1 Bana Vefa Demeyin

Makale / Eğitim Makaleleri

Eklenme Tarihi : 26.05.2009
Okunma Sayısı : 1322
Yorum Sayısı : 0
BANA 'VEFA' DEMEYİN

M.NİHAT MALKOÇ


Geçenlerde günlük bir gazetede okuduğum haber sinirlerimin tepeme çıkması için yetti, hatta arttı bile. Vefasız bir millet olduğumuzu biliyordum da bu kadarını da tahmin edemiyordum. Gazetedeki haberde aynen şunlar yazıyordu: "Türk şiirinin üstadı Necip Fazıl Kısakürek'in, vefatına kadar son 20 yılını geçirdiği ve en önemli şiirlerini yazdığı, Başbakanları, Bakanları ağırladığı Erenköy'deki köşkü yıkıldı. Ethem Efendi Caddesi üzerindeki iki katlı taş yapının sahibi, yerine apartman yapılması için geçtiğimiz günlerde köşkün yıkılmasına izin verdi. Üstadın hatıralarını barındıran köşkün bulunduğu yerde şimdi inşaat makinelerinin gürültüsü yükseliyor."(Yeni Şafak Gazetesi-16 Ağustos 2006 Çarşamba)

Mürekkep yalamış herkesin yakından tanıdığı ve yerli kültürle beslenen insanların sevdiği bir şair olan Necip Fazıl Kısakürek, yirminci yüzyılın ikinci yarısına damgasını vurmuş bir aydındır aynı zamanda. Onun billur kaynaklarından beslenmeyenler bu milleti anlayamazlar. Çünkü o, bu milleti en iyi şekilde anlamış ve anlatmış, kelimenin tam anlamıyla bir münevverdir. Münevverdir, çünkü çevresini aydınlatmıştır, hakikatleri saptırmamıştır. Sanatı Allah'ın şanını yayan vasıtaya dönüştürmüştür. O da tıpkı Akif gibi hayal ile alışverişi olmayan, gördüğünü söyleyen bir söz eridir.

Onun bize bıraktığı zengin şiir ve yazı külliyatı gelecek nesillerin başucu kitapları hükmündedir. Bu kitaplardan beslenen ruhların hıyanet içerisinde olması mümkün değildir. Çünkü bu eserlerden dini hissiyat, vatan sevgisi ve millet olma şuuru süzülmektedir. Bu gözelerden içenlerin manevi susuzluk hissetmesi mümkün değildir. Onu hakkıyla okuyan ve anlayanların yeni arayışlar içerisine girmeye ihtiyacı yoktur. Bu eserler gençlerimize kılavuz olacak düzeydedir. Kılavuzu Necip Fazıl olanın batıla sapması da mümkün değildir.

Türk milletine mal olmuş böyle büyük bir şairin ve mütefekkirin yirmi yıl boyunca yaşadığı bir evi yıkıp yerine apartmanlar diken bir anlayışı şiddetle kınıyorum. Bu ev bugün itibariyle bir şahsa ait olabilir. Öyle de olsa devlet veya millî kültürle ilgili vakıflar parasını ödeyip burayı kamulaştırarak müze haline getirebilirdi; isabetli olan da buydu.

Bir elin parmakları sayısınca olan gerçek aydınlarımızdan biri kabul edilen Necip Fazıl'ın hatırası böyle talan edilmemeliydi. Öncelikle ve özellikle onun gözesinden su içtiğini iddia edenler, bu yıkım gerçekleşmeden müdahale etmeliydi. Bu manevî mirasa milletçe sahip çıkmalıydık. Yine aynı gazetenin haberinde bu mühim köşkün yıkılmaması için Üstadın oğlunun çabaları anlatılıyor. Mehmet Kısakürek, yıkılan köşkün Necip Fazıl Müzesi olarak hizmet vermesi için çok çaba sarfettiğini belirterek şunları söylüyor:

"Üstad 1983'te o evde vefat etti. O yıllarda Turgut Özal iktidardaydı. Rahmetli Özal, defalarca o evde üstadı ziyaret etti. Özal'ın müsteşarı Hasan Celal Güzel ve Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek'ten, yıkılan köşkün kamulaştırılıp bir müze haline getirilmesini istedim. Bir sıkıntı olması halinde alternatif olarak da üstadın yine uzun yıllar oturduğu Arif Paşa Köşkü'nü gösterdim. Bu iki köşkten birinin müze veya kültür evi haline getirilmesi ve üstadın bizde mevcut olan bütün eşyaları, tarihî ve edebî arşivinin ve her biri birer kültür mirası olan eserlerinin müsveddeleri ve asıllarının bu kültür evinde kamuya mal edilmesi için çok çırpındım.

Üstada büyük yakınlık iddiası içinde olan bu insanlar taleplerime karşı ilgisiz kaldı. Hasan Celal Güzel son görüşme talebimi kabul etmediği zaman bana bir de mesaj gönderdi. İfadesi aynen şöyleydi: 'Üstad bizim gönlümüzdedir. Öyle mekâna filan ihtiyacı yoktur.' Namık Kemal Zeybek'ten de bir sonuç çıkmadı. O yıllarda Arif Paşa Köşkü yıkıldı. Güya yeniden restore edilerek arka tarafa uyduruk bir şekilde yapıldı. Yerine de gökdelen inşa edildi. Üstadın elimizde mevcut bütün tarihî ve edebî arşivi, eşyaları, hatıraları, eser müsveddeleri ve asılları ciddi bir mekâna muhtaç… Hepsi kültür mirasıdır. Benimle birlikte ölüp gitmemeli, kesin surette kamulaştırılmaları gerekir. Mekân konusunda son talebim de bir buçuk yıl önce Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'a olmuştur. İstanbul'da vakıflara ait herhangi bir mekânın kültür evi olarak kullanılması için kira mukabili üstadın varislerine veya Büyük Doğu Yayınları'na verilmesini talep ettik."

Batı'yı eleştirip dururuz, kültürlerini ve anlayışlarını yerin dibine batırırız. Fakat düşünüyorum da bu vahim hadise ve vefasızlık örneği herhangi bir Batı ülkesinde yaşanır mıydı? Kesinlikle hayır!... Çünkü onlar bu gibi değerlerini ve değerlilerini baş tacı ediyorlar. Necip Fazıl gibi insanlar bırakın Türkiye'yi, dünyada bile ender yetişiyor. Ben Üstad Necip Fazıl'ı ve onun maneviyatını, eserleri haricinde nerede hissedeceğim? Bu vahim aşamadan sonra tuğladan ve betondan yığma bir yapı yapıp şahsî eşyalarını ve eserlerini oraya toplasanız bu yapmacık olmaz mı? Manevî değeri tartışılmaz böyle bir köşkün göz göre göre yok edilmesini nasıl ve neyle açıklayabilirsiniz? Özel ve tüzel yetkililer, ne olur bana bundan sonra 'vefa' demeyin. Sakızlaşan sözde vefadan da, bozadan da nefret etmeye başladım.

( Bana Vefa Demeyin başlıklı yazı M.Nihat Malkoç tarafından 26.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.