Meslek Liseleri daha
önceleri sanat okulları olarak biliniyordu. Yani sanat öğrenmek isteyen
öğrenciler bu okullara alınıp eğitim verilirdi. Daha sonra bu okulların kapsamı
genişletildi ve adları da değiştirildi. Bu meslek liseleri diye bilinen bu
okullar dünyanın birçok yerinde işlerliğini korumaktadır. Çünkü sanayiye
topluma ara elemanı yetiştirme ihtiyacı bütün toplumlarda vardır.
Meslek liselerinin genel amaçları, iş yerlerinin çeşitli alanlarda ihtiyaç
duyduğu ara elemanları yetiştirmek, bunun yanında bir üst yükseköğretim
kurumları için öğrencileri hazırlamaktır. Öğrenci yerleştirme sisteminde
yapılan değişikliklerle meslek liselerinin, mesleki alanlarda öğrenci yetiştirdikleri vurgulanmış
bu nedenle de üniversiteye yerleştirmede bazı kıstaslar konulmuştur.
Öğrencilerimizin bu durumla ilgili bilgi edinmesi ve üniversiteye hazırlıkta
kendine bu yönde bir yol çizmesi faydalarına olacaktı. Fakat günümüz
Türkiye’sinde meslek liseleri bugün belli oranda kuruluş amacına hizmet
etmesine rağmen liseleri asıl amacından sapmış durumdadır. Mesela, bugün meslek
liseleri işyerlerinin bütün çeşitliliğiyle bütün ihtiyacını karşılayabiliyor
mu? Yani bütün mesleklerin öğretildiği liseler var mı? Meslek liseleri en azından kendi alanları ile
ilgili olarak üniversiteye yerleştirilebiliyor mu? Meslek liselerine öğrenci
seçilirken hangi kıstaslar ön planda tutuluyor. Meslek lisesine seçilen
öğrencilerin branşlaşması sürecinde öğrencilerin istidat ve kabiliyetleri göz
önünde tutuluyor mu? Bu soruların cevabını günümüz toplumundan bakarak
cevaplandırabiliriz.
Meslek Liselerine yönelik velilerin,
öğrencilerin, öğretmenlerin ve en önemlisi MEB’in aldığı tavır diğer okullara
nazaran daha farklıdır. Bu okulların
asıl açılış amacı topluma, sisteme ve ekonomiye ara eleman yetiştirmek iken az
önceki yaklaşım tarzlarından dolayı bu okullar
“başka okullarda dikiş tutturamayanların” yeri haline gelmiştir. Ben
hatırlıyorum bu okullara öğrenciler önceden sınavla alınırdı. Bu sınava göre
öğrenciler yerleştirilirdi. Şimdi, bu sınav sistemi kaldırıldı yani seçme –
eleme yapılmaz oldu. Dolayısıyla her
türlü öğrenci bu okullarda barınmaya başladı. Dolayısıyla buradaki kalite
tamamen düştü. Doğal olarak amacından saptı.
Bugün çeşitli meslekler var ve
topluma hizmet veriyorlar. Bu meslek sahiplerinin bu mesleği edinirken
aldıkları eğitime baktığımızda devletin bir kefaletini göremiyoruz. Yani, bu
meslek sahipleri sanatlarını bilgi ve tecrübelerini ya bir akrabalarından ya da
çok iyi bir ustadan almışlardır. Bu işi öğrenirken yıllarını veren bu meslek
sahipleri kendi tecrübelerini de ekleyerek bu işin uzmanı olmuşlardır. Fakat
devletin kontrolündeki herhangi bir eğitim organından eğitim
almamışlardır. Dolayısıyla bu
sanatkârların bilgi ve tecrübelerinin bir standardı yoktur. Devletin de bu
ustalar hakkında tam bir bilgisi yoktur. Diğer bir sorun sanatı öğrendikleri
ustalar arasında da koordinasyon yoktur. Birbirlerinden tecrübe alış verişi
yoktur. Hatta birinin edindiği tecrübeyi bir diğeri yıllar sonra edinebilir.
