Geçmişinden Ne Getirdin 5
10.
bölüm
Büyük üstad Hacı Bayram Veli Efendimiz, Sultan Murad Han zamanında kendisine ikram
edilen irşad ve erenlik vazifesini devam ettirirken, sancağın sahibi olan
Sultan, efendimize tabi olanlardan vergi alınmayacağını ve askere
gitmeyeceklerini beyan edince, insanlar bir anda bu yükten kaçmak adına, Bayram-ı
Veli Efendimizin müridi olduğunu söylemeye başlarlar. Sultan Murad Han bakar
ki, bu iş böyle giderse devlete vergi verecek ve hizmet edecek insan
kalmayacak. Bunun önüne geçmek için de, Büyük Üstattan bir imtihan yapmasını ve
gerçek müritlerini kendisine bildirmesini istirham eder. Sultanın bu isteğini
işiten ve hak veren Hacı Bayram Veli Efendimiz, büyük bir meydana bir çadır
kurar ve kendisinin müridi olanların o meydanda toplanmasını ister. Bu iddiada
olan herkes meydanı hınca hınç doldurur. Üstadı Azam Efendimiz ortaya çıkıp,
müridi olanları Allah için kurban edeceğini, bu iddiada olanların çadırın önüne
gelmesini ister. Bu istek üzerine sadece biri kadın biri erkek iki kişi çadırın
önüne gelir. Efendimiz hazretleri o iki kişiyi içeri alır. O sırada daha önce çadırda
hazır bekletilen bir koyunu kesip, kanını halkın göreceği şekilde dışarı
akıtır. Bunu gören halk canhıraş bir şekilde kaçar gider. Bunun üzerine efendimiz,
Sultan Murad Han’a o meşhur sözünü dillendirir. Sultanım benim yalnız bir buçuk
müridim var ...
İşte bugün tahtına oturduğum teşkilatın temelini oluşturan o iki bahtiyar
kişiydi. Efendimiz ile beraber önce üçü oluşturan bu kutsal teşkilat, sırasıyla
yediye ve kırka kadar yükseltilmiş ve Anadolu’nun selameti için hizmet etmişti.
Şimdi bu yük, adeta yok olmuş bir ankanın küllerinden yeniden doğması gibi,
yeni bir devletin hükümranlığında omuzlarıma yüklenmişti ve bedenim geçen süreç
içerisinde birçok imtihanla sınanmıştı.
***
Baş komiser Zülfikar Gündüz belki de günler sonra evinde uzanmaya fırsat
bulabilmişti. Günlerdir uğraştıkları işten bir netice elde edememişlerdi.
Sadece aylar öncesinden kayıp olan bir adamın cesedini bulmuşlardı ki, o da kendilerine bildirilmişti. Uzun zamandır
bu kadar çaresiz kaldığını hatırlamıyordu. Elinde bir tek ihtimal vardı.
Büronun içerisindeki muhbiri bulmak. Onu ele geçirebildiği takdirde, birilerine
ulaşma ihtimali vardı. On iki kişiden biri, varlığına şahit olmadığı bir güce
hizmet ediyordu. Masasının üzerine bırakılan bir mektup, araştırma için
gönderdiği yerde kendine ulaştırılan bir mesaj ve evine bırakılan bir ceset.
Her şey içeride bir muhbirin varlığına işaret ediyordu. Şu an tam olarak
bilemediği tek bir şey vardı. Muhbiri nasıl ele geçirecekti. Günlerin
yorgunluğu üzerindeydi, bir ara göz kapakları kapanır gibi olmuştu ki, telefon
çaldı.
- Amirim iyi geceler.
- İyi geceler Yakup, hayırdır...
-Amirim failin yaraladığı bir kadın vardı ya, görüşmüştünüz..
- Evet… Ne olmuş ona?
- Kadın üç gün önce hastaneden taburcu edilmiş. Ama maalesef bugün bir ihbar
aldık, kadın tek kurşunla vurularak öldürülmüş halde bulunmuş. İnfaz tarzında.
