Bir buçuk milyon öğrenciyi ve aynı sayıda aileyi ilgilendiren bir sınav bu ÖSS. Pazar gün sonuçlar açıklanacak ama öncesinden başladı tartışmalar.

Bu yıl ÖSYM bir değişiklik yaptı, taban puanlarda bir ayarlamaya gitti. Bakınız ÖSYM'nin açıklamasına, bir haber sitesinden:

"YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İzzet Özgenç, 165 ve 145 taban puanlarını almayı kolaylaştıran uygulama ile ön lisans tercihi yapabilmek için 145 sorudan 12 net, lisans tercihi yapabilmek için ise 180 sorudan 36 net çıkarmanın yeterli olduğunu söyledi."

Sevgili dostlar, burada birçok öğretmen var. Öğretmen olmayanlar da okumuş yazmış insanlar. Eğitim öğretimin ne olduğunu çok iyi bilirsiniz. Ben on yedi yıllık bir öğretmenim ve on beş yıldır ÖSS sistemi içinde faaliyet gösteren kurumlarda çalışıyorum. Ya ben öğretmen değilim ve eğitim öğretimi bilmiyorum ya da ÖSYM denen kurum bu işten hiç anlamıyor.

Yıllar önce 57 yaşındaki bir esnaf dostum oğluyla birlikte üniversite sınavına girmişti de hiç test kitabı yüzü açmadan sınava giren 57 yaşındaki adam oğlundan yüksek puan almıştı.

Eğitim sistemimizin çöküntüsüne bakınız. 145 sorudan 12 net bırakan bir yüksek okula girebilecek. 180 sorudan 36 net yapan da bir lisans programına yani dört yıllık bir üniversiteye gidebilecek. Dalga mı geçiyor bunlar bizimle? Bu kadar mı kötü eğitim sistemimiz. Bu kadar mı berbat durumda okullarımız. Biz bu netlerle üniversiteye giden gençlere mi teslim edeceğiz geleceğimizi?

Şimdi şunu diyeceksiniz: "Hocam, zaten bu netle hangi üniversiteye gidebilir ki bu çocuklar, gitse gitse özel üniversitelere giderler, paralarıyla okurlar!" Doğru, zaten bu uygulamadaki amaç da o. Özel üniversiteleri parası bol aklı kıt adamlarla doldurmak. Sonra mı? Sonrasında da dayısı ve parası olan onlar olduğu için bu adamları başımıza idareci, yönetici yapmak...

Bir başka boyutu daha var. Herkesi üniversiteli yapmak. Avrupa birliğine şirin görüneceğiz diye üniversiteli sayımızı artırmak. Sonra bir umutla okuyan ama iş bulamayan sonra da işsizler ordusunun bunalımlı neferleri olan insanları sokağa salacağız.

Bakın bir olay anlatayım. Yıllar önce bir gazetede okumuştum. Güneydoğu'da bir sağlık ocağına Unicef heyeti gelir, denetleme yapar. Bakarlar ki doktor bir yıl içinde sorumlu olduğu bölgede tüm aşıları, tüm sağlık taramalarını muntazaman yapmış. Tüm kayıtlar mükemmel şekilde tutulmuş. Şaşırırlar, bu iklim şartlarında, karda kıyamette mezra mezra dolaşıp aşıları yapan, sağlık kontrollerini ihmal etmeyen doktoru tebrik ederler ve giderler.

Bir müddet sonra heyetin verdiği raporla bakanlık bu doktoru ödüllendirmek için Ankara'ya çağırır. Tabi basın bu özverili doktoru merak etmektedir. Ödül töreninden sonra bir gazeteci mikrofonu uzatır doktora: "Efendim, kar kış demeden onca mezrayı, köyü nasıl dolaşıp aşıları yaptınız, zor olmadı mı?"

Doktorun cevabı eğitim sistemimizi de açıklar durumdadır: "Ne mezra mezra gezmesi? Bize her ay bakanlıktan yazı gelir, şu aşıyı yapın, şu sağlık taramasını yapın rapor halinde gönderin diye. İki metre kar var dışarda, mümkün mü dağ başındaki mezraya gidip aşı yapmam. Oturup sağlık ocağında deftere bir güzel işliyoruz aşıları yapıldı diye. Anlayacağınız bizim aşılar 'kalem aşısı'.

Eğitim sistemimiz kalem aşısıyla ilerliyor. Allah sonumuzu hayır etsin!

( Öss Ve Kalem Aşısı başlıklı yazı M. Kuvancı tarafından 10.07.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.