  bile/  ya  da  göze  alarak  sırf  bu  kavga  artık  bitsin umuduyla ben  misal  bir  yola  sapmıştı.  Ama  terörist  Mevlüt  gibi  değildi. Mevlüt bana  bir  kere  dayak  attıktan  sonra  o  kamçıyı  bir  daha  kullanmamış  ve  çok  iyi  arkadaş  olmuştuk.  Oysa  terörist  dayak  atmaya  başlayınca ‘’ Ne  kadar  çok  dayak  atarsam  o  derece  daha  fazla  ve  etkili  olarak  her  istediğimi  yaptırırım.’’  Diye  düşünmeye  başladı.

İşte  bu  noktada  hükumet  tekrar  eski  metoda  yani  ‘’Anladıkları  dilden  konuşma’’  metoduna döndü.  Çünkü  bilinen  başka  bir  metot  da yoktu.

Peki  gerçekten  de  bu  terör  belasını  defedecek  bir  yol  yöntem  yok  mudur?

Eminim  vardır. Mutlaka  vardır. Ancak  işte  o  çözümün  ne  olduğunu  görecek  durumda  değiliz  hiç  birimiz.

‘’Terör  nasıl  biter  kardeşim?’’

Soru  gayet  açık.  Ancak  cevaba  gelelim.

-Sen  ve  senin  gibiler  AKP  ye  oy  vermeseydi  terör diye  bir şey  olmazdı.
-Asıl  seninkiler  HDP  nin  barajı  aşması  için  canla başla  çalışmasalardı  olmazdı  terör.
-Sizin  ırkçılığınız  yüzünden  terör  bu  gün  bu  kadar  tırmanmış  durumda.
-Doğu  çok  ihmal  edildi.  Zavallılar  ezildiler,  büzüldüler,  ince  eleklerden  süzüldüler.  O  yüzden  tüm  bu  terör.
-Hep  sizin  hainliğinizden.
-Asıl  sizin  hainliğinizden.

Ve  daha  niceleri…

‘’Terör  nasıl  biter?’’  diye  sormaya  da  korkuyorum  kendi  adıma.  Zira  terörün  nasıl  biteceğini  değil  de  ‘’  Vallahi  benim  bu  terör  ile  uzak  yakın  bir  alakam  yok,  hep  benim  dışımdakilerin  suçu’’  diyerek  kendimizin  ne  kadar  ak- pak  olduğunu  izah  etmeyle  meşgulüz. Bizim  dışımızdaki  herkes  bir  şekilde  terörün  müsebbibi…

Peki  çözüm? 

Pardon  sormuyorum.  Tekrar  başa  dönüp  çözüm  yerine  sebepleri  dinlemek  istemiyorum  çünkü.

Haa  aklıma bir  çözüm  geliyor  ama…Yok  yok  dünkü  gibi  asalım,  meydanlarda  sallandıralım  değil.  Dünkü  yazım  bir  önceki  günün  acısıyla  kaleme  alınmış  bir  yazıydı.  Yani  aslında  tabii  ki  Apo  asılsın,  Tüm  teröristler  ibret-i  alem  için  meydanlarda  sallandırılsın  ama  bunlar  terörü  çözecek  şeyler  değil.

Aklımdaki  çözüm  mü? 

Hani  diyorum  ki  12  Eylül  günü  sıkı yönetim  ilan  edilmişti  de  o  güne  kadar  akan kan  bir  gecede  şak  diye  kesilmiş,  tüm  örgütler  bir  gecede  yok  olmuştu  ya.  Hani  diyorum  şimdi  de  öyle  bir  şey  yapıp her  evin,  her  binanın,  her  kurum  ve  kuruluşun  önüne  askeri,  polisi  dikip  ev  ev  arama  yaptıktan  sonra  kaşının üzerinde  gözü  olan  herkesi  içeri  tıksa  devlet.  Sonra  anasından  emdiği  sütü  fitil  fitil  burnundan  dökse.  Kuru  demeden  yaş  demeden  ‘’  Devletin  bekası  için’’  Diyerekten  aleyhine  en  küçük  bir  laf  söyleyeni  bile  deliğe  tıkıp  süründürse ( Mesela  bu  yazım  dolayısıyla  ben  de  olabilirim ) İçeri  tıktıkları insanlar zindanlarda  inim  inim  inlerken  dışarıdakileri  de  ‘’ Parçala  Behçet  ‘’  ya  da  ‘’ Kartal-Pendik,  Gittik  geldik’’  Türü  filmlerle  uyuştursa? Bir  taraftan  insanları  ‘’ Beş  atış  Yirmi beş’’ Türü  porno  filmlerle  uyuştururken  bir  taraftan  da  seçmeli  olan  Din  Dersini  lise  son  sınıflara  kadar  mecburi  yapsa?  Pardon  hali  hazırda  zaten  zorunlu  değil  mi? O  zaman,  Üniversitelerde de  zorunlu  yapsa?   

Biliyorum.  Pek  beğenmediniz  ama  benim  aklıma  başka  çözüm  gelmiyor.  Sizlerin  varsa  buyurun  bekliyorum. 

Peki,  bir  arkadaşın  yazdığı  gibi  ‘’Solcu  olmadan  insan  olmak  mümkün olmaz’’  Türünden  bir  çözüm  üreten  olursa ne  olacak?

Razıyım… Yeter  ki  bir  çözüm  sunun  da  varsın  böyle  bir  şey  olsun. Bunca siyasinin,  akademisyenin,  uzmanın  ve  azmanın   saçmaladığı  bir  ülkede bir de  sade vatandaş  saçmalamış  çok  mu?   

RESİM:  Terörü  bitirmek  ya  da  teröre  karşı  başarı  sağlamak  bu  mudur  yani?
( Bu Sefer De Başlıksız Olsun… başlıklı yazı Sami Biber tarafından 13.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.