Kafaya.
- Allah Allah... Sen nerdesin şu an.
- Amirim ben merkezdeyim. Cesedi arkadaşlar adli tıbba gönderdi. Olay yerinden
arkadaşlar, incelemelerini bitirdiler. Ama maalesef boş kovan yok. İnfaz yakın
mesafeden kafaya yapılmış ...
- Tamam Yakup, ben geliyorum birazdan.
- Amirim Gökhan komiserim ilgileniyordu meseleyle. Siz dinlenmenize
baksaydınız.
- Yakup, sen Gökhan’la konuş. Arkadaşlar bir yere ayrılmasın. Ben birazdan
oradayım.
-Emredersiniz amirim.
***
Bu cinayetin arkasından da Semih Baydan çıkabilir miydi? Netice de kadını
hastanede öldürmeye çalışmış, başaramamıştı. Şimdi de kadın hastaneden
çıktıktan sonra, peşine düşmüş ve ilk fırsatta da öldürmüştü. Acaba olabilir
miydi? Baş komiser Zülfikar Gündüz aklından geçenlere hükmedemiyordu. Fail
kayıplardaydı ve onun iliştiği her şey yok olup gidiyordu. Bir an önce merkeze
gitse iyi olacaktı.
***
Evin kapısını açmış tam ayrılıyordu ki, kapının ağzına bırakılmış bir zarf
dikkatini çekti. Üzerine Arap alfabesiyle not düşülmüş ve daha önce görmediği
bir tarzda damgalanmış bir şeydi. Merakla yerden alıp, açtı. Beyaz bir kâğıda
tek bir cümle yazılmıştı.
- Her şeyi anlayacaksın…
11. Bölüm
Merkeze giderken kapının önünde bulduğu mektuptaki bir cümle beyninin içinde
gel gitler oluşturuyordu. Her şeyi anlayacaksın… Geçmişine dair anlam
veremediği şeyler o kadar çoktu ki. Zaman zaman cevabını bulamadığı sorular
karşısında, kendisini bir girdabın içerisinde olduğunu hissederdi. Nereye
gittiğini bilemediği bir girdap. Şimdi de kaç zamandır çözmeye çalıştığı bu
muamma da, belki de cevaplar bulacağı bir mektup alıyordu. Geçmişine ve dününe
dair cevaplar.
Merkeze yaklaşmıştı. Yakup’un haber verdiği kadınla hastanede konuşmalarını
hatırladı. Kadın kendi halinde birine benziyordu. Böyle bir kadınla kimin alıp
veremeyeceği olurdu. Dolayısıyla ona göre her şey Semih Baydan’ı gösteriyordu.
Bu cinayetin başka bir anlamı olamazdı.
***
- Yakup, Gökhan komiserini çağır gelsin?
-Emredersiniz amirim.
***
- Beni emretmişsiniz baş komiserim.
-Gökhan anlat bakalım nasıl olmuş olay?
-Baş komiserim, bir ihbar aldık, akşam dokuz gibi. Sokak ortasında bir kadının
vurulduğuna dair. Adrese gittiğimizde kadın çoktan ölmüştü. Görgü şahitleri
siyah bir otomobilin yavaşladığını ve yakın bir mesafeden kadına tek el ateş edildiğini
söylüyorlar. Mobeseden aracı takip ettirdik ama bir yerde araç kameradan
çıkıyor. Halen daha kayıplarda.
- Anladım, sağol Gökhan. Çıkabilirsin.
***
Birkaç gün içerisinde adli tıptan kesin veriler gelir, maktulün ölüm sebebi
resmi olarak belirlenirdi. Bu süreçte maktulün ailesi ve yakın çevresi sorguya
alınır, bir düşmanı olup olmadığı anlaşılmaya çalışılır, birkaç bilgi kırıntısı
toplanırdı. Ama bunların hiçbir işe yaramayacağı gün gibi aşikârdı. Meslekteki bunca
yıllık tecrübesi kendisine bunu söylüyordu. Her şeyin anahtarı, teşkilatın içerisindeki
muhbiri bulmaktı. Bu süreçte buna odaklanmalıydı.
