Konuya doğrudan giriyorum, akabinde detaylarına değineceğim: Türk olmak, bunun yaygarasını koparmak demek değildir. Hele kendi milliyetini ön plana çıkartıp diğer milliyetleri küçümseyici bir tavır almak; Türklüğe hiç yakışmaz. Her millete yakışmayacağı gibi...

Hoştur ki kan, ırk ve kafatası temeline dayalı her anlayış olgunluk seviyesine erişmiş, pişmiş, hakikat yoluna girmiş her birey için safsatadan ibarettir. Düşünen insan kendi milliyetine biçtiği her kisveyi diğer milliyetlere de biçer. Kendi milletine hak olarak gördüğünü diğer milletler için de bir hak olarak görür.  Olgunlaşmamış, hakikatin idrakine varamamış insanda ise durum aksinedir. Bu tür insanlar hem şahsını, hem de milliyetini diğer bireylerden, diğer milletlerden üstün görme çabasındadır. Bu oturmamışlığın doğal sonucudur. Kendinde gördüğü eksikliği ideolojik kalıplar içine girerek doldurma gayretine giren kişi, bilmez ki kalıp içine girmek düşünememenin ilk adımıdır. Tam anlamı ile düşünme, eleştirme, hakikati arama kabiliyetleri engellenmese bile kısıtlanır, ideolojinin sınırları içinde kalır, yavaş yavaş erir. Bu durum milliyetçiliği ve diğer ideolojileri çıkarı için kullananların ekmeğine yağ sürüyor. Düşünemeyen, adeta mankurtlaşmış, ruhsuz bir gençliğin arkalarından gelmesi çıkar sahipleri için doğrusu bulunmaz nimet.

Kendini bulup kurtarmadan; vatanı, milleti, devleti, mukaddesatı kurtarma çabası içine giren insan savunduğu davanın bile idrakine varamamakta; savunduğu fikri, neyi savunduğunu bilmeksizin sadece savunmaktadır. İnsanın kendini bulmadan, kendini kurtarmadan vatanı, milleti, devleti kurtarması mümkün değildir. Öz kurtulursa kabuk kurtulur. Eğer öz çürümüş ise kabuğun anlamı kalmaz. Öz insan; vatan, millet, devlet gibi değerler ise kabuktur. İnsandaki öz de ruhtur. Materyalist anlayış ve yaşam biçiminin hakim olduğu şu çağda ruhu kurtarmak insanı kurtarmaktır. İnsanı kurtarmak; vatanı, milleti, devleti kurtarmak...  Yüzyıllar öncesinde Şeyh Edebali’nin Osman Gazi Han'a ettiği nasihat çağımıza ve nice çağlara ışık tutacak mahiyettedir: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.

Mümtazer Türköne'nin Küçük Türkiye Millyetçiliği adlı kitabında bahsettiğim konuya ziyadesi ile değinilmekte, Osmanlı Devleti'nin altı asır boyunca dünyaya hükmedişindeki sır insanı yaşatma idealine bağlanmaktadır. Aynı kitapta dikkatimi çeken bir diğer mesele ise Osmanoğulları ile Karamanoğuları’nın karşılaştırılmasıdır. Malumumuz üzeredir ki Karamanoğlu Mehmet Bey sınırları dâhilinde Türkçe konuşulması yönünde bir ferman yayınlamış ve diğer dilleri yasaklama cihetine gitmiştir. Osmanoğulları’nda ise Şeyh Edebali anlayışı gereği herkese dil özgürlüğü, din özgürlüğü ve kültürel özgürlükler tanınmıştır. Bir Bizanslının çıkıp:" Kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeği yeğlerim." demesi hoşgörünün doğal sonucudur. Neticede beyliklerin en güçlüsü olmasına rağmen Karamanoğulları Anadolu dışına çıkamadan tarih sahnesinden silinmiş, Osmanoğulları ise üç kıtaya hükmetme şerefine nail olmuştur. Osmanlı'yı bu denli büyük yapan ne askeri gücü, ne başka bir şey... O büyüklük Osmanlı'nın iliklerine değin sirayet etmiş ruhun büyüklüğüdür.

Dönelim günümüz Türk milliyetçiliğine. Tarif et, deseniz; ham, ruhtan uzak, ayrım ve ötekileştirme temeline dayalı, gücünü ötekileştirmeden alan, icraattan uzak, bir takım değer ve varlıkları putlaştırmaya dayalı, genç neslin kan akışının hızlılığından beslenen, kişi bazında gelip geçici bir fikir akımı diyebilirim. Kişi bazında gelip geçici diyorum çünkü hakikat sırrına erme gayretinde olan ve bu gayret uğruna tek bir adım atmış, yaşı belli bir seviyeye gelmiş çoğu insan için günümüz milliyetçiliği yerini yavaş yavaş hoşgörüye, özeleştiriye bırakır. Özeleştiri: Fikri de olsa bir takım kalıpların dışına çıkma, kabuğu çatlatma, özü arama, kendini bulma silsilesinin ilk adımı. Kalıp içindekilere özeleştiri yapmak zor gelir. Eleştiriye tahammülsüzlük ise davranış biçimlerinin en kolayı.

Milliyetçiliği reddetmiyorum. Gayem günümüz milliyetçiliğinin ötekileştirme üzerinden beslendiği gerçeğini ortaya koymaktır. Yeni soluk getiremediğimi ben de biliyorum. Bilinenleri tekrarlamaktayım. Ya da bilinmek istenmeyenleri...

Peki nasıl olmalı Türk milliyetçiliği? Bana sorarsanız bunun bir kalıbı yok derim açıkçası. Kalıbı olsa günümüz milliyetçiliğinden farkı kalmaz zaten. Kişilerin, kuruluşların, partilerin tekeline girer.

Benim gözümde Türk milliyetçiliği, Türk'üm demekten utanan bir milliyetçilik anlayışı haline getirilmelidir. Neden mi utanacak? Elbette milliyetçiliğimizi laf ve nutuk ebeliğinden kurtarıp icraat sahasına yöneltmek ve faşizmden, kafatasçı zihniyetten arındırmak için. Türk olmayan kardeşlerimizi gücendirmemek, onların milli varlıklarını, dillerini, kültürlerini ötekileştirmekten kaçındığımızı göstermek ve kabullenmek için. Onlara azınlık olmalarından kaynaklı ezilmişlik, ikinci plana itilmişlik hissini yaşatmamak için. Milliyetçiliği ideoloji olmaktan çıkarmak, siyasi ve partilerin tekelinden kurtarmak için. Hangi ırka, ideolojik görüşe mensup olursa olsun her bireyin vatanı, bayrağı, devleti sevdiğini ancak ötekileştirme zihniyeti yüzünden ayrılıkçılığın ortaya çıktığını fark edebilmek için. Kimsenin üstün, kimsenin aşağıda ve ikinci planda olmadığını anlatabilmek için.  Keza bilmekteyiz ki Peygamber Efendimizin de buyurduğu üzere Arap’ın Arap olmayana üstünlüğü ancak takva iledir. Ortada Müslüman olmak gibi, her şeyden önce insan olmak gibi bir payda var iken; bu bölünme, özden kopup kabuklaşma gayreti niyedir?

Sözüm vatanı, milleti, devleti kurtarma çabası içine girenleredir: Önce kendimizi bulalım ve kurtaralım. Sonra vatan, millet, devlet kendiliğinden kurtulacaktır. Bilelim ki sevmiyor sandıklarımız da bu vatanı seviyorlar.

 

Saygı ile...

( Milliyetçilik Anlayışımız Üzerine başlıklı yazı Silüet tarafından 24.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.