Klaus Salvatore ile Cara Northman arasında geçen yasak aşktan halen kocası Elijah Northman’ın haberi yoktu.
Yaşadıkları bu aşkı o kadar iyi saklıyorlardı ki bir yıldan fazla süren bu ilişkilerini kimseye söylememiş, kimseye
açık vermemişlerdi. Bu sırrı sadece bir kişi biliyordu... Evet yanlış duymadınız, aralarındaki bu aşkı kimseye
sızdırmamışlardı fakat bir kişi bu sırrı çözmüştü. O kişi de Oliver Forbes’i rahatsız eden Gark lakaplı kişi idi...
Oliver Forbes’in başına geldiği gibi Klaus Salvatore’nin de cep telefonuna yabancı bir numaradan mesaj geldi. O
mesaj’da ‘’Cafelerde Cara ile fazla dolaşma Klaus, biri görür resimlerini falan çeker sonra’’ yazıyordu. Klaus bu
mesajı gördüğü an Oliver’da olduğu gibi korku ve heyecan basmıştı. Hemen o yabancı numarayı aradı ve
numaraya ulaşılamadı. Klaus’da bu Gark isimli gizemli şahsın kim olduğunu kurcalamaya başladı fakat oda
herhangi bir netice alamadı.
Demek ki bu Gark, Oliver ve Klaus’un tanıdığı ortak bir arkadaşı olmalı. Çünkü bu olaylar Oliver ve Klaus
arasında yaşandığına göre ikisi arasında geçen mühim bir olay olmak zorunda. Fakat o olayı ne Oliver nede
Klaus biliyor. Oliver ve Klaus birbirlerine bu hadiseleri sakladıkları için ortak bir şekilde düşünüp bir konuya
parmak basamıyorlar. Birbirlerine kuvvet veremedikleri için sadece kara kara düşünmek ile yetiniyorlar.
Richard Gilbert’in annesi Rebekkah Gilbert, oğlunun gönlünü almak için ciddi bir mücadele veriyor, fakat oğlu
oralı bile olmuyordu. Rebekkah Gilbert en sonda sırf oğlu için Baton Rouge’den ayrıldı New Orleans’a taşındı.
Oğlunun karşısına çıkıp defalarca özür diledi hatta ayaklarına dahi kapandı. Richard Gilbert ise annesine karşı
buzdolabı gibiydi. Onun yalvarmaları, ağlayışları oğlunun kalbini yumuşatamıyordu. Çünkü annesine her baktığı
zaman aklına ve hayaline fuhuş yaptığı sahneler geliyordu. Bu sahneler hayaline geldikçe de annesine olan
öfkesi her geçen gün daha çok artıyordu. Artık annesi Richard Gilbert’in aleminde ölmüştü. Onun için dünyada
artık Rebekkah diye biri yoktu. Çünkü Richard annesine karşı öfke kusuyordu. Onun için yaptıkları fedakarlıklar,
New Orleans’a taşınması gibi faaliyetleri Richard Gilbert’in ilgisini bile çekmiyordu. Yaptığı tek şey arkasına bile
bakmadan yoluna devam etmesiydi. Richard her ne kadar annesini affetmese de Rebekkah’ın pes etmeye
niyeti yoktu. Zaten anne yüreği her ne kadar imkansız olursa olsun pes eder mi? Elbette etmez... Rebekkah’ın
da aklından bile geçmiyordu pes etmek. Dişi ve tırnağı ile oğlunun gönlünü almak için tüm mücadelesini
sergiliyordu.
Her insan Rebekkah’ın yaptığı gibi farklı olaylarda dişi ve tırnağı ile mücadele verirdi. Elena Pierce’de bu ciddi
mücadesini Richard Gilbert’e karşı duyduğu şiddetli hislerini dışarı çıkarmama konusunda mücadele veriyordu.