***
Olayları en baştan alıp düşünmeliydi. Muhbir mademki içerideydi, o halde
devamlı göz önünde olan bu kişilerin bu süreçteki tavırlarını gözden
geçirmeliydi. Alışkanlıklar insanı ele verirdi. Küçük bir ipucu, her şeyin
çözümü demekti. En başta odasına bırakılan mektuptan başlamalıydı. Beyaz bir
zarf üzerine çizilen amblemle, içerisindeki not bırakılmıştı. Zarf masanın tam
üzerindeydi ama maalesef parmak izi bulunamamıştı. Sonra cami gasil hanesinde ele
geçirilen not ve nihayetinde evde cesedin yanındaki ifadeler. Hiç birinde bir
iz yoktu. Sonra kamera kayıtları geldi aklına. Cesedin binaya sokuluşu sırasında
çekilen. Birçok defa izlediği kayıtları tekrar izlemeliydi. Binanın önüne
yanaşan bir araçtan uzun bir kutunun içerisinde kamufle edilen ceset
çıkarılıyordu. Cesedi daireye çıkaranlar üç kişiydiler. İkisi bir seksenden uzun,
biri daha kısaydı. Dairenin önüne gelmişlerdi. Uzun boylu olanlar, kapıyı açmak
için uğraşıyorlardı. Kısa olan ise ortalığı gözlüyor gibiydi. Apartmana girerken
yüzlerini kameradan saklayanlar, asansörle daire katına çıktıklarında ise maskeliydiler
ve yaklaşık yirmi saniye içerisinde daireye girmişlerdi. Tam bu sırada
dikkatini bir şey çekti. -Daha önce hiç dikkat etmedikleri-. Kısa boylu olan bu
sürede parmaklarını çıtlatıyordu. Bir stres işareti olan bu hareket nasıl da gözden
kaçmıştı. Doğrusu buna bir anlam veremiyordu. Bir de şimdi daha iyi anlıyordu
ki kısa boylu olan bir kadındı ve saçlarını bir perukla özenle saklamış ve bir
erkek gibi davranmıştı. Teşkilatın içerisinde kadının kim olduğunu çok iyi biliyordu.
Neden böyle riskli bir işe kalkıştığını da az buçuk anlıyordu.
Muhbiri odasına çağırmayı düşündü. Tam sesleniyordu ki, telefonu çaldı.
- Zülfikar Bey; kısa konuşacağım,mesajımızı aldınız. Gerçeklerle karşılaşmaya
hazır mısınız?
-Siz ortaya çıkmaya hazır mısınız? Kaç zamandır peşime taktığınız muhbirinizi
ele geçirdim.
- Zülfikar Bey o muhbir değildi. Sizin hayat sigortanızdı.
- Nasıl yani?
- Duygu Sertaç’ı da alın gelin. Geçmişinize dair ne varsa öğreneceksiniz.
***
-Yakup !
-Emredin amirim
-Tapınak ve çevresini incelemeye gönderdiğim sırada, Duygu yanınızda değil
miydi?
-Yanımızdaydı amirim. Ha pardon şimdi hatırladım özür dilerim amirim, yaklaşık
bir kırk beş dakika annesinin evine gitmişti.
Sonra hemen döndü. O sebeple size söylemeyi önemli görmemiştim.
- Tamam çıkabilirsin.
***
Verilen adrese son sürat gidiyordu. Yan koltukta oturan Duygu’ya ilişti
gözleri. Sahiden hiç tanımıyor muydu bu kadını? Oysa her şeyini biliyor zannediyordu.
Ama demek ki bilmiyordu. Siyah saçları, siyah gözleriyle adeta bir kara şahin
gibi avının üzerine sakince giden ve teşkilatın en iyilerinden olan bu kadın gerçekten
kimdi?
(
Geçmişinden Ne Getirdin 5 başlıklı yazı
Süvari İzci tarafından
6/12/2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.