Makale / Eğitim Makaleleri

Eklenme Tarihi : 22.06.2009
Okunma Sayısı : 1941
Yorum Sayısı : 0
M.NİHAT MALKOÇ

En mukaddes değerlerin başında gelir vatan bizim için… “Vatan sevgisi imandandır” demiş bizim manevî rehberimiz olan Resulullah Efendimiz… Bu söz, vatana dair sevgimizi daha bir derinleştirmiştir. Vatan annemiz, babamız kadar kıymetlidir bizim için. Onun için veremeyeceğimiz hiçbir maddî ve manevî varlık yoktur. En değerli varlığımız bizi diri ve iri tutan canımızdır. Vatan deyince ölüm gelir aklımıza. Bunun için yıllarca ölmüşüz. Canımızı feda etmişiz vatan ve millet yolunda, üstelik hiç de tereddüt etmeden ve gocunmadan…

Türk milleti kahramanlığıyla ve vatan için ölümü göze alışıyla nam salmıştır dünyada. Çanakkale bunun en canlı örneğidir. Çanakkale sanki açık bir kahramanlık müzesidir. Buraya gidenler Türk’ün vatan sevgisini ve kahramanlığını anlamak için söze ihtiyaç duymazlar. Gördükleri, bu milletin yiğitliğini anlamak için onlara kâfi gelir. Çanakkale’de tepelere yazılan şu ifadeler bu toprakları gezenlere ihtarda bulunmaktadır, onların gözünü açmaktadır:

“Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver: Bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu’nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.”

Değerlerin en yücesi olarak görmüşüz milleti ve milliyeti... Birlik ve beraberliğimizin çimentosu olmuş asırlarca. Fıtrî olan vatan sevgisi bizde en yüce mertebeye ulaşmış, adeta taçlanmıştır. Vatanını seven, onu her türlü tehlikelerden korumak için canını siper eder. Bu necip millet bu cesareti ve örnek davranışı defalarca göstermiştir. Tabir caizse bu toprakların her bir karışı Müslüman Türk milletinin mübarek ve muazzez kanıyla sulanmıştır. “Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır” diyen şair Mithat Cemal’e davranışlarımızla ses vermişiz.

Tarihte ne çekmişsek vatansız ve milliyetsizlerden çekmişiz yıllar boyunca. Onlar çok kere bizden görünerek bizlere kuyu kazmışlardır. Çoğu Moskova’da zehirlemiştir dimağını. Onlar ki aldıkları zehirleri yurdumuzun genç ve dinamik evlatlarının bakir muhayyilesine zerk etmişlerdir. O zehrin panzehiri olmuş kalbimizde besleyip büyüttüğümüz vatan sevgisi... “Bu Vatan Kimin?” suali sorulunca dile gelmişiz Orhan Şaik Gökyay’ın şu mısralarında:

“Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıra dağlar gibi duranlarındır;
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir…”

Biz müslümanlar kadere imanı, müslümanlığın gereği olarak biliriz. Ölüm de kaderin tecellisidir itikatımızca. Büyük mutasavvıflardan biri olan Mevlâna Celâleddin-i Rûmî, ölümü “Şeb-i Arûs”(Düğün Gecesi) olarak nitelendiriyor. Rûh, Rabbine, gerçek mekânına kavuşunca huzura erer. İmanı kâmil insan ölümden asla korkmaz. Çünkü bizler ölümü yok oluş değil, ‘sonsuzluğa yolculuk’ olarak kabul ediyoruz. Ölüm bitiş değil, taze bir başlangıçtır bizce. Tasavvuf şâirlerimizden Yunus Emre bu hakikati şu veciz beytiyle dile getiriyor:

“Ölümden ne korkarsın / Korkma ebedî varsın”

Aslında ölümlü olan sadece tendir, ruhlar ölmez. Her şeye maddeci gözle baktığımız için ruhu bir kenara bırakarak teni ulvileştiriyoruz. Oysa Yunus’un dediği gibi:

“Ten fânidir, can ölmez, çün gitti geri gelmez;
Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.”

Allah yolunda canını feda eden Müslüman’a ‘şehid’ denir. Vatan, millet ve Allah için mücadele ederken öldürülenler şehittir bizim gözümüzde. Ölümlerin en makbulü ve mübareği şehadettir. İslam’da en büyük mertebedir şehitlik… Ahrette Peygamberlikten sonra en büyük makamdır şehitlik… Onların bütün günahları Allah tarafından affedilir. Böyle bilindiği ve de böyle kabul edildiği için bizim milletimiz bu makama erişmek için hayatı elinin tersiyle itmiştir. Milletimiz uzun yıllar boyunca iç ve dış düşmanlarla çarpışarak binlerce şehit vermiştir. Son yıllarda başımıza musallat olan terör belâsı yüzünden binlerce gencimizi toprağın kara bağrına gömdük; ne yazık ki taze fidanlarımızı toprağa gömmeye hâlâ devam ediyoruz. Yurdumuza ve huzurumuza kastedenler kin ve nefretlerini gece gündüz kusuyorlar.

