M. NİHAT MALKOÇ
“Ne
kervan kaldı ne at, hepsi silinip gitti,
İyi insanlar iyi atlara binip gitti.”(Necip
Fazıl)
Nevzat Kösoğlu, Türk fikir ve siyaset hayatında
çok mühim bir simadır.
Türk fikir ve siyaset hayatında çok
mühim bir simadır Nevzat Kösoğlu. O, birbirinden kıymetli kitaplarıyla, yayın
hayatımızda ses getiren editörlük çalışmalarıyla, Türk-İslâm ülküsünü zihinlere
nakşeden etkili konferanslarıyla, dergi ve gazetelerde kaleme aldığı kıymetli
makaleleriyle Türk gençliğine yol göstermiş, idrakleri açmış ve ufkumuzu
aydınlatmıştır. 73 yıllık dünya hayatını bu hayırlı cemiyet hizmetlerine
hasretmiştir.
7 Ekim 1941’de Erzurum’un İspir ilçesinde dünyaya gelen
Nevzat Kösoğlu, liseyi Erzurum ve Karabük’te okumuştur. Biri İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi, diğeri yine İ.Ü. İktisat Fakültesi Gazetecilik
Enstitüsü olmak üzere iki üniversite bitirmiştir. Kösoğlu, 1964’te gazeteciliğe
başlamış, Babıali’de Sabah gazetesinin Ankara temsilciliğini yapmıştır. Bugün
itibariyle birçok önemli kitabı yayın hayatımıza kazandıran Ötüken Neşriyat`ı
kuranlar ve idare edenler arasında yer almıştır. 1970 yılında Milliyetçi
Hareket Partisi’nin Genel Sekreter Yardımcılığına seçilmiştir. 1977 genel seçimlerinde
de MHP’den Erzurum milletvekili olarak parlamentoya girmiştir. Bir süre de
avukatlık yapmıştır. Bu arada Söğüt dergisini çıkarmıştır. Türk Ocakları Eğitim
ve Kültür Vakfı Başkanlığı yapmıştır.
Nevzat Kösoğlu, mâziyle
istikbâl arasında sağlam köprüler kurmuştur.
O; Türk kültürüne, ilmine, irfanına ve edebiyatına yaptığı
katkılardan dolayı 2009 yılında TBMM Üstün Hizmet Ödülü’ne lâyık
görülmüştür. Bununla birlikte bir zamanlar başkanlığını da yaptığı Türk
Ocakları tarafından kendisine “Hamdullah
Suphi Tanrıöver Kültür Ödülü” takdim edilmiştir. Buna ilâve olarak 2012
yılında Uluslararası Türkçe Derneği (TÜRKÇEDER) tarafından “İsmail Gaspıralı Türk Dili Ödülü”ne
lâyık görülmüştür.
Mâziyle istikbal arasında sağlam köprüler kuran merhum Nevzat
Kösoğlu hukukçu, gazeteci, yayıncı ve yazardı. O, hiçbir zaman küçük siyasî
hesaplar peşinde koşmadı. Kıblesi seyyar olmadı. Daima yerli kültür
kaynaklarından beslendi. Batının kapılarında ulufe peşinde koşmadı. Protokolden
ve şatafattan özellikle kaçındı. Kibir ve enaniyetten uzak durdu.
Düşünce hayatımızda Ziya Gökalp, Mümtaz Turhan ve Erol
Güngör zincirinin son büyük halkası sayılan Nevzat Kösoğlu 12 Eylül Askerî
Darbesinin tosladığı talihsiz kişilerden biridir. Zira o, 12 Eylül 1980
İhtilali’nden sonra bir buçuk yıl hapishanede yatmıştır. O, böylelikle
siyasetin ceremesini de çekmiştir. En buhranlı dönemlerde elini değil, vücudunu
taşın altına koymuş, daima fikir üretmiş, milliyetçi çözüm yolları arayışı
içerisinde olmuştur.
