10. bölüm

Büyük üstad Hacı Bayram Veli Efendimiz, Sultan Murad Han zamanında kendisine ikram edilen irşad ve erenlik vazifesini devam ettirirken, sancağın sahibi olan Sultan, efendimize tabi olanlardan vergi alınmayacağını ve askere gitmeyeceklerini beyan edince, insanlar bir anda bu yükten kaçmak adına, Bayram-ı Veli Efendimizin müridi olduğunu söylemeye başlarlar. Sultan Murad Han bakar ki, bu iş böyle giderse devlete vergi verecek ve hizmet edecek insan kalmayacak. Bunun önüne geçmek için de, Büyük Üstattan bir imtihan yapmasını ve gerçek müritlerini kendisine bildirmesini istirham eder. Sultanın bu isteğini işiten ve hak veren Hacı Bayram Veli Efendimiz, büyük bir meydana bir çadır kurar ve kendisinin müridi olanların o meydanda toplanmasını ister. Bu iddiada olan herkes meydanı hınca hınç doldurur. Üstadı Azam Efendimiz ortaya çıkıp, müridi olanları Allah için kurban edeceğini, bu iddiada olanların çadırın önüne gelmesini ister. Bu istek üzerine sadece biri kadın biri erkek iki kişi çadırın önüne gelir. Efendimiz hazretleri o iki kişiyi içeri alır. O sırada daha önce çadırda hazır bekletilen bir koyunu kesip, kanını halkın göreceği şekilde dışarı akıtır. Bunu gören halk canhıraş bir şekilde kaçar gider. Bunun üzerine efendimiz, Sultan Murad Han’a o meşhur sözünü dillendirir. Sultanım benim yalnız bir buçuk müridim var ...

İşte bugün tahtına oturduğum teşkilatın temelini oluşturan o iki bahtiyar kişiydi. Efendimiz ile beraber önce üçü oluşturan bu kutsal teşkilat, sırasıyla yediye ve kırka kadar yükseltilmiş ve Anadolu’nun selameti için hizmet etmişti. Şimdi bu yük, adeta yok olmuş bir ankanın küllerinden yeniden doğması gibi, yeni bir devletin hükümranlığında omuzlarıma yüklenmişti ve bedenim geçen süreç içerisinde birçok imtihanla sınanmıştı.
***
Baş komiser Zülfikar Gündüz belki de günler sonra evinde uzanmaya fırsat bulabilmişti. Günlerdir uğraştıkları işten bir netice elde edememişlerdi. Sadece aylar öncesinden kayıp olan bir adamın cesedini bulmuşlardı ki,  o da kendilerine bildirilmişti. Uzun zamandır bu kadar çaresiz kaldığını hatırlamıyordu. Elinde bir tek ihtimal vardı. Büronun içerisindeki muhbiri bulmak. Onu ele geçirebildiği takdirde, birilerine ulaşma ihtimali vardı. On iki kişiden biri, varlığına şahit olmadığı bir güce hizmet ediyordu. Masasının üzerine bırakılan bir mektup, araştırma için gönderdiği yerde kendine ulaştırılan bir mesaj ve evine bırakılan bir ceset. Her şey içeride bir muhbirin varlığına işaret ediyordu. Şu an tam olarak bilemediği tek bir şey vardı. Muhbiri nasıl ele geçirecekti. Günlerin yorgunluğu üzerindeydi, bir ara göz kapakları kapanır gibi olmuştu ki, telefon çaldı.
- Amirim iyi geceler.
- İyi geceler Yakup, hayırdır...
-Amirim failin yaraladığı bir kadın vardı ya, görüşmüştünüz..
- Evet… Ne olmuş ona?
- Kadın üç gün önce hastaneden taburcu edilmiş. Ama maalesef bugün bir ihbar aldık, kadın tek kurşunla vurularak öldürülmüş halde bulunmuş. İnfaz tarzında. Kafaya.
- Allah Allah... Sen nerdesin şu an.
- Amirim ben merkezdeyim. Cesedi arkadaşlar adli tıbba gönderdi. Olay yerinden arkadaşlar, incelemelerini bitirdiler. Ama maalesef boş kovan yok. İnfaz yakın mesafeden kafaya yapılmış ...
- Tamam Yakup, ben geliyorum birazdan.
- Amirim Gökhan komiserim ilgileniyordu meseleyle. Siz dinlenmenize baksaydınız.
- Yakup, sen Gökhan’la konuş. Arkadaşlar bir yere ayrılmasın. Ben birazdan oradayım.
-Emredersiniz amirim.
***
Bu cinayetin arkasından da Semih Baydan çıkabilir miydi? Netice de kadını hastanede öldürmeye çalışmış, başaramamıştı. Şimdi de kadın hastaneden çıktıktan sonra, peşine düşmüş ve ilk fırsatta da öldürmüştü. Acaba olabilir miydi? Baş komiser Zülfikar Gündüz aklından geçenlere hükmedemiyordu. Fail kayıplardaydı ve onun iliştiği her şey yok olup gidiyordu. Bir an önce merkeze gitse iyi olacaktı.
***
Evin kapısını açmış tam ayrılıyordu ki, kapının ağzına bırakılmış bir zarf dikkatini çekti. Üzerine Arap alfabesiyle not düşülmüş ve daha önce görmediği bir tarzda damgalanmış bir şeydi. Merakla yerden alıp, açtı. Beyaz bir kâğıda tek bir cümle yazılmıştı.
- Her şeyi anlayacaksın…

