1
KAZIM ÖZTÜRK
ÖZTÜRKÇE
kazimozturk@yenikonya.com.tr
kazim_ozturk2016@mynet.com
semazen.net
EŞREF-İ MAHLUKAT ÖZELLİĞİMİZİ KAYBETMEDEN…
“Andolsun biz
Âdemoğluna şan, şeref ve nimetler verdik; onları karada ve denizde taşıdık,
kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan
üstün kıldık.” (İsra/ 70)
Bunlar genel
fıtrî özelliklerimizden ve kutsal ilkeler, elçiler bunların ıslahı,
iyileştirilmesi için var. İyilik bir iddia değil bir davranıştır; mesele onu
doğallaştırmaktır. Bu da evvelâ birey olmaktan geçer.
"Tevrat'la
yükümlü kılındıkları halde, bu yükümlülüğü yerine getirmeyenler, sırtlarına
kitap yüklenmiş eşekler gibidir..." (Cum'a/ 5)
Rabbimiz diyor