Gecenin hüzünlerle yoğrulan son dilimine kadar kavgalıydım nefsimle. Tersine akan hayatımın muhasebesiydi tuttuğum, düşüncelerime tercümanlık yapan sessiz göz yaşlarımın şahitliğinde. Korkulu bir rüyayı tekrar görmek gibi bir şeydi bu.  Bir kıvılcım düştü içime tutuştu, yaktı, yandırdı.  Her şeyi geri sarıp getirebilseydim eski yaşantımı,  Mülayim 'imi. Çıban patladı  sonunda, irin boşaldı feryatlarıma eşlik eden gözlerimden kendiliğinden akan yaşlarla. Şükrün karşılığını veren Allah 'ım elbette her şeyin en iyisini bilirdi...Bir yay gibi gergin,  yataktan ayağa kalkıp göçlerimi dış kapının önüne yığdım. Tek tek vedalaştım hatıralarımla...


 Mor salkımların, pembe erguvanların henüz tomurcuğa durduğu bir bahar sabahıydı  alacalı gök altında yola çıktığımızda. Geleceğimiz beldeye yakınlaştıkça yol boyunca konuşmadan izlediğim manzara imbikten geçirilmiş güzellikteydi. Ömrü hayatımda ilk kez gördüğüm adına deniz dedikleri yer yer yeşilden laciverde dönen koca suyun etrafına serpilmiş evler, maviyle yeşilin kucaklaşmasıyla bir görünüyor bir kayboluyordu gözden. Ya başucumuzda fırdöndü gibi kavislenerek çığlık çığlığa denize pike yaparak dalan kuşlara ne demeli. Çok şaşırmıştım gördüklerime yaşadığım coğrafyalara  benzemiyordu buraları Cennet dedikleri yer böyle bir yer miydi acep? Olsun şehrim Cennet olacağına  evim Cennet olsaydı bari acaba öyle mi olacaktı kim bilir...


Gözlerini kaybeden kocasını ve iki çocuğunu terk eden evin hanımının bıraktığı gibiydi her şey  sadece kir, pasak ve toz kaplamıştı yaşanmışlıkların üzerine kadın eli değmeyi bekleyen. Geldiğimizi duyan komşular meraklı nazarlarla göçün içeriye taşınmasına yardım edip getirdikleri yemek sahanlarını bırakıp gitmişlerdi. Ev bahçe içinde iki göz odadan bir mutfaktan ibaretti. Bahçede envai çeşit meyve ağacı rengarenk gelinliklerini giymiş görücülüğe çıkmışlardı. Tanışma faslı kısa sürmüş, yemeğimizi yedikten sonra çaylarımızı içerken çekingen başladığımız sohbet koyulaşmıştı .


Saim efendi madenciymiş vakti zamanında tekaüt olunca bu beldeye yerleşmeye karar verip kendi çabalarıyla bu evi yapmışlar. Yüksek seyreden şekeri yapılan onca tedaviye rağmen  olumlu cevap vermeyip gözlerine vurmuş; ruhu, duyguları bedeninden genç kalmış karısı marazalı bir çocukla  kör bir adamın kahrını çekemeyip gönlünü eyleyecek başkalarını bulmuş en sonunda da belalısıyla terki diyar eylemiş. Halim selim tabiatlı bir adamdı Salim efendi az ve öz konuşuyor utanarak sorduğum sorulara aklı başında cevaplar veriyordu. Veli  bedeni ve yaşına inat zekaca geri kalmış gibi gözüküyordu, çocukken geçirdiği havale beyninde araz bırakınca ne okula gidebilmiş  ne de çalışma ortamında bulunabilmişti. Açıkçası anasıda onu terk edince arafta bulmuştu kendini  bu koca çocuk / adam. Yüzü analı kuzular gibi güleççeydi her şeye rağmen...


Yemek yiyip çayı içince hemen temizliğe giriştim yapılan tüm itirazlara rağmen. Süpürdüm, sildim, toz aldım, her şeyi silkeledim uzun uzun. Göçümü açıp yatacak yerleri ayarladım, kalan işleri yarına bırakarak ilk tanışmanın üzerimde yarattığı iyi intiba ile günlerden beri ilk kez huzur içinde uykuya daldım.