11. Bölüm

Merkeze giderken kapının önünde bulduğu mektuptaki bir cümle beyninin içinde gel gitler oluşturuyordu. Her şeyi anlayacaksın… Geçmişine dair anlam veremediği şeyler o kadar çoktu ki. Zaman zaman cevabını bulamadığı sorular karşısında, kendisini bir girdabın içerisinde olduğunu hissederdi. Nereye gittiğini bilemediği bir girdap. Şimdi de kaç zamandır çözmeye çalıştığı bu muamma da, belki de cevaplar bulacağı bir mektup alıyordu. Geçmişine ve dününe dair cevaplar.

Merkeze yaklaşmıştı. Yakup’un haber verdiği kadınla hastanede konuşmalarını hatırladı. Kadın kendi halinde birine benziyordu. Böyle bir kadınla kimin alıp veremeyeceği olurdu. Dolayısıyla ona göre her şey Semih Baydan’ı gösteriyordu. Bu cinayetin başka bir anlamı olamazdı.
***
- Yakup, Gökhan komiserini çağır gelsin?
-Emredersiniz amirim.
***
- Beni emretmişsiniz baş komiserim.
-Gökhan anlat bakalım nasıl olmuş olay?
-Baş komiserim, bir ihbar aldık, akşam dokuz gibi. Sokak ortasında bir kadının vurulduğuna dair. Adrese gittiğimizde kadın çoktan ölmüştü. Görgü şahitleri siyah bir otomobilin yavaşladığını ve yakın bir mesafeden kadına tek el ateş edildiğini söylüyorlar. Mobeseden aracı takip ettirdik ama bir yerde araç kameradan çıkıyor. Halen daha kayıplarda.
- Anladım, sağol Gökhan. Çıkabilirsin.
***
Birkaç gün içerisinde adli tıptan kesin veriler gelir, maktulün ölüm sebebi resmi olarak belirlenirdi. Bu süreçte maktulün ailesi ve yakın çevresi sorguya alınır, bir düşmanı olup olmadığı anlaşılmaya çalışılır, birkaç bilgi kırıntısı toplanırdı. Ama bunların hiçbir işe yaramayacağı gün gibi aşikârdı. Meslekteki bunca yıllık tecrübesi kendisine bunu söylüyordu. Her şeyin anahtarı, teşkilatın içerisindeki muhbiri bulmaktı. Bu süreçte buna odaklanmalıydı.
***
Olayları en baştan alıp düşünmeliydi. Muhbir mademki içerideydi, o halde devamlı göz önünde olan bu kişilerin bu süreçteki tavırlarını gözden geçirmeliydi. Alışkanlıklar insanı ele verirdi. Küçük bir ipucu, her şeyin çözümü demekti. En başta odasına bırakılan mektuptan başlamalıydı. Beyaz bir zarf üzerine çizilen amblemle, içerisindeki not bırakılmıştı. Zarf masanın tam üzerindeydi ama maalesef parmak izi bulunamamıştı. Sonra cami gasil hanesinde ele geçirilen not ve nihayetinde evde cesedin yanındaki ifadeler. Hiç birinde bir