Onu o kadar çok seviyordu ki sırf arkadaşı Eliza Merlotte’ye ihanet etmemek, onu kırmamak için
hissiyatlarından fedakarlık yapıyordu. Bir insanın şiddetli isteklerini içinde patlatması, zaafı olan birine karşı hiç
bir şey olmamış gibi davranması oldukça zor bir mücadeledir. Fakat bu mücadeleyi yaklaşık bir yıl civarı galip
gelen bir isim vardı. O isim kalbinin temizliği yüzüne vurmuş, beyaz tenli, minyon tipli, güzel mi güzel, tatlı mı
tatlı olan Elana Pierce idi. Yazdığı şiirleri toplasan büyük bir kitap haline gelir. Hissiyatlarını ancak defterlere,
satırlara, kelimelere döken Elena her gün azap üstüne azap çekiyordu. Acı çekmesine rağmen hislerine asla yeni
lmiyor, her daim galip geliyordu. Galib gelmekten daha önemlisi galibiyeti muhafaza etmekti. Oda şuan bu
durumu çok iyi muhafaza ediyordu. Gece onikiden sonra şiir defterine şiirlerini yazıyor ve gözlerini yumarak göz
yaşları içinde uyuyordu.
Güneş yine New Orleans’ın yüzüne gülmüş ve karakterlerimiz okulun yolunu tutmaya başlamıştı. Üç saati
geride bıraktıkları vakit edebiyat dersine sıra gelmişti. Tabi bu ders en çok Klaus Salvatore’nin işine yarıyordu
çünkü öğretmeni sevgilisi idi. Cara Northman sınıfa girdi ve öğretmen masasına oturdu. Çok güzel ve alımlı bir
bayan olduğu için sınıfta çok dikkat çekiyordu. Cara Northman dersini sınıf tahtasına yazılar yazarak anlatımını
gerçekleştiriyordu. Klaus Salvatore ve diğer öğrenciler derse odaklanmış Cara Northman’ın yazdıkları notları
yazıyor ve dersi pür dikkat dinlemeye başlıyorlardı. Fakat Klaus Salvatore’nin dikkatini cep telefonuna gelen bir
mesaj dağıtmıştı. Mesaj sesini duyan Cara Northman, Klaus Salvatore’ye bakarak ‘’Lütfen telefonları kapatalım,
derse adapte olalım’’ diyerek manalı ve hafif bir tebessüm attı. Klaus Salvatore’de Cara’ya bakarak ‘’tabiki de
saygı değer hocam’’ diyerek gülümsedi. Derslerde bir birleri ile öğrencilerin ortasında çaktırmadan tatlı
sataşmalar yaparak bir nevi kur yapıyorlardı. Tabi yapılan bu kur karşısında kimse bir şey anlamıyor, dersleri ile
ilgilenmeye devam ediyorlardı. Klaus Salvatore cep telefonuna gelen mesaja baktı ve ‘’sağ taraftaki üçüncü
sırada oturan Koll Dixon’a dikkat et! Cara’ya asılıyor... Gark’’ diye okumaya başladı. Klaus Salvatore’nin bu
mesaj karşısında gülen suratı birden ekşimeye başladı. Hemen Gark isimli gizemli şahısın attığı mesaja uyarak
sağ tarafındaki üçüncü sırada oturan Koll Dixon’a bakışlarını yöneltti ve Cara’nın dar giyinimli pantolonundan
fırlayan kalçasına bakarak cinsel zevk aldığına şahit oldu. Bu tabloyu gören Klaus öfkelenip Koll Dixon’a karşı
nefret kusmaya başladı. Klaus Gark isimli şahısın sınıfta olduğunu anlayarak sağa ve sola bakınmaya başladı.
Çünkü sınıftaki hadiseden haber vermek için öğrenci olmak lazım. Sağa ve sola uzun uzun bakındıktan sonra
Gark isimli kişiyi bulamadı. Haliyle 60 kişilik sınıftan bir kişiyi bulmak normal olarak epey zor olsa gerek. Gark
isimli kişiyi bulamayınca Koll Dixon adlı şahsa dikkatini celp etti. Ders boyunca sevgilisi olan Cara Northman’ın
vücut hatları ile ilgilenen bu kişi Klaus Salvatore’nin nefretinin artmasına sebep olmuştu.
Yarım saat sonra zil çalmış ve ders molası araya girmişti. Kantinde Klaus Salvatore, Richard Gilbert, Oliver
Forbes, Elena Pierce ve Eliza Merlotte beşlisi oturup, bir şeyler içip, muhabbet etmeye başlamışlardı. Tatlı
muhabbetin ortasında Klaus karşı masada iki arkadaşı ile beraber oturan Koll Dixon’u fark etti ve suratındaki
simalar öfke simalarına dönüştü. Aniden kalkıp Koll Dixon’un masasına doğru yönelmeye başladı. Koll Dixon’un
karşısında dikeldi ve sert bakışlarını yöneltti. Koll, Klaus’un bu sert bakışlarına anlamsız bir şekilde bakıyordu.