Hükümet nikahımız yıldırım hızıyla kıyılmıştı Hasan oğlumun işlerinin başına ve çoluğuna çocuğuna bir an evvel  kavuşması açısından. Yine evlenmiştim düğünsüz, kınasız ama olsun bu sefer mecburiyetten de olsa rızam vardı  en azından. Hiç sahip olamayacağım zannıyla yüreğime çöreklenmiş evlat acım sona ermiş kapı gibi iki erkek çocuğuna sahip olmuştum. Günlerce yıkadım durdum bahçeye kurduğum kazanın altını ha bire ateşlediğim kazanda kaynattığım kaynar sularla, perdeden halıya, peşkirden uçkura evde ne varsa kaybolan renkleri eski haline gelene dek...Ben bütün bu işleri zevkle yaparken Salim efendi hep yanımda, yanı başımdaydı aynı Mülayim'im gibi içimden yükselen şükran duygularıyla dilime dolanan dualarımı salıverdim açıkça. Hatta kendi elleriyle hazırladığı şerbeti ikram etti sevgi ve saygıyla karışık minnet duygularını esirgemeden benden…

 
Veli ' yi oturttum leğene yıllardır keselenmemiş sırtına, sabun sürülmemiş saçına kadar yıkayıp pakladım. Salim efendiyi de yıkayacaktım ''Utanırım dedi Revzan sultan alışkın değilim böyle şımartılmaya '' deyip kestirip attı. Bir gün ailece yine oturmuş  dereden tepeden konuşuyorduk nicedir koynumda sakladığım para tomarını uzatım Salim efendinin avucuna koydum. Ölümlük, dirimlik diye düşündüğüm şu parayı vereyim sende dursun başına bir hal gelmeden  dedim. ‘’ Ben hanım parası yemem Revzan sultan yarın bankaya gider yatırırız paranı ananın ak sütü gibi helaldir sana, hak vaki olduğunda üç aylığın yetmediği yerlerde kıdım kıdım harcarsın ama şimdi değil ‘’ diye cevapladı. Gözümde yüceldi bu davranışıyla düşünceliydi, geçimliydi  hamdolsun binlerce kez Allah’ıma …


Bahçeyi çapalamış gün yüzü görmeyip  taşlaşmış toprağı iyice kabartmıştım. Küçük baş hayvanı olan komşulardan satın aldığım iki çuval koyun gübresiyle sıcacık yataklar hazırladım sebze fidelerine. Pazardan aldığım fideleri  birer birer sevgiyle diktim toprağın bağrına her gün sulayıp büyüdüklerini gördükçe çocuklar gibi neşelendim. Kısa zamanda boy atıp çiçeklendiler verdiğim emeğin karşılığını vermek  için bir birleriyle yarış edercesine ürün vermeye başladılar. Kimini yedik bol bol kimini de Veli’ yle pazara gidip satarak aile bütçesine katkıda bulunduk. Rahatım yerindeydi hiçbir şikayetim yoktu yaratanıma çok şükür şimdilik Hasan‘ımda sık sık telefon ediyordu mahalle bakkalının aracılığıyla evlatçığım ne hayırlı çocuktu mutluydu o da kardeşinin, babasının  huzurlu olmasından. Aradan yıllar geçmiş hiçbir olumsuzluğun kapımızın eşiğinden bile girmesine izin vermemiştim gücüm nispetince…



Son günlerde Veli'ye bir haller olmuştu nereye gittiğini, kimlerle ahbaplık yaptığını bize söylemiyor soru sorunca da dikine dikine cevap veriyordu bilhassa bana…Babası üzülmesin diye alttan alıyor, eksiklerini kapatıyordum. Akşamları eve erken gelen çocuk geç gelmeye başladı, dumanlı kafayla yalpalayarak  yürüyor gibi geldi ama ne çare ne desem boştu. Babası ile kapışırlar diye söylemekten imtina ettim uzun süre. En sonunda  mecbur kaldım bir gün söylemeye. Söyledim de esti gürledi Salim efendi,  güya söz verdi bir daha geç gelmeyeceğine dair. Gittim yanına usulcacık sordum derdini, onu bu hallere düşüren illetin ne olduğunu. Kumar oynamış dediğine göre yenilince sıkıştırmışlar ya canını ya paranı diye. Evinizi yıkar yakarız diye de tehdit etmişler. Naçarmış, nereden bulacakmış parayı, otta içirmişler üstelik... Yarın bankaya gider ne kadar lazımsa çekeriz para, dert etme oğlum diye ferahlık verdim yüreğine sevindi garibim .