Türk milliyetçiliğinin yüz aklarının başında gelen Nevzat
Kösoğlu’nu sıra dışı kılan ve ülküdaşlarının gözünde daha da büyüten
hadiselerden biri de, 12 Eylül sürecinde Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi’ndeki yargılamalarda
dik ve mağrur duruşuydu. Duruşmalarda daima “savunan adam” rolünde gördüğümüz merhum
Kösoğlu, birilerinin talimatıyla öfke ve nefret duygularıyla önyargılı
muhakemede bulunan mahkeme üyelerine adeta ders vermiştir. Lider kadroları
dağıtılan, yargılanan ve suçsuz yere mahkûm edilen milliyetçi kadroların bir
mensubu ve akıl hocası olarak, hâkimlere hiçbir zaman yalvarmamış, kendisini ve
bağlılarını acındırmamış, izzetini muhafaza etmiştir. Hiçbir zaman karamsarlık
batağına düşmemiştir. Onun “Konuşmalar” isimli eserinin “Mahkemede” bölümünde
bunları tafsilatıyla bulabiliriz.
O, kara zindanları
Yusufiye’ye döndüren milliyetçi ve mukaddesatçı bir dava adamıydı.
Kara zindanları Yusufiye’ye döndüren milliyetçi ve
mukaddesatçı camianın önde gelen isimlerinden biri olan ve daima sorumlu bir
aydın tavrıyla hareket eden Nevzat Kösoğlu, Türk-İslâm ülküsünün yılmaz bir
neferi olarak daima dik, diri ve iri durmuştur. Zor zamanlarda bile düşüncelerinden ve
ideallerinden bir milim bile sapma göstermemiştir.
Merhum Nevzat Kösoğlu, milliyetçi bir aydın olarak hep önde
yürümüştür. Daima aydın sorumluluğu içerisinde hareket etmiştir. Milletinin
değerleriyle değerlenmiştir. O, “Türk Dünyası Tarihi ve Türk Medeniyeti Üzerine
Düşünceler” adlı kitabında aydının konumu ve sorumluluklarına dair şunları
söylüyor: “Meyveli ağaç taşlanır; ama bu cehalet (başka bir kelime
kullanamıyorum) ağaca dönük, ağacı yaralıyor, varlığına kastediyorlar. Batı’da
yazılmış her cümleye, sorgusuz sualsiz, mal bulmuş Mağribî gibi sarılan ve
hemen millî varlığımıza saldırıya geçenlere halkımızın cevabı çok sadedir: Kanı
bozuklar, sütü bozuklar... Biz eli kalem tutanlar halkımızın ne dediğini çok
iyi anlıyoruz, yürekten de katılıyoruz; ama sorumluluklarımız var; anlatmak,
açıklamak, savunmak görevimiz var; başka türlü bu milletin aydını olamayız.
Aydın, milletinin kıblesine dönük okumuş insan demektir; bu kıbleyi yani
milletinin inandığı mukaddesleri savunmak görevi ona düşer.”
Nevzat Kösoğlu bir ömür, düşüncelerinden sapmayan bir dava
adamıydı. Tarafı belli olan bir insandı. O, Türk-İslâm ülküsünden yana taraftı.
Kendisini bildi bileli Türk-İslâm ülküsünün neferi oldu. Kösoğlu, Türklükle İslâmlığı etle tırnak gibi
düşündü. Ülkücü gençliğin donanımlı bir şekilde yetişmesinde emek sarf etti,
onların ağabeyi oldu.
Merhum Kösoğlu,
kalem ve kelâm namusunu her şeyin üstünde gördü.
Kösoğlu, kalem ve kelâm namusunu her şeyin üstünde gördü.
İğneyle kuyu kazarcasına sabırla, dikkatle ve özenle yazdı. Yazdıklarını somut
delillere dayandırdı. Çünkü kelâm ağızdan çıkınca, hele de yazıya geçince, nice
insanlara tesir eder. Bu yüzden hem söylediklerimize, hem de yazdıklarımıza çok
dikkat etmeliyiz. Doğruluğu test edilmeyen ve olgunlaşmayan fikirleri yazıya
dökmemeliyiz. Körpe idrakleri
zehirlememeliyiz.
Necip Fazıl’ın şiirinden ilham
alarak söylersek yükü ağır bir devdi Kösoğlu. Çünkü o, söylediklerini yaşamış,
yaşadıklarını söylemiştir. Bu yüzden de sözleri tesirli olmuştur.