Klaus hiç bir şey konuşmadan Koll’un önünde ki yediği yemeği aldı ve kafasından aşağı dökmeye başladı.
Kantinde bir an sessizlik meydana geldi ve herkes Klaus’un bu hareketini şaşkın şaşkın izlemeye başladı. Koll
Dixon Klaus’a bağırmaya ve neden böyle bir şey yaptığını sormaya başladı. Koll’un yanında ki arkadaşı hiddetli
bir şekilde kalkarak Klaus’u terslemeye başlarken Klaus o kişinin yakasını tutup iktirerek geri oturttu. Üç kişi
birden Klaus’un üzerine yürümeye başladı. Kantine Cara Northman alış veriş yapmak için gelirken sevgilisi
Klaus’u üç kişi sıkıştırırken gördü ve öğretmen makamını kullanarak olaya müdahale edip üç kişinin elinden
ayırmaya başladı. Klaus’a herkesin önünde öğretmen makamı ile ‘’derhal hemen odama gel’’ diyerek sert bir
üslup kullandı.
Klaus Salvatore’nin arkadaşları Klaus’un aniden bu şekilde davranmasına bir anlam verememişti. Çünkü onlar
bu durumun iç yüzünü bilmiyorlardı. Olaydan 7 dakika sonra Richard ve diğerleri Koll Dixon’un yanına gelerek
Klaus adına özür diledi ve durumu uzatmamaya davet etti. Koll ve arkadaşları öfkelenmişti, fakat Richard ve
diğer arkadaşlarının tatlı dili ile öfkesi yatışmış ve onların teklifini kabul etmişti. Uzatmama teklifini kabul
ederken de Klaus’un yakınlarında gezmemesini de dile getirmişti. Richard ve arkadaşları Koll Dixon’un
anlayışından dolayı teşekkür ederek kantini terk ettiler.
Cara Northman, Klaus’a ters ters bakarak ‘’ne yapıyorsun sen?’’ dedi. Klaus ise Cara’ya ‘’bu kadar dar kıyafetler
giyersen böyle alçakların ders esnasında sana asılmasını sağlar ve beni de bu duruma sürüklemiş olursun.’’
Diye yanıt verdi. Cara’da ‘’O çocukların kötü gözle bakmasını bana mal edemezsin. Eğer öfkene sahip olmazsan
bütün okul ilişkimizi bilecek. Bu işten sende bende zararlı çıkacağız. Sakın bir daha böyle bir divanelik yapma’’
dedi. Bir kaç münazaralı laflardan sonra Klaus hiç bir şey demeden aniden odayı terk etti ve kapıyı şiddetli bir
şekilde çarparak dışarı çıktı.
Arkadaşları ile beraber okuldan evlerine dönen Klaus kara kara Gark isimli kişinin kim olduğunu düşünüyordu.
Sonra aklına Gark isimli şahısın kargo ile büyükçe bir paket gönderdiği anı hatırladı. Her şeyi rayına oturtan
Klaus bir noktaya açıklık getiremiyordu. Gark isimli şahıs neden oturma odasına uygun çekmeceli bir dolap
hediye etsin? İşte tam bu noktada tıkanıyor, bu mevzuya bir anlam veremiyordu.
Klaus’un arkadaşları neden Koll Dixon’a böyle bir sataşma gereğinde bulunduğunu sorunca Klaus o adamdan
hoşlanmadığını dile getirdi. Bunun için bu şekilde bir davranış sergilediğini ifade etti. Fakat bu cevap arkadaşları
arasında tatmin edici bir cevap değildi. Klaus’a bu konuda inanmadılar ve mutlaka altında başka bir olay
yattığını düşünmeye başladılar. Fakat her ne kadar düşünseler de, kafa patlatsalarda Klaus’un bu şekilde
davranışına bir anlam veremediler. Anlam veremeyince konuyu uzatmadan kapattılar.
