AŞKIN MODASI GEÇMEZ

M.NİHAT MALKOÇ

İnsanoğlu geçmişten bugüne dek aşk üzerine neler söyledi neler… Aşk hiçbir zaman hayatın gündeminden düşmedi. Tabir caizse onunla yattık, onunla kalktık. Acılarla yaralanan yürekleri sevgi merhemiyle pansuman ettik. Kirlenen duygularımızı aşkın sevinç gözyaşlarıyla yuğduk. Sevginin enginliğinde derinleşip adeta filozof mertebesine yükseldik. Gün geldi acıları dondurduk, öfkeleri öldürmek için üzerine tuz bastık. İki gönül arasında seyri seferler gerçekleştirdik. Aşkı talan edenlerin önünde sert ve aşılmaz bir duvar olduk.

Aşka yatırım yaptıkça o da bize karşılık verdiğinin bir nişanesi olarak tebessüm eyledi. Solan yüzümüz can buldu. Aşk, mantığın çelikten kapılarını hissiyatın pamuk balyozlarıyla kırdı. Bilinmeli ki her şeyi göze almak anlamına da gelen aşk, aklın zincirlerini kırarak duygularımızı öne çıkarır. Onu tarif etmek ne gereklidir, ne de mümkündür. Değerli şair ve yazar dostlarımızdan Ömer Öner aşkın tanımı konusunda şu manzum cevabı veriyor bizlere:

“Aşk, tarifle bilinmez, sen yaşarsan bilirsin
Kalbindeki sevgiyle, çok taşarsan bilirsin
İçindeki benini, bir aşarsan bilirsin
Aşkı bir tarif etsem, bana bin kalem yetmez
Vermek için cevabı, sana bin âlem yetmez.”

Aşkını apartman duvarlarına, köprülerin korkuluklarına, şehrin görünen muhtelif yerlerine yazanlara şaşarım, şaşmakla da kalmaz onları bir de kınarım. Ağaçların iri gövdelerine kalp işaretleri kazıyıp içinden bir de ok geçirmek midir sevginin yüce belirtisi? Oysa kalplerin kilidini açacak anahtarı bulmak için senelerce aramak, bulamayınca yine de ümidini muhafaza etmektir aşkın katıksızı. Ne yazık ki günümüzde sadece sebze ve meyveler değil, aşklar da hormonlarla kısa zamanda, doğal sürecini tamamlamadan büyütülüyor. Fakat bu suni büyümeye kananların sevinçleri ne yazık ki kursaklarında kalıyor. Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Yusuf ile Züleyhâ, Ferhat ile Şirin aşklarının sembolleşmesi ve sevenlerin gönlünde emsal teşkil etmesi bu büyük sevgilerin doğal sürecini tamamlamış olmasındandır.

Aşk yüreğe düşünce şebnemler girer aşığın deli kanına. Sevda yağmurları bir kez yüreğe yağmaya görsün, gönül bahçelerinde kuruyan aşk çiçekleri başlarını kaldırarak ölmediklerini cümle âleme haykırırlar. Sevgi çiçeklerinin yaprakları gürleşir, renkleri parlaklaşır. Öte yandan aşkı yürekte değil, bilekte yaşayanlar bu duyguya ne kadar da ihanet ediyorlar. Oysa aşkın hâkimiyetinde bilekler köle olmayı en büyük özgürlük sayarlar kendilerine. Oldum olası aşkı için ölenlere ve öldürenlere şaşarım. Aşk yaşamak ve yaşatmak içinse aşk için ölmek ve öldürmek de neyin nesi? Neden sevgiye de şiddet bulaştırır olduk?

Bazıları aşkın melalini hazzından muteber sayarlar. O melal onları olgunlaştırırmış hesapta. Şairin dediği gibi “Melâli anlamayan nesle aşına değiliz” biz… Lakin durup dururken hazları elimizin tersiyle itip suni bir melal havası yaratmak da akıl kârı değildir kanımca. Kendi doğallığında, kendiliğinden gelen melal başımızın üstünde yer bulur. İçimizde kümelenen esrik duygular ruhumuzu tenden koparıp sürgünlere mahkûm eyledikçe yalnızlaşır ten… Dalından koparılmış solgun bir güle döner sevda… Maveradan kopup gelen beyaz atlılar gönlü peşine salıp hangi uzak diyarlara götürürler gurbet diyerek?...

Zaman aşktan yanadır elbet. Sular yerçekimine boyun eğer, aşklarsa yürek çekimine. Yusuflar Züleyhaları, Mecnunlar Leylaları yürek mezarlıklarına gömse de aşkın ruhuna fatiha okumak kimsenin aklına gelmez. Aşk ölse de dirilmek için ölür. “Her dem yeniden doğarız/ bizden kim usanası” diyen şairin yüreğindeki aşk ateşi sönmedikçe, aşk ve muhabbetin uzun gölgesini hançerleyenler, ancak yere düşen kendi gölgelerini hançerlemiş olurlar. Aşkta Yusuf olmak ve Yusuf kalmak alevleri avuçlamaktan, hatta göğsünde taşımaktan farksızdır.

Aşk hiçbir zaman modası geçmeyen ve soluk aldıkça tazelenen ölümsüzlük iksiridir. Aşkı gönüle değil, belleğe sığdırmaya çalışanlar, onu anlamaktan uzak idrak fakirleridir.
( Aşkın Modası Geçmez başlıklı yazı M.Nihat Malkoç tarafından 3.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.