Gece Uykularım Kaçmıştı Sabah Kapıda Bekliyormuş Beni
Gece saat on iki sularında yatıp
sabah da erkenden kalkarsanız gün içinde çoğu zaman yorgun oluyorsunuz, unutkan
oluyorsunuz. İnsanın aklında bin türlü mesele olunca; yok işiniz, yok eviniz, şiir,
öykü, deneme, çocuklar gibi, ister istemez kafa da karman çorman oluyor ara sıra...
Bazen gözlüğümü nereye koydum diye sağa sola bakınıyorum. Oradan kızım hemen
sesleniyor ''Baba gözlüğün gözünde ya'' ben de ''Hay Allah kahır of ki of vay
anam ben aslında sizi denemek için şaka yapmıştım'' diye geçiştiriyorum, sonra
da dönüp dönüp kendime kızıyorum. Kızmakla da kalmıyorum bazen de kendime ceza
veriyorum. Gidiyorum Ceza'nın CD'sini müzik setine koyuyorum ve sesi de sonuna
kadar açarak dinliyorum ki aslında hiç de sevmem adamların müziğini... Bu da
bana iki türlü bir ceza oluyor...
Akşam eve girmişim saat 20.00 sularında hanım sağ olsun yemekleri hazırlamış; eşim
diye söylemiyorum bir de güzel yemek yapar ki parmaklarınızı, tırnaklarınızı
bile yersiniz yani o hesap. Hep beraber oturduk sofraya. On beş yirmi dakikalık
bir muhabbet ve yemek faslından sonra, her Türk ailesinin klasik davranış
biçimi olan hareketi yaptık tabi ki, bildiniz değil mi? Televizyonun karşısına
geçtik. Kış günü başka ne yapılır ki? Yarım saat kadar sonra meyve tabağımız
soyulmuş elma ve dilimlenmiş şeftali kılığında önümüze yatı verdiler. Bir
taraftan da elma ve şeftalilerin çığlıkları birbirine karışıyor ''Ağabey beni
ye beni ye ne olur geçen sefer elmalardan başlamıştın bu seferde şeftalilerden
devam et ağabey.'' Herhalde bu feryat ve çığlıklara kayıtsız kalamazdım. Sonra
bir bakıyorsunuz, akrep ve yelkovanın birbirlerini kovalaması sonucunda saat
gece on ikilere gelmiş...
Pantolonu çıkartıp pijamaları çekince üstüme, şöyle bir ceplerimi yoklayayım
dedim. Hay demez olaydım. O ne anahtarım yok, yok oğlu yok ortadan kaybolmuş,
sizin anlayacağınız atta gitmiş. Aklımda bin türlü sorgu sual ''Acaba bir
yerlerde mi düşürdüm, yoksa bir yerlerde mi unuttum, ya da birlerine mi çaldırdım
gecenin bu vakti?'' Hanıma sorayım dur bir yol ''Hanım benim anahtarlarımı
gördün mü buralarda?'' hanım sakin bir tavırla cevap verir. ''Gördüm az önce başka
bir anahtarla kol kola girip biz yürüyüşe çıkıyoruz Ahmet Bey bizi merak
etmesin dediydi.'' sinirlenir gibi yaparım. ''Sen daha dalganı geç bakalım
hatun, dalganı geç.'' hanım yine oralı olmamışcasına '' Sen de dalga geçirtme
Ahmet kendinle anahtar kaybedilir mi hiç.''
Yatağa yatarım dön babam dön oyana buyana uyumak ne mümkün. Sabah da olmayacak
bu gece herhalde. Koyun mu saysam, tavuk mu? Acaba arkadaşlarımın birinin yanında
mı bıraktım, yoksa düşürdüm mü, ya da çaldılar mı? O gece saatler yıl gibi
gelmişti. Nihayet sabah yedi gibi zar zor uyuyamadan uyanmıştım. Hanım
sesleniverir ''Bak kapıda eskilerden bir arkadaşın seni bekliyor çok özlemiş
görmeden gitmeyeyim demiş bu Ankara'dan.'' Hmmm! Sabah sabah ne arkadaşı bu ya
''Herhalde asker arkadaşlarımdan bir ikisi ile görüşürüm onlar olsa
gerek.''demeye kalmadan hanım yine ''A benim dalgın kocam anahtarı kapıda
unutmuşsun kapıda, bu garip anahtar sabaha kadar kapıda beklemiş seni ''Acaba
Ahmet ağabeyim beni ne zaman içeri alır da soğuktan tir tir titremekten
kurtulurum'' diye de deminden beri bana dert yanıyordu anahtarcık...
(
Gece Uykularım Kaçmıştı Sabah Kapıda Bekliyormuş Beni başlıklı yazı
AhmetZeytinci tarafından
8.01.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.