Richard Gilbert her sabah olduğu gibi yine sahilde koşmak için üzerine spor kıyafetlerini ve spor ayakkabılarını
giymeye başladı. Tabi arkasından Oliver Forbes’te izlemek için gizlice onun arkasından ilerlemeye başladı.
Richard Gilbert sahile doğru yürürken ısınma hareketleri yaparak ilerliyordu. Sahile vardığı zaman da koşar
adımlarla hafif tempo da koşmaya başladı. Oliver Forbes gözünü Richard Gilbert’ten ayırmıyor, onu takip eden
kişiyi bulmak için pür dikkat çevreyi izliyordu. Uzun saatler geçmesine rağmen çevrede Richard Gilbert’i izleyen
bir kişiye rastlamadı. Richard günlük sporunu bitirdikten sonra eve dönmeye başladı. Oliver Forbes ise eli boş
dönmenin üzüntüsünü yaşıyordu. İçinden ‘’tabi ki de Richard’ı izleyen çıkmaz. O günden sonra bu Gark isimli
kişi Richard’ı izlemek için takip eder mi? Eğer elimden kaçırmasaydım şimdi bu kişinin kimliğini çözmüş
olacaktım’’ diyerek kendisini azarlamaya başladı.
Richard Gilbert sporunu yaptıktan sonra vücudunu rahatlatmak için güzel bir duşa girdi. Yorgun vücudunu sıcak
su ile rahatlattıktan sonra uzanarak roman okumaya başladı. Roman okurken gözleri ağırlaşmaya ve gözlerini
yumup yumup açmaya başladı. En sonda uykusu galip gelip elinde romanı tutarak uyukladı. Richard Gilbert
uyuduktan sonra bir rüya gördü. Rüyada annesi Rebekkah Gilbert her zaman ki gibi oğlunun affetmesi için ona
yalvarmaya başlamıştı. Richard ise arkasına bakmadan yürüyor annesine bağırarak onu rahat bırakmasını
söylüyordu. Annesi ise arkasından koşuyor oğlunun hakaretlerine karşı güzel sözler söylüyor, hatası için
bağışlamasını istiyordu. Ama Richard gerçek hayatta olduğu gibi rüyada da oralı olmuyordu. Dediğim dedik bir
yapıya sahipti. Haklı da olsa haksız da olsa her zaman zıt gidiyordu. Oğlunun arkasından koşturan Rebekkah’a
araba çarpmış, arabanın altında ezilerek can vermişti. Richard arkasına yavaşça döndü ve annesinin yerde yatan
cansız cesedini gördü. O manzara karşısında haykıran Richard göz yaşlarına boğuldu. Uyurken de gözlerinden
yaşlar akıyordu ve aniden hızlı bir şekilde kalktı. Kalktığı vakit rüya olduğunu anlayınca rahatladı ama her ne
kadar rahatlasa da hüngür hüngür ağlamaya devam ediyordu. Dayanamayarak askı da olan ceketini giydi ve
annesi ile buluşmak için dışarıya fırladı. Annesi Rebekkah Gilbert’i arayarak buluşmak için bir yer belirledi.
Küçük bir parkta buluşmaya karar verdiler. Richard hiç konuşmuyor, bir yere odaklanmış, heykel gibi
kıpırdamayarak annesini bekliyordu. Annesi gelip yanına oturdu ve gözleri dolu bir şekilde ‘’Richard’’ dedi.
Richard sessiz bir şekilde bekliyor, bekliyor, bekliyordu... Daha sonra aniden annesine sarılarak hüngür hüngür
ağlamaya başladı. Annesi de aynı şekilde oğluna doyasıya sarılıyor, biricik oğlunu sinesine çekip kokluyordu.
Daha sonra iki eli ile oğlunun suratını tutarak ne olduğunu sordu. Richard hıçkıra hıçkıra ağlamaktan bir şey
söyleyemiyor sadece annesine sarılarak ağlamaktan başka bir şey yapamıyordu. Annesi Rebekkah Gilbert biricik
oğlunu alıp evine götürdü.
Annesinin evine gelen Richard Gilbert’in ağlama krizi geçti ve annesinin kaldığı evi incelemeye başladı. Evi
inceledikten sonra salona geçerek divana oturdu ve annesine sorular sormaya başladı. Annesi oğlunun her
sorusunu yanıtlayarak kafasındaki soru işaretlerinin gitmesini sağladı. Bu sefer kendisi oğluna soru yöneltti.