Çünkü belli bir eğitim yok deneme yanılma yoluyla öğrenmektedirler. Halbuki bugün A’dan Z’ye bütün mesleklerin
hepsinin bir eğitim kurumu olmalı. Yani, bütün mesleklerin lisesi olmalı.
Çünkü, bir etkinlik topluma hizmet veriyorsa toplumun bir ihtiyacını
karşılıyorsa yani bir meslek çeşidi ise onun muhakkak devlet kontrolünde
öğretilmiş olması gerekir. Bu gelişmiş ülkelerde bu şekilde yapılıyor. Örneğin
bazı Avrupa ülkelerinde garsonluğun bile devam etmeleri gereken bir okul var. Gelişmekte olan ülkeler topluma hizmet veren
bu meslekleri kontrol altına alarak kendi sistemlerinin altındaki eğitim
süreçlerinden geçirmektedirler. Yani eğitim alan öğrencinin eğitim sürecini
takip etmektedir. Belki şu şekilde
düşünebilir. Bu eğitim sisteminin belli bir masrafı olacak ve bu masrafları kim
ödeyecek? Peki ben soruyorum: Bu ahbap çavuş modeliyle meslek öğrenen
kişilerinin hatalarını kim ödeyecek ya da ödüyor? Devletin kontrolünün dışında
öğretilen mesleklerin garantisi nedir? Topluma hizmet veren bir mesleğin
tekniklerinin devlet tarafından kontrol edilmesi gerekirdi. Yani bu meslekleri
yürüten kişiler MEB tarafından eğitim verilmiş ve “ehliyetli kimseler” olarak
nitelendirilmiş olması gerekirdi. Şimdi bu noktada şöyle denebilir: “ Ben bu
işi değerli bir ustamın yanında öğrendim ve diploması olan çoğu insandan daha
çok “işin uzmanı”yım.” Evet. Doğru olabilir yeteneklidir, ustası iyidir ya da
imkânları geniştir gerçekten çok iyi olabilir. Peki bu şekilde kaç kişi var? Ya
da bu “işin uzmanı” olmanın garantisi nedir?
Bugün toplumumuza baktığımızda “diplomalı işsiz”in olduğunu görürüz. Buna karşılık da birçok “diplomasız usta”nın da olduğunu görürüz. Bu bir çelişki değil mi? Bir tarafta eğitim almış ama istihdam bekleyen insanlar varken diğer tarafta diploması olmadığı halde istihdam süreci içerisinde yerini almış birçok kişinin olduğunu görürüz. Buradaki çelişkiyi nasıl düzeltmemiz gerekiyor? Sorunu biraz incelersek şu durum ortaya çıkıyor: İstihdam ihtiyacından fazla öğrenci mezun edilmiş dolayısıyla mezun öğrenciler “diplomalı işsiz” durumuna düşmüş. Diğer bir sorun ise zamanında istihdam ihtiyacı görülen mesleklerin bölümleri açılmamış. Dolayısıyla toplumun ihtiyacı eski sistem geleneksel metotlarla uzman olmuş kişiler tarafından karşılanmış. Üniversitedeki bölümler hangi kriterlere göre açılıyor? Yani bu bölümler açılırken neler göz önünde tutuluyor, neler belirleyici oluyor? Dahası bu bölümlerin kontenjanı neye göre belirleniyor? “Devlet mezun eder, gerisine karışmaz.” Mantığını ben sosyal devlet açısından pek ilkeli bulmuyorum. Sosyal devlet geleceğini düşündüğü “elinin altındaki bireyleri” de yani vatandaşını düşünmek zorundadır. Zaten toplumun geleceğini de bu bireyler belirliyor. Burada bireyin zararından çok sosyal devletin zararları daha büyüktür. Çünkü, birey bir şekilde kendi hayatını idame ettirir. Yani diploması ile aldığı eğitimle bir iş bulamazsa kendi piyasasının altında ucuza bir işte çalışır. Dolayısıyla gününü kurtarır. Ya da daha kötüsü yurtdışına gidip kendine göre bireysel çözümler bulabilir. Fakat, devlet öyle değildir. Devlette süreklilik esastır. Düzenli plan yapmadığı için çok gereksiz faturalar ödemek zorunda kalabilir.