Bahçeyi sularken geldi nefes nefese ‘’ Hadi ana arkadaş arabayla götürecek bizi bankaya,cüzdanını kafa kağıdını al da gel dönemece ‘’ dedi. Dur oğul üstümü değiştireyim dedim ‘’ Arkadaş bekliyor ne zamandır ana ayıp olur ‘’ diyerek iki ayağımı bir pabuca soktu. Veli ile pazara gideceğimizi söyleyip olduğum gibi çıktım evden çıkış o çıkış...


Bankadan çıkınca sahildeki çay bahçesine oturup, soğukluk içip  soluklanalım dedi Veli, arkadaşı da geldi bizimle…İkisinin yüzüydü tanıdık olarak son gördüklerim …Arkasından dipsiz bir kuyu gibi sığ ve karanlığa doğru çekildim hızlıca …Gözümü bir bilinmez yabanda açtım. Gürültü ve ışıklıydı, her yer insan kaynıyordu bir taraftan diğer tarafa telaşla koşuşturan.  Ne yapmışta yorulmuştum bu kadar, başım çatlayacak gibi ağrıyordu gerginlikten.  Neresiydi  burası, koynumdaki banka cüzdanım, kafa kağıdım, paralarımın yerinde yeller esiyordu. Geç bulmuş çabuk kaybetmiştim o çok istediğim, özlemini çektiğim sıcacık yuvanın verdiği huzuru…Birkaç gün el açtım haya ile yüzüne bile bakamadığım insanlara acıkmıştım, evsiz barksız, kimsesizdim. Sonrada sen laf attın bana şefkatli bir ses tonuyla…İşte kızım bu  benim hayatımın seceresi, adına ne koyarsan koy ''…


Sabahın beşiydi mim koyduğunda sözlerine Revzan ananın. Götüremezdim eve nohut oda  bakla sofa dört kız arkadaşımla paylaştığım öğrenci evine. Lokantanın sahibi tembih etmiş çırağa  ses çıkarmamasını sohbetimiz sırasınca. Konuşmamız bitince Revzan anayı salıverme hiçbir yere, pişirdiklerimizden o da sebeplensin bir hal çaresi bulununcaya kadar  diyerek kulağını bükmüş .


Final haftasıydı  hem okulu hem de çalışmayı bir arada götürdüğüm için  epey zorlu bir süreç bekliyordu beni. Tamamen aklımdan çıkmıştı Revzan anayı ailesine kavuşturmam için atacağım adımlar. Gazeteye uğramıyor harıl harıl ders çalışıyordum. Sınavlarım iyi geçmiş rahatlamıştım birden aklıma düştü Revzan ana. Doğruca lokantaya gittim sordum …Sormaz olsaydım keşke …



’Duymadın mı gazeteler yazdı birkaç gün üst üste. Arlıydı Revzan ana bedava yiyip içmek guruna dokundu, karşılığında işte yaptırmayınca, senden de ses çıkmadı bir haftadır, sessizce ayrılmış buradan kimseye sezdirmeden...Çöp konteynırlarından yiyecek bulurum ümidiyle  karıştırırken farkına varmamış manevra yapan çöp arabasını...Sonrası malum ''…



Keşke …Keşke…Keşke…


Hay Allah yine kanadı yüreğim yirmi beş yıl öncesi gibi…


Bu vicdan yarası, keşkelerle   katmerlenen  ızdırabım…


Ruhum sükuta erinceye kadar uykular yine haram bana …























( Kaldır Başını Kadın Anam Eğdirenler Utansın -6 başlıklı yazı F.TÜRKDOĞAN tarafından 9.08.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.