Soru ise kendisinden nefret ettiği halde bir anda nasıl bu hale gelerek hasret gidermek istedi? Oğlu ise başından
geçen hadiseleri bir bir annesine anlattı. Daha önceden onu çok özlediğini fakat hislerini dışarı vurmayıp içinde
sakladığını, daha sonra bir rüya görerek onun rüyada öldüğünü teferruatlı bir şekilde belirtti.
Bu korkunç rüya içindeki özlem ile birleşince aşırı duygu yoğunluğundan dolayı dayanamayıp soluğu annesinin
yanında almış, içinde biriktirdiği tüm duygularını annesine sarılarak ve bardaktan su boşalırcasına ağlayarak
göstermişti. Richard’ın annesi ile yıldızları barışmasına en çok annesi Rebekkah Gilbert sevinmişti. Bir anne
yüreği evladından ayrı kalmayı kaldıramazdı. Richard’ın asi olduğu ve annesini reddettiği zamanlar her gün
Rebekkah’a azap geliyordu. Ama artık bu azabı dinmişti. Çektiği azabın yerini tatlı duygular ve güzel latifeler
doldurmuştu.
Richard Gilbert o gün öğrenci evine gitmemiş annesinin yanında kalmıştı. Arkadaşlarının da merak etmemesi
için durumu izah etmiş, annesinin yanında kalacağına haber vermişti. Tüm gece boyunca annesi ile dertleşmiş,
tatlı muhabbetler ederek ana – oğul ilişkisini kaynaştırmaya başlamışlardı.
Yine bir okul günü Klaus Salvatore ders zilinin çalmasından dolayı sınıfına girdi ve sırasına oturdu. Dersi
matematikdi. Bundan dolayı matematik hocası gelmeden evvel çalışmak için kitabını ve defterini açıp ön
hazırlık yaparak çalışmaya başladı. Defterinde problemleri çözüp, yazı yazarak sayfanın sonuna geldi. Yazı
yazmaya devam etmek için sayfayı çevirdi ve arka sayfaya geçti. Arka sayfaya geçerken bir fotoğraf gördü.
Fotoğrafta Cara ve Klaus’un bir cafede sarmaş dolaş beraber olduğu bir anı görünce hemen defterini ani bir
şekilde kapattı. Suratı korkudan sararmış bir vaziyette duraksadı. Kimsenin görmeyeceği bir şekilde çaktırmadan
resmi açtı ve fotoğrafın arkasını çevirdi. Fotoğrafın arkasında ‘’Bu resimleri Elijah Northman’ın eline geçmesini
ister misin Klaus... Gark’’ yazıyordu. Bu yazıyı görünce Klaus biranda evhamlandı ve aniden kitaplarını,
defterlerini toplayarak sınıfı terk etti.
Sınıfı terk eden Klaus rahatlamak için labavoya gitti elini ve yüzünü yıkamaya başladı. Okuldan eve doğru yavaş
yavaş yürüyerek bu Gark isimli gizemli şahsın kim olduğunu düşünmeye başlamıştı. Çevresinde anlaşamadığı
insanları hayal etmeye başladı. Anlaşamadığı insanların da böylesine kumpas kurcağı ihtimalini de vermiyordu.
Gark isimli gizemli şahsı bulamayınca çıkmaza düştü. Bu konuda yardım edebilecek kimse de yoktu çünkü Cara
Northman ile yaşadığı ilişki büyük bir sırdı. Birilerinin yardımına ihtiyacı olan Klaus arkadaşlarından birine bu
sırrını açacak ve o arkadaşından yardım talep edecekti. Evine doğru giden Klaus evde ilk gördüğü kişiye sırrını
paylaşma kararı aldı.
Evine gitti, kapıyı açtı ve karşısında ilk Oliver Forbes’i gördü. Klaus eve girdi ve ‘’Richard yok mu?’’ diye soru
yöneltti. Oliver Forbes annesinin evine gittiğini söyledi. Klaus’ta dalga geçercesine ‘’buda iyice ana kuzusu oldu’’
diyerek gülmeye başladı. Evde Oliver ile başbaşa kalan Klaus konuyu yavaş yavaş Oliver’a açmaya başladı.
