İnsan olmak, insanca yaşayabilmek zor bu keşmekeş içindeki dünyada. Mutlu olduğunda sevinir, gülerek ispatlar sevindiğini, öfkelendiğinde bağırır, kırar döker, üzüldüğünde ağlar. Bunları ancak çevresindekiler görebilir şayet kişi tepkisini verebiliyorsa. Bazı insanlar vardır ki, duygularını tam olarak ifade edemezler, onlar için tek yol vardır, yüce Rabb’in de izniyle yazarak anlatabilmek. Bir çoğu açık açık bir kısmı da özellikle seçilmiş kelimelerin içine gizleyerek anlatır. İşte bu ikinci şık şiirdir. Şiir gizlenen duygulardır. Şiir hüzündür, şiir çekilen acıların patlama anıdır. Bazen sevimli görünse de, bazen mutlu görünse de her şiirin içinde acı vardır.

Geçen yılların, yazılanın verdiği birikimle anlatmaya çalışıyor içimdekileri anlatarak rahatlamaya çalışıyorum bu yarım asrı geçen hayatımın onda birlik bölümünde. Kolay mı sanılıyor bilemem, bir kadının bütün tehlikelere, bütün yasaklara rağmen apaçık anlatabilmesi. İmgelerin arkasına gizlenmiş nice sırlar, nice yaşanmışlıklar, nice gözlemler vardır. Şiir yazmak insanca yaşamak için başvurulan saygı duyulacak bir yoldur, belki başka yolu da vardır ama ben bu yola girdim, bu yolda yürümeyi sevdim.

Bir şiirin doğması, üstünde çalışılarak büyütülmeye çalışılması annenin çocuğunu doğurup büyütmeye çalışması gibidir. Şiirler şairlerin çocukları gibidir. Esen yelden bile sakınırlar. Bir anne düşünün, çocukları var, herbirinin ufak tefek belki de büyük sorunları var, bazen farkedebildiği bazen farketmediği. Anne görebilirse götürür doktora tedavi ettirir, bazen de doktor ayağına gelir tedavi etmeye çalışır. Hiç kimsenin bu çocuk çirkin, bu çocuk hasta yaşatma bunu öldür ve göm demeye hakkı yoktur.

N.Fazıl Kısakürek’e göre Şiir :

"Bizce şiir, mutlak hakikati arama işidir. Eşya ve hadiselerin, bütün mantık yasaklarına rağmen en mahrem, en mahcup, en nazik ve en hassas nahiyesini tutarak ve nispetlerini bularak mutlak hakikati arama işi..."

’Şiir nedir?’ suali çok eski ve pek çetin... Bu sual, insanoğluna Aristo’dan bugüne kadar duman kıvrımlarındaki muadelenin tesbiti kadar zor göründü.Bu yüzden gayet adi laflar ettiler. Aristo’dan Pol Valeri’ye kadar bütün poetik fikirciler, ya sahilsiz bir tecrit denizinde boyuna açıldılar; yahut aşağının bayağısı birtakım kaba tekerlemelere düştüler. Hepsi bu kadar... Ve şiirin ne olduğu, her büyük mefhum gibi meçhul kaldı. Bizce şiir, mutlak hakikatı arama işidir. Eşya ve hadiselerin, bütün mantık yasaklarına rağmen en mahrem, en mahcup, en nazik ve en hassas nahiyesini tutarak ve nisbetlerini bularak mutlak hakikatı arama işi... Nebatlaşmaya doğru giden cemaat, hayvanlaşmaya doğru giden nebat, insanoğluna giden hayvan, en sonra da, kendisini aşmaya doğru giden insanın, hulasa bütün alemin; akan su, uçan kuş ve düşünen insanla beraber, bilerek veya bilmeyerek cezbesine sürüklendiği mutlak hakikatı aramak yolunda, çocukça, cambazca ve kahramanca bir usul... Sırdaşlık ve laubalilikte en verimli ve en pervasız, kaba fayda ve kuru akılda da en boynu bükük ve en korkak cehd ve onun usulü...

Adem Armağan

Kaynak: http://sairturk.com/SonEklenenSiiriGoster.aspx?siirname=ŞAİRTÜRK++ŞAİRLER+++ŞİİRLER&sairname=Afet+Kirat&Siirid=4760&sayfa=metin

( Şiirin Önemi başlıklı yazı Adem Armağan tarafından 9.06.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.