İnsanın en değerli hazinesi şüphesiz ki ona hayat veren canıdır. Allah; vatan, millet ve iman uğrunda ölenleri mükâfatlandıracağını, onlara cenneti bahşedeceğini şu ayetlerde vaat ediyor: “Allah yolunda öldürülenler(şüheda) için “ölülerdir” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Lâkin siz sezmezsiniz.(El-Bakara S.154.Ayet)… “Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma! Hayır, onlar Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.”(Âl-i İmran S.169.Ayet)

Şehitlik çok mukaddes bir mertebedir Hakk’a inananlar için… Peygamberimiz bu hususta şöyle buyuruyor: “Allah yolunda(din ve vatan müdafaası gibi faziletler uğrunda) kanını akıtan, canını feda eden müminlerin makamı cennette en büyük makamdır ki, bunun sevabına hiçbir amel ve ibadet ile erişilemez. Bunların kul haklarından başka bütün günahları affolunur.”…”Allah yolunda şehit olanlar o anda cennetteki makamlarını gördükleri için her türlü acıları unuturlar. Ve onlar Rableri katında rızıklandırılırlar.”… “Şehit olanlar ahirette makamlarını gördükleri zaman, ne olaydı yüz defa şehit olup tekrar dirilsem ve tekrar şehit olsaydım, diyeceklerdir.”… “Şehitler yakınlarından yetmiş kişiye şefaat ederler.”

Yüce Türk Milleti tarihte nice destanlara imzasını attı. Ölenler şehit, kalanlar gazi oldu. Hiçbiri, ölümün soğuk kollarına atılırken tereddüt etmedi. Çünkü onlar Allah’ın şehitlere ettiği vaatleri çok iyi biliyorlardı. Ölerek ölümsüzlüğe kanatlandıklarının farkındaydılar. Şehitlik, fâni teni ebedî kılmanın yoludur. Yiğit askerlerimiz bu şuurla hareket ederek tenlerini ulvîleştirmişlerdir. Geçici olanı bâkiye tebdil etmişlerdir. Onun içindir ki Türk tarihi şanlı zaferlerle doludur. Türklerdeki ‘alperen’ ruhu onların cesaretini bilemiştir.

Ölüme atılmak yürek ister; hem de korlaşmış bir yürek!.. Kolay değil yârdan ve serden geçmek!... Bu millet tereddüt etmeden hem yârdan, hem de serden geçebilecek derecede fedakâr olduğu için yeri geldiğinde yedi düvele karşı gelebilmiştir. Teknolojik üstünlükleri fevkalâde olan düşmanı, imanlı göğsünü siper ederek püskürtmüşlerdir. Mehmetçiğin imanının büyüklüğünü ve cesaretini merhum şâir Fuat Azgur bakın nasıl ifade etmiştir:

“ Bu akşam yıldızlar sararmış gibi
Tepeler titreşir hava kış gibi
Bir dağın sırtında dağ varmış gibi
Omuzlamış bir Mehmet’i Mehmet’im”

Türkiye, devletiyle ve milletiyle bir bütündür. Bu topraklarda yaşayan, ülkemin ekmeğini yiyen, suyunu içen, bu vatana kin ve nefret beslemeyen herkes ırkı ne olursa olsun bu toprakların bir parçasıdır. Onlar bizim dostlarımız ve kardeşlerimizdir. Bizler kafatası milliyetçiliği güden dar zihniyetli, örümcek kafalı insanlar değiliz. Bizde hissiyattan önce hakikatler konuşur. Hakikat konuştuğu yerde de şahsî duygular susar, hakikate tabi olunur. Bu vatanı en çok seven kimseler en süslü laflar edenler değil, memleket için hizmet edenlerdir.

Bu topraklar serdengeçtilerle doludur. Vatan, din, namus ve bayrak deyince gönül teli ses verir. Vatan tehlikede olduğu zaman, yaşı ve cinsiyeti ne olursa olsun herkes gönüllü askerdir bizde. Böyle bir iman kalesi asla sarsılmaz. Tarihte sarsılmadı; bundan sonra da böyle olacaktır. Bakmayın barış zamanlarında gevşek göründüğümüze… Biz zor zamanda kenetlenmesini bilen ender milletlerin birincisiyiz. Onun için herkes rahat uyusun. Bu bayrak inmez; bu ocak sönmez. Türklerin birliğinin ve beraberliğinin çimentosudur zorluklar… Keşke normal zamanlarda da bu birliği sağlayabilsek… Allah, Müslüman Türk’ü korusun!...
( Şehitler Ölmez başlıklı yazı M.Nihat Malkoç tarafından 22.06.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.