iz yoktu. Sonra kamera kayıtları geldi aklına. Cesedin binaya sokuluşu sırasında çekilen. Birçok defa izlediği kayıtları tekrar izlemeliydi. Binanın önüne yanaşan bir araçtan uzun bir kutunun içerisinde kamufle edilen ceset çıkarılıyordu. Cesedi daireye çıkaranlar üç kişiydiler. İkisi bir seksenden uzun, biri daha kısaydı. Dairenin önüne gelmişlerdi. Uzun boylu olanlar, kapıyı açmak için uğraşıyorlardı. Kısa olan ise ortalığı gözlüyor gibiydi. Apartmana girerken yüzlerini kameradan saklayanlar, asansörle daire katına çıktıklarında ise maskeliydiler ve yaklaşık yirmi saniye içerisinde daireye girmişlerdi. Tam bu sırada dikkatini bir şey çekti. -Daha önce hiç dikkat etmedikleri-. Kısa boylu olan bu sürede parmaklarını çıtlatıyordu. Bir stres işareti olan bu hareket nasıl da gözden kaçmıştı. Doğrusu buna bir anlam veremiyordu. Bir de şimdi daha iyi anlıyordu ki kısa boylu olan bir kadındı ve saçlarını bir perukla özenle saklamış ve bir erkek gibi davranmıştı. Teşkilatın içerisinde kadının kim olduğunu çok iyi biliyordu. Neden böyle riskli bir işe kalkıştığını da az buçuk anlıyordu.  
Muhbiri odasına çağırmayı düşündü. Tam sesleniyordu ki, telefonu çaldı.
- Zülfikar Bey; kısa konuşacağım,mesajımızı aldınız. Gerçeklerle karşılaşmaya hazır mısınız?
-Siz ortaya çıkmaya hazır mısınız? Kaç zamandır peşime taktığınız muhbirinizi ele geçirdim.
- Zülfikar Bey o muhbir değildi. Sizin hayat sigortanızdı.
- Nasıl yani?
- Duygu Sertaç’ı da alın gelin. Geçmişinize dair ne varsa öğreneceksiniz.
***
-Yakup !
-Emredin amirim
-Tapınak ve çevresini incelemeye gönderdiğim sırada, Duygu yanınızda değil miydi?
-Yanımızdaydı amirim. Ha pardon şimdi hatırladım özür dilerim amirim, yaklaşık bir kırk beş dakika annesinin evine gitmişti.  Sonra hemen döndü. O sebeple size söylemeyi önemli görmemiştim.
- Tamam çıkabilirsin.
***
Verilen adrese son sürat gidiyordu. Yan koltukta oturan Duygu’ya ilişti gözleri. Sahiden hiç tanımıyor muydu bu kadını? Oysa her şeyini biliyor zannediyordu. Ama demek ki bilmiyordu. Siyah saçları, siyah gözleriyle adeta bir kara şahin gibi avının üzerine sakince giden ve teşkilatın en iyilerinden olan bu kadın gerçekten kimdi?

( Geçmişinden Ne Getirdin 5 başlıklı yazı Süvari İzci tarafından 6/12/2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.