Vatanımız tam bir cennet. Neye niyetleniyorsanız aynı zaman diliminde yapabilme şanzınız var.

Denizlerde yüzmek, tarihi veya doğal güzellikleri seyretmek, yüksek dağlara çıkıp avcılık yapmak veya kayak zevki, dağların zirvesine teleferik ile çıkarak bulutların arasından yine bulutların üstüne çıkma zevki ve daha neler.

Yaşadığım kent, Türkiye’nin tahıl anbarı Konya. Doğuya da gittim batıya da. Kuzeye de gittim güneye de. Yaşıma göre çok fazla yer gezdim diyemem ama bu vatan Rabbimizin bize bahşettiği Cennetin çok küçükte olsa bir parçası gibi geliyor bana.

Yok yok diyebilirim, elhamdülillah.

Eşimi ve çocuklarımı bu sezonda dinlenmeleri ve gezerek bir kültür sahibi olmaları için Antalya – Kemer – Çıralı’ya götürdüm. Sahile yakın bir pansiyonda kaldık. Manavgat, Alanya gibi Akdeniz’in sahillerindeki otellerde de kaldım. Yine Akdenize niyetlendik ve 4 gün 4 gece Çıralı’da vaktimizi geçirdik.

Gezimizin temel iki yeri Olimpos ve Yanartaş oldu. Aynı zamanda plajda biraz esmerleştik. Deniz, sabah namazından sonra çok güzel oluyor. Sahilde kimse yok, su berrak ve temiz, aynı zamanda ılık.

Tarihi bilgim yeterli olmadığından olsa gerek gezdiğim yerlerde bulunan haçlılardan kalma tapınakları ve kale kalıntılarını çok dikkate almadım.

Yanartaş ilgimi çekti. Milangazdan çıkıpta tutuşan alev gibi yanıyor. Bununla ilgili hikayeyi okudum komiğime gitti doğrusu. Bunun yanında Rabbimin kudreti aklıma geldi ve Allah’ıma şükredip dua ettim.

“Azabından, kahrından sana sığınırım Allah’ım”

Gezmiş olduğum yerler çok güzel. Zaten buraya gelir gelmez deniz ve yeşilliğin bir arada olması bana annemin memleketi Ordu’yu hatırlattı.

Bu güzellikler içerisindeki rezillikleri gördüğüm zaman ise çok üzüldüm.

Bir kere ahlak diye bir kavram sözkonusu değil. Eşimle beraber gezerken bize tuhaf tuhaf bakıyorlar ellerindeki biraları içerken. Su gibi kola gibi tüketiyorlar zıkkım olası şeyi. Gündüzü gecesi yok.

Sordum pansiyon sahibine “burada içki satılmayan bir yer bulabilir miyiz?” verdiği cevap belli “burası turizm bölgesi, satmazsan olmaz”.

Biz içkiyi değil bu vatanı satmışız da haberimiz yok.

Marketten su almaya gittiğimde bir genç market sahibinden şeker, şehriye ve şarap istedi. Üçüde “Ş” ile başladı ama sonu ne olur Allah bilir.

Kıble soruyorum oranın yerlilerine düşünüyor ve diyor ki “annem şu şekilde kılıyordu herhalde!”. Bakarmısınız şu rezalete, türk ve müslüman olduğunu söyleyen bu vatandaş şimdiden kıblenin yönünü unutmuş.

Bu insanların çocukları “kıble” dediğimiz zaman “o ne?” diyeceklerinden hiç kuşkum yok. Yok çünkü orada ezan yok.

Yanartaşa doğru giderken bir cami gördüm ve caminin yanında bir iki evden başka tek bir şey var o da mezarlık. Yani ezanı sadece ölüler dinliyor.

Sahil ise aynı rezaleti sergiliyor bizlere.

Kumun, çakıl taşlarının ve dalgaların ne suçu var ki insan oğlunun bu ahlaksızlığına seyirci kalıyor.

Çakıl taşları ayağımıza batıyordu, dalgalar yüzümüze vuruyordu, kum ise bizi yakıyordu güneşle beraber ve hepsi diyordu ki “buradan çekip gidin”. Ama biz anlamıyor dünya eğlencesine dalıp gidiyorduk.

Göz zinamız devam ediyordu, kalbimizin kararmasını hissetmeyerek. Artık alışmıştı orada insanlar birbirlerine bakmaya ve bizler de ortak olduk onların bu günahına.

Gavur kendine benzetmiş bizleri.

Olması gereken bunun tam tersi

Zamana bak, nedir bunun sebebi.

Yaşamadık Kur’an-ı açık ve belli.

( Üçüde Ş İle Başladı başlıklı yazı onur-alp-dem tarafından 21.09.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu