İlginç hikâye; BENİ Bağire…
Beni Bağire’ye Allah Teâlâ’dan üç dileğinin yerine
getirileceği bildirildi. Bu müjdeyi maalesef gönlü dünyayı Kâbe edinmiş olan hanımı
ile paylaşmış. Eşi sevinçle; öyleyse, demiş; dileklerden birini benim daha genç
ve güzel olmam için kullanalım lütfen. Daha genç ve güzel bir eşin olmasını, sana
hizmette kusursuz olmasını elbette sen de istersin, öyle değil mi? deyince;
Beni Bağire nefsine hoş gelen bu teklifi düşünmeden kabul
etmiş. İlk dileğini dilemiş. Hemen kabul görmüş, eşi genç ve güzel bir hatun
oluvermiş. Aradan birkaç gün geçmeden genç kadın eşini yaşlı, güçsüz bulup beğenmez
olmuş… Bir başka genç ve yakışıklı birisine gönlünü kaptırıvermiş. Bunun farkına
varan Beni Bağire, derhal ikinci dileğini devreye sokmuş, eşini eski haline
rücu ettirmiş.
Aklı genç ve güzel halinde, gönlü yeni sevgilide kalan kadın,
öteki yüzünü öne çıkarıp eşine isyanla, hakaretler yağdırmış, tehditler savurmuş…
Tehlikenin iyiden iyiye farkına varan zavallı Beni Bağire zamanı uzatmadan
üçüncü hakkını kullanarak karısının helakını istemiş… Eşi helak olup ahirete
giderken Beni Bağire hem eşinden hem ömrünce elde ettiği üç değerli dilekten
mahrum kalmış.
Bu hikâye; farzlarla yetinmeyip nafilelerle Allah Teâlâ’ya
yakın olmayı hedefleyen, velayet makamını elde edenlere güzel bir örnektir.
Hikâyedir, belki sahih, belki değildir… Ama güzel bir misaldir, uyarıdır. Dualarının
kabulüne garanti verilen velilerin, yetkilerini küçük amaçlarına yönelik
kullanmaları, Beni Bağire dualarına benzer… Hakkın rızasını bir yana koyup, halkın
kendilerine yönelmesini sağlamak için kerameti kevniyeye teveccüh ederler. Şöhret
talep etmek, mal mülk sevdasına düşmek, birkaç kadın alarak şehvete yönelmek, kâmiller
için olacak iş değildir.
Madem ki yetkili kılındın, müminlerin sefasına, kafirlerin cefasına
güzel ameller yapmalısın azizim.. Allah Teâlâ bunun için kullarını kendisine
çağırır, yakınlık ihsan eder. Efendimizden hiç mi ibret, örneklik edinilmez.
İnsan milletini her alanda kalkındırmak, cümle kalbi ve dünyevi
hastalıklarından, yoksulluktan kurtarmak için çalışmalı. Peygamberlerin hikâyeleri
neden anlatıldı bize, kuranda. Böyle fırsat, kudret ve kuvvet bir daha ele
geçer mi hiç?
Be hey kerameti kevniye ile iştigal etmiş, geçmiş ve gelecek
veli kardeşlerim… Ucuz işlerle ilgilenirken Allahtan ve resulünden, geçmiş
enbiyanın, evliyanın kâmillerinden, meleklerden utanmaz mısınız? Sizden sonra
gelecek imamı zamandan, müminlerden sıkılmaz mısınız? Dünya durdukça ruhlarınızın
tazyike alınmasından, eleştirilmekten korkmaz mısınız?
Keşke geçmişlerin hikayelerinden ibret alsalardı, öyleleri..
Nuh, Salih, Hut, Lut, İbrahim; şuayp, Musa; İsa
Aleyhisselamların vb. mücahadelerini örnekleselerdi, Efendimizden ibret
alsalardı.
Kamil evliyanın milletine, müminlerin cümlesine, insanlığa fayda
sağlayacak dua yapmaları, kerametlerin kat be kat fevkinde hizmettir. Ne yazık
ki evliyanın sıfatta kaldıklarından bazıları böyle işlere tevessül ederek, cevheri
yere çalmışlardır.
Amma zat evliyası öyle değildir. Cihana nadir gelirler. Her
devirde bir tanedirler. Mücahedeleri cihana büyük değişimler, izler bırakır.. Müceddit
olarak anılırlar. Onların görünüşte ufak bir efalleri bile büyük gelişmeleri
beraberinde getirir. Tariklere ebediyen silinemez iz bırakırlar. Alpaslan, Fatih
Sultan Mehmet ve Atatürk zamanlarında olduğu gibi… Maneviyatta öyle hizmet
verir, gökleri öylesine harekete geçirirler ki, dünya haritasını değiştirirler.
Kendilerinin kim olduğunu bilen olmaz.. Gizlendikçe gizlenirler, şöhretten
kaçınırlar, birkaç talebe yetiştirir, sade bir kabri istirahatgâh edinirler.
Emre’m Yunus’un dileğindeki gibi; ’’Bir garip öldü diyeler, soğuk suyla
yuyalar’’
Onların şöhretlerini öbür âleme gidince görürsün ey şöhret
düşkünü kardeşim… O zaman mahcubiyetin tarifsiz olur. Son pişmanlık fayda
vermez.. Şöhretten uzak dur… Vesselam.