Değerli düşünceleriyle idrakleri sulayan Nevzat Kösoğlu,
birbirinden kıymetli kitaplar kaleme almıştır. Bunlar arasında “Kitap Şuuru,
Konuşmalar, Türk Dünyası Tarihi ve Türk Medeniyeti Üzerine Düşünceler(4 cilt), Millî
Kültür ve Kimlik, Türk Kimliği ve Türk Dünyası, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu
ve Ziya Gökalp, Hukuka Bağlılık Açısından Eski Türkler’de İslâm’da ve
Osmanlı’da Devlet, Türk Milliyetçiliği ve Osmanlı, Türk Dünyasında Yeni Bir
Medeniyet Tasarımı, Türk Olmak ya da Olmamak, Küreselleşme ve Millî Hayat,
Geçmiş Zaman Peşinde Yahut Vaizin Söyledikleri, Milliyetçilikte Yeni Arayışlar-
Yahya Kemal Hayatı ve Düşünce Dünyası, Tarihe Konuşmalar, Küreselleşme ve Millî
Hayat” ilk akla gelenlerdir. Güçlü bir kaleme sahip olan Kösoğlu, öte yandan
dinî ve millî hayatımızda önemli bir yer teşkil eden şahsiyetlerle ilgili
kitaplar da kaleme almıştır. Bunlar arasında “Bediüzzaman Said Nursi, Galip
Erdem, Peyami Bey, Dündar Taşer, Arif Nihat Asya, Sabri Fehmi Ülgener, Şehit
Enver Paşa” gibi biyografik eserleri sayabiliriz. O aynı zamanda 14 ciltlik Büyük
Türk Klasiklerinin ve 32 ciltten oluşan, devasa bir kaynak olan “Türkiye
Dışındaki Türk Edebiyatları” isimli kitabın yayınlanmasına öncülük etmiştir.
Kültür Bakanlığınca yayımlanan bu çalışmada proje yöneticisi ve genel redaktör
olarak çalışmıştır.
Merhum Kösoğlu’nun yazdığı biyografik eserlere baktığımızda
bunlardan bir tanesi özellikle dikkat çeker. Bu, Bediüzzaman Said Nursi’nin
hayatını, davasını ve düşüncelerini anlattığı eseridir. Bu durum, Said
Nursî’nin Kürt olması ve milliyetçiliğe karşı olması hasebiyle bazı çevreler
tarafından yadırgansa da, o buna aldırmamıştır. Çünkü Said Nursî, Kürt kökenli
olsa da hiçbir zaman Kürtçülük yapmamıştır. Kendisini Kürtçülük yoluna çekmek
isteyenlere karşı çıkmıştır. Ömrünü, iman davası uğrunda, hapislerde geçirmiştir.
Kösoğlu’nun bu eseriyle milliyetçi camiadaki Said Nursî önyargıları bertaraf
edilmiştir.
Nevzat Kösoğlu
kendisini Türk-İslâm ülküsü dairesinde görüyordu.
Kösoğlu’nun dikkat çeken bir diğer önemli eseri de, bir
asırdan beri hep tartışılan, bazılarına göre hain, bazılarına göre de kahraman
olarak nitelendirilen Enver Paşa’nın fırtınalı hayat hikâyesini anlattığı
“Şehit Enver Paşa” adlı biyografik eseridir. O, bu kitabında bütün önyargıları
elinin tersiyle iterek, meseleye objektif ve bilimsel açıdan bakmayı
denemiştir. Neticede 42 yıllık kısa ömrü içerisinde, şartlar elvermese de, her
şeyi vatanın selâmeti için yapan, vatanı için ölüme seve seve koşan bir
kahraman portresi ortaya çıkmıştır.
Böylece yıllardır dillere pelesenk olan ezberleri bozmuştur. Yepyeni bir
Enver Paşa profili çizmiştir.
Nevzat Kösoğlu kendisini Türk-İslâm ülküsü dairesinde
görüyordu. O, ırk duvarlarıyla örülmemiş, sınırlan(dırıl)mamış bir Türk
milliyetçisiydi. Son zamanlarda moda
hâline gelen “ulusalcılık” onu tanımlamaktan uzaktı. Çünkü ulusalcılıkta dinî
ve millî değerler ya benimsenmemiş ya da erozyona uğramıştır. Bu, kuru ve yoz
bir tabirdir. Ona göre “Ulusalcılık sakat doğmuş, toplumsal tabanı olmayan bir
milliyetçilik iddiasıdır ve ölmüştür.”
