Hiç mi hiç, içmişliğim şiiri belki de
endamlı bir vazgeçiş iken sefil yüreğin nüktesi.
Israrla söküyorum dikişlerini dünün
Bazen bir sarkıt
Bazen dolunay
İhtiva ettiğim o parıltı
Aşkta kıyama durduğum kadar
Kıyılır hem de nasıl kıyılır
İçi şiirin
Deminde öfkenin
Pekişen hasretin
Ve sınandığı kadar
Şairin dirayetinin…
Nüfuzlu bir haykırıştır kalemin başkaldırdığı
Nazenin bir ruh bazen üstüne üstüne
gelen
Güruh.
Meylettiğin na’şın
Mahal verense güne
Dün mizaçlı göğün
Yükseldiği kadar da yüreğin
Ah, o çözülmeyen
Kördüğümü.
Muhtevası sanrılardan ırak
Mühimmatı
İmgelerden ibaret
Sağdıcı kalbin
Karaborsaya düşmüş ucuz aşkların
Akıbeti…
Bana ne bana ne?
Nefsine tapınmışken cihan
Benden bana uzanan o yolun
Tabiri caizse
Fıtratıma sığmayan duyguların…
Nasıl ki rol kestiği aşikar
Uzamında gölgelerin
Bir kavruk sızı
Bir kanamalı gün daha
Mahal verirken şairin ruhunda açan
Sözcüklerle örülü saçlarından
Yetmezmiş gibi gözlerinden
Işık saçan
Nur yüzlü bir vaveyla…
Ket vurulası dem.
Kat izinde derlenen
Gıyabında şiirin
En elzem
İlhamın derdestliğinde
Acının bağlanan basiretinde
Açmakla mükellef mademki şair o kara
kutuyu
Ya, infilak etmezden öncesi
Kandığı kadar tatlı diline evrenin.
Tevazu yüklü bir coğrafya
Şair ve şehir adeta kor yüklü bir
yarım ada.
Yürekse ana kıtası
Yâdında ömrün
Bir köşede kıstırılası
Çok mu elzem hani?
Yalnızlığın kesilen faturasında
Dile gelir iken kalem
Dilimlenirken matem
Dilemması ömrün
Haznesinde göğün
Çaputlar bağlı o kuru ağacın
gövdesinden
Firar eden çiçeklerin kuşların
Reçinesinde saklı iken kıyam
Kıymet bilmese ne ki ne cihan?
Ah, nazenin yüreğim
Defalarca kıtladığımsa geri
dönmediğim
O ölümüne ettiğim yemin
Yedieminde unutulmuşluğum ne ki?
Sekizine ulaşamadığım şehri
İstanbul’un
Cenk ettiğim Yeditepe’si.
Namert rüzgâr
Saklı dirayette vuku bulduğu kadar
Kanamalı imgelerin yüz bulmadığı
Oysaki yüz görümü bellemişken şair
şiiri.