Oliver’a edebiyat öğretmeni Cara Northman ile aşk yaşadığını, Gark isimli gizemli birinin onun ile uğraştığını ve
bugün de Cara ile beraber cafede samimi bir şekilde çekilmiş fotoğrafı defterinin arasında bulduğunu anlattı. O
resmi de Oliver’a gösterdi ve ondan yardım talep etti. Oliver bu itiraflara karşı ağzı açık kalmıştı. Cara ile aşk
yaşadığına ayrı şaşırdı, onunla uğraşan Gark isimli gizemli şahsın aynı şekilde Klaus’la da uğraşmasına ayrı
şaşırdı. Oliver şaşkınlığını Klaus’tan gizleyememişti. Klaus ‘’Cara ile yaşadığım ilişkiye şaşıracağını tahmin
etmiştim de bu derece şaşıracağını hiç düşünmemiştim’’ dedi. Klaus’un yaptığı itiraflardan cesaret alan Oliver,
kendi bütün sırlarını Klaus’a anlatma kararı aldı. Oda Klaus’un yaptığı gibi başından geçen bütün hadiseleri
anlatmaya başladı. İsaac Compton cinayetinden tutun da Gark isimli gizemli şahsın onunla uğraşmasına kadar...
Eve gelen o büyük paketten tutun da Richard’ın kafasına vurup onu neden bayılttığının sebebine kadar...
Klaus Salvatore bunları duyunca Oliver gibi şaşkınlığından gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Bunun nasıl olduğunu bir
türlü idrak edemiyordu. Klaus’u bugün bir çok olay, üzerinde şok etkisi yapmıştı. Ortak bir düşmanları vardı
fakat o düşmanını ne Oliver nede Klaus biliyordu.
Oliver Forbes, Richard’ı izleyen birilerinin olduğunu arkadaşı Klaus Salvatore’ye de anlatmıştı. Klaus, Oliver’ı
merakla dinlerken ‘’demek ki şimdi sıra Richard’da. Yoksa neden onu gizlice takip etsin ki? Richard’ın da bir
sırrını yakalayıp o sır üzerinden vurmaya çalışıyor’’ dedi. Oliver’a da bu yorum çok mantıklı geldi. Demek ki bu
Gark lakaplı kişi bu üç dostu da tanıyan ve bilen biri idi...
Oliver ve Klaus bu gece konuşulanları asla dışarıdan birine sızdırmama kararı almışlardı. Daha sonra da
Richard’ı izleyen o malum şahsın maskesini düşürme kararı almıştı. Richard koşuya çıkacağı zaman Oliver ve
Klaus, Richard’ı takibe alma kararı aldılar. Fakat Richard bu aralar annesi ile ilgilendiği için koşu yapmayı
düşünmüyordu. Zaten koşu yapacak vakitte bulamıyordu.
Oliver ve Klaus gece boyunca bu konu ile ilgili konuşurken Elena ve Eliza’da gece gece televizyon izleyerek
zamanını geçiriyordu. Elena Pierce bazen yaptığı hareketlerle pot kırıyor, birilerinden hoşlandığını dalgınlığı ile
belli ediyordu. Eliza Merlotte ile televizyon izlerken o hayalen başka yerlerde geziyordu. Bedeni Eliza’nın
yanında olsa da ruhu Richard’ın yanındaydı... Bu durumu fark eden Eliza Merlotte Elena’ya neden bu kadar
dalgın bir vaziyette olduğunu sormaya başladı. Elena ise kaçamak cevaplar vererek konuyu değiştirdi. Anlaşılan
şiir yazma zamanı gelmişti... Çünkü duyguları taşmaya ve pot kırmaya başladı. Eliza’nın yanında birazcık durarak
odasına kapandı ve şiir defterini açıp duygularını dökmeye başladı... Yazdığı şiirlerinden bir kaç mısrayı
sıralarsak şunları sıralayabiliriz;
‘’Bir piyona başındaki piyanistin duygularıyla notalara bastığı gibi
savaşta da barışta da her zaman seviyorum seni...
Tıpkı ilk gördüğüm gün gibi hiç eksilmedi sevgim,
Dokunamasam da sana, seviyorum seni, hayalet sevgilim!.. ’’