Kösoğlu, kendi çıkardığı Söğüt dergisinde kaleme aldığı
“Fetih ve Zaman” yazısında İstanbul’un Fatih’ine şöyle seslenir: “Mekânın
cennet olsun Hünkârım, feth-i mübinden bu yana beş yüz on altı yıl oldu. Her
yeni gün dünya daralıyor; eloğlu, göklerden, şimdi zamanı gönlünce kesip
biçiyor. Görünürlerde yokuz henüz. Nice zamandır, yıllar uzun, öyle uzun
geliyor ki bize… Zaman fiilimizi aştı çoktandır; zamanı yapan biz değiliz
artık. Dışımıza taştı, zaman dışımızda akıyor ve köpürüp kabaran dalgaları
Hünkârım, uzaktan, itilmiş, yılgın seyretmek, sonsuzu kıran yabancı darbeler
altında ezilmek öyle zor, öyle zor ki… Âlem-i İslâm’ın zamanda fetretidir bu:
yıkık mabetlere döndü gönlümüz. Ama gökler aralansın, diyorum; İsrafil’in
borusu mu çaldı ne? Bunca kahrı toprak çekmez Sultanım; zamanı kul etmek
emelindeyiz… Yeşeren dualarımızı göklere çek ve Hünkârım, âli Osman’a selâm et
ki, şimdi bir başka güç ve bir ölümsüz ölçüyle, sonsuzu kuşatmak kavgasına
yolcuyuz.”
Nevzat Kösoğlu,
Horosan erenlerinin izinden ayrılmayan bir insandı.
Horosan erenlerinin kadim izinden ayrılmayan, Türklükten ve
İslâmlıktan beslenen Nevzat Kösoğlu,
manevî değerlerle bezenmiş münevver bir bakış açısına ve engin bir tarih
şuuruna sahipti. O, müstesna bir ilim, irfan, fikir, aksiyon, gönül ve dava
adamıydı. O, Türk-İslâm ülküsünü şiar edinmişti kendisine. Milliyetçiydi; ama
bu milliyetçilik ırka dayalı değildi. O, milliyetçilik anlayışını Meclis’teki
bir konuşmasında şöyle dile getiriyordu:
“Muhterem üyeler, bizim milliyetçilik anlayışımız, Anayasa’nın
dibacesinde yer alan milletin bütün fertlerini kaderde, kıvançta ve tasada
ortak, bölünmez bir bütün hâlinde, millî şuur ve ülküler etrafında toplayan ve
milletimizi dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi
olarak millî birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilir. Milliyetçiliğimiz
ayırıcı değil, bütünleştiricidir. Ayrılıkları reddeder. ‘Vatan bir, bayrak bir,
devlet bir ve kitap birdir’ diyen bir zihniyetin temsilcisiyiz. Ve inanıyor,
uğrunda mücadele ediyoruz ki, istikbaldeki büyük mutluluklarımız ve
heyecanlarımızla birlikte olacaktır.”
Hayata iman ve insan menzilinden bakan Nevzat Kösoğlu,
analiz ve sentez kabiliyetleri üst düzeyde olan ileri görüşlü bir insandı.
