HAYAT DERSİ
Sabah uyanıp
perdeyi araladığınızda her tarafı kaplayan kar karşısında şaşkınlığınızı
gizleyemezsiniz. İşte böyle bir günde bu beyaz örtü, saflığının ve görüntüsünün
insanoğlunun eliyle bozulmaması için onları evlerine hapse mahkûm etmişti.
Bu mahkûmiyet
kararına uymayanlar, diz üstüne kadar karlara saplanıyor; kar onları böylece bir
şekilde damgalıyordu. Bunu yeterli görmemişse üstlerine başlarına da damgasını
vuruyordu. Apartman kapısından kendisini içeri atanlar, bu damgadan
kurtulabilmek için var güçleriyle çırpınıyorlardı.
Metin Bey, bir
numaralı dairede oturuyordu. Hem giriş kapısının gürültüsünden, hem de bu çırpınma
seslerinden büyük rahatsızlık duyuyordu. Bu rahatsızlığını örtbas edebilmek
için kulaklarını tıkayabileceği bir şeyler yapmalıydı. İkide bir dışarıya çıkan
ve üşüdüğü için eve gelen oğlunu bundan vazgeçirmek için de bir şeyler
yapmalıydı.
Elektrikler bu
kışta kıyamette kesilmişti. Bu nedenle televizyon izleyemeyen, bilgisayarda
araba yarışı oynayamayan “Baba! Canım çok sıkılıyor benim.” diyen oğlu için de
bir şeyler yapmalıydı.
Elektrikler, bir
ara geldi. Çocuğunu bilgisayar veya televizyon karşısında donuk bırakmaktansa
onunla eğlenceli bir vakit geçirmeye karar verdi.
- Gel oğlum,
seninle koridorda gol atmaca oynayalım, dedi.
Dairenin altı araba
garajı olduğu için gürültüye tahammül edemeyecek birisinin olması söz konusu
değildi. Yolluğu kaldırdı ve koridorun bir ucuna kendisi, bir ucuna da oğlu
geçti.
- Bak oğlum, topa
iyi vur! Gol atamazsan ileride seni, arkadaşların hep kaleci yaparlar. Olur
olmaz şeyde gürültü şikâyeti yapan Letâfet Teyzen de yok altımızda, diye de bir
hatırlatmada bulundu oğluna.
Metin Bey, oğlunun
sevinmesi için golleri yiyiyor; kendisi de ona gol atamıyormuş gibi yapıyordu.
Dört-beş yaşlarındaki Tuna, bundan iyi cesaret almış olacak ki gol atmak için
topa var gücüyle asılıyordu. Bir iki derken Tuna, iyice havalara giriyor; yüzüne
gelen toplardan dolayı acısını hiç belli etmiyordu.
Babası, gerçek hayata
hazırlamak için ona gol atmaya başladı. Tuna, yediği goller karşısında hırslanıyor
fakat bunu gole bir türlü çeviremiyordu. Babasının attığı gollere “Bu
saylanmaz. Bu saylanmaz.” diye bazen itirazlar yağdırıyordu.
Babasının son golü,
bardağı taşıran son damla oldu. “Hep sen yeniyorsun, ben hiç yenemiyorum.”
diyerek hüngür hüngür ağlamaya başladı. Ağlamalarına bir de iç çekmeler
karıştı.
- Ağlama oğlum!
Hayatta yenmek de var, yenilmek de, diyerek Tuna’nın başını sıvazladı babası.
O, bu sözden ve
sıvazlamadan hiç hoşnut olmamış olacak ki ağlamasının ve iç çekmelerinin dozunu
artırdı. Annesi feryatla “Ne oldu? Ne oldu, söylesene!” diyerek mutfaktan koşar
adımlarla geldi.
Eşi, durumu izah
etti. Fakat kadın olup bitenleri, bir de çocuğundan dinlemek istiyordu. Onu
böylelikle biraz sakinleştirmiş, biraz açmış olacaktı. Çocuğunu konuşturmak ne
mümkündü. Çocuğun ağzından çıkan sözcükler ya hecelere bölünüyor ya da çocuğun
boğazında düğümlenip kalıyordu. Annesinin bütün ısrarlı uğraşları, kâr etmedi.
- Yavrum! Hayatta,
her zaman başarılı olamayabilirsin. Hayatta, her zaman yenemeyebilirsin.
Başarısızlıklara ve yenilgilere de hazırlıklı olman lazım. Baban, sana başlangıçta
cesaret vermek için yenilmiştir. Hem büyüyünce sen de yenersin.
Annesi, çocuğunu
ikna etmek için çırpınıyordu. Babası, eşine destek veriyordu. Ama bu konuda
onun kadar başarılı değildi. Üstelik “Yani yeniliverseydin, ne olurdu sanki?”
diye eşinden sitemler duyuyordu. Metin Bey, anne merhametini (!), çocuğunun da
üzüntüsünü hafifletmek için, oğluna:
-
Haydi, bilgisayarda araba yarışı oynayabilirsin, dedi.
Tuna, bu izne önce
ihtiyatla ve çekingen bir tavırla yaklaştı. Babasının ciddi olup olmadığını
anlamak için gözlerine uzun ve anlamlı anlamlı baktı. Tuna’da hâlâ çekingen ve
tereddüt izleri vardı. Tuna, babasına bakarak annesine “Ben ne zaman büyük
olacağım anne?” diye sordu.
Bu soru, anne ve
babada soğuk bir duş etkisi yaptı. Bir problem halledilmişti belki ama yeni bir
problem daha ortaya çıkmıştı şimdi. Anne ve baba birbirleriyle bakıştılar bir
süre. İkisi de “Büyümekte bu kadar acele etme oğlum! Yavaş yavaş büyürsün.
Büyümekte niye acele ediyorsun ki?” dediler ona.
Buna bir cevap
vermeyen Tuna, üstü şimdilik örtülmüş bir problemin ardından araba yarışı
oynamak için sessiz sedasız bilgisayara gitti.