Memleketin toprak bütünlüğünden ve milletin hürriyetinden asla taviz vermeyen
bir anlayışa sahipti. Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da olmak üzere,
ülkemizdeki terör sorunu herkes gibi onu da derinden üzüyordu. Millî iradenin
odağı olan Meclis’e kadar gelen çapulcuların devlete meydan okuması onu çileden
çıkarıyordu. Kökü dışarda olan bu hain bölücülerle ilgili olarak
“Hazmedemiyoruz Efendim!” başlıklı yazısında şunları söylüyordu. “Meclise
alınan eşkıya uzantıları her gün devletin itibarını yerlerde sürüklüyorlar;
görmüyorsunuz. Her gün meydan okuyorlar; gülümsemekle yetiniyorsunuz. Bu
tutumların siyasî hedefleriniz açısından değeri nedir, bilmiyorum; ama devleti
şamar oğlanına çeviremezsiniz efendim; hesap sorun. Biz şehitlerin acısını da
sineye çekeriz; tarihimiz, kültürümüz bu acıların eseridir; ama devlet
eğilmesin! Hukuka bağlı ve saygılı bir yönetim, dünyanın hiçbir yerinde
kendisini böyle aşağılatmaz, aşağılatamaz. Bizim kültür geleneğimizde devlet
bütün mukaddesatımızın koruyucu yapısıdır, toplumsal değerlerimizin en
üstünüdür; kutsallığı da bu anlamdadır ve buradan gelir. Ona küfrettiremezsiniz
efendim! Türk'üyle, Kürt’üyle ruh bütünlüğümüz parçalanıyor efendim!”
Nevzat Kösoğlu,
meselelere millî ve manevî açıdan bakan bir aydındı.
Bugünkü dünya(özellikle üçüncü dünya ülkeleri) kapitalizmin
ve emperyalizmin cenderesinde nefes alma mücadelesi veriyor. Günümüzde Batı
dünyası ve ABD, zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip olduğu hâlde
geliş(tiril)memiş üçüncü dünya ülkelerini parmaklarında oynatıp sömürüyor.
Kösoğlu, bunun nedenini yine bir Meclis konuşmasında şöyle dile getiriyor:
“Sayın üyeler, gelişmekte olan ülkelerin yokluğunu çektiği asıl şey, ne
sermaye, ne yeraltı veya yerüstü zenginlikleridir. Gelişmekte olan ülkelerde
var olmayan yahut yeterince olmayan şey, yetişmiş, elit insan gücüdür. Büyük
iktisadî zenginliğine rağmen, meselâ bir Kuveyt’i eğer gelişmiş ülkeler içinde
göremiyorsak, bu yüzdendir.”
Kösoğlu’na göre gariban milletlerde huzur bırakmayan “Emperyalizmlerin metotları değişmiştir; ama
zihniyetleri hep aynı kalmıştır. Maskeler her zaman değişebilir; ama gerçek yüz
daima kuvvete tapan bencil zihniyettir. Emperyalizmlerle mücadele, ancak güçlü,
düşünce istiklaline ve millî hassasiyetlere sahip olmamızla mümkün
olabilecektir.”
Altı asır boyunca dünyaya huzur ve nizam getiren Osmanlı
Devleti, ne zamanki asrîleşmek kılıfıyla, şeklen Batılılaşmaya başladı, işte
çöküş emareleri de o zaman kendisini açıkça gösterdi. Bu da fert ve millet
olarak topyekûn kendinden kaçışı, güvensizliği ve geçmişin mirasını reddetme
diyebileceğimiz davranış bozukluğunu beraberinde getirdi. Tanzimat’la birlikte başlayan bu süreç
Osmanlı’yı çöküşe taşıdı. Meselelere millî ve manevî açıdan bakan ve hadiseleri
isabetli olarak tahlil eden Nevzat Kösoğlu bu konuda da doğru tespitlerde
bulunuyor: “İnancını kaybetmiş olan aydınlarımız, kendinden, mukaddeslerinden,
millî olan her şeyden kaçıyordu. Bu kaçış ona ruh istiklalini kaybettirdi. Yani
insanî ve millî şahsiyetini. Yeryüzünün bütün problemleri, korkuları,
ıstırapları, sıkıntıları, meşakkatleri karşısında onu ayakta tutan, onu cesur
ve atak kılan, onu meseleler karşısında mağlup edip, köleleştirmeyen, tarihî
misyonunu unutturmayan ruh gücünü çökertti; nizamı âlem peşinde olan dev
cüceleşti. Bu kaçışla Batıyla karşılaştı. O zamanlar Batı kapitalizmi,
mektepler, mürebbiyeler, mason locaları, Osmanlı Bankası ve Beyoğlu’nu zevk
panayırına çeviren şuh kadınlarıyla büyük taarruzundaydı kültürümüze karşı.
Aydınlarımız bu zevk ve şöhret âlemine çağırılırken, şairimizin ifadesiyle,
kendilerinden azıcık ihanet isteniyordu.”
Merhum Nevzat Kösoğlu, Kur’an-ı Kerim’i kendisine pusula
edinmişti.
Merhum Nevzat Kösoğlu, Kur’an-ı Kerim’i
kendisine pusula edinmiş, hayata onun penceresinden bakmış, mutlak anlamda inanmış(muttaki)
bir insandı. Allah’a ve onun Peygamberine teslimiyeti, ona daima kuvvet
vermiştir. O; sevgiyi, cesareti ve gerçek hürriyeti Allah’a kul olmakta bulmuş,
bunu şu ifadelerle dile getirmiştir: “İnanan, heyecanla bağlanan insan hürdür ve
sevgi doludur. Daha doğrusu, fıtratındaki sevgi gücü hayata yansımaya başlar ve
her şeyi kucaklar. Kültürü canlı ve kıvrak, insanları rahat ve anlayışlı kılan
temel bir faktör de budur. İnsan hürdür, çünkü imanla bütün korkularından
kurtulmuştur ve hayat karşısında son derece cesur ve ataktır. İman zayıfladıkça
sevgi kaybolur ve fıtratındaki korku, hayattan kendisine yansımaya, onu
kuşatmaya başlar; o zaman, insan âtıldır, korkaktır ve hayatın esiridir. Bütün
beşerî büyüklükler ruh gücünün bu tür doğuşları ile gerçekleşir.”
Kendi sıkıntılarını unutup Türk-İslâm dünyasının
meselelerini kendisine mesele edinen Kösoğlu’nun söyleyecek çok sözü vardı.
Söyleyeceklerini onlarca kitapta topladı. Söyleyeceklerini söyledi ve “Dön!” emrine uyarak dünya sürgününü
tamamladı. Dede Korkut’un dediği gibi “Gelimli
gidimli dünya / Son ucu ölümlü dünya” Doğmak gibi ölmek de haktır ve
Hakk’tandır. Bize düşen, ardımızda hayırla yâd edilecek bir isim bırakmaktır.
Birçok mütefekkirimiz ve idealist dava adamımız gibi,
Nevzat Kösoğlu’nun da kadr ü kıymeti yaşarken bilin(e)memiştir. Fakat onu
herkes anla(ya)masa da, davasıyla hemhâl olanlar çok iyi anlamıştır. Zaten
büyük adamları herkesin anlamasını beklemek ham hayaldir.
Kösoğlu, ilhamını
İslâm'dan alan kutlu bir neslin hamurkârı oldu.
İnancımız odur ki bütün insanlar bu dünyaya ilâhî imtihan
icabı gelirler. Herkes imtihanını olduktan sonra sahneden çekilir. Sonra kulluk
filmi ilâhî otorite tarafından seyredilerek puanlamaya tabi tutulur. Geçer not
alanlar cennetle nimetlendirilir. Ne mutlu geçer not alabilenlere. Öyle de
Nevzat Kösoğlu da her insan gibi bu dünya sahnesinde kulluk rolünü en iyi
şekilde oynadı. Son nefesle birlikte o da her fani gibi sahneden çekildi. Yapıp ettikleriyle dünyada hoş bir seda
bıraktı. Kutlu bir neslin hamurkârı oldu.
İyi bir siyasetçi ve özgün düşünceli bir yazar olan Nevzat
Kösoğlu, aynı ayda doğup aynı ayda ölen değerli bir şahsiyetti. O, 10 Ekim
2013’te Ankara’da ikamet etmekteyken aramızdan ayrılmıştır. Tarih
düşürmeleriyle tanınan İsmail Yakıt, Kösoğlu’nun ölümünden sonra ona da şu
tarihi düşürmüştür. “Türk fikir hayatının önemli kalemiydi/Dilerim mahşere
kadar bâki kalır yâdı/Rumî’den söyledi Yakut tarihini:“Hudâ, firdevsinde meskûn
eylesin Nevzâd’ı.” Kösoğlu, ülküsüyle ve eserleriyle daima yaşayacaktır. Allah
rahmet eylesin.
Kaynakça: Konuşmalar,
Nevzat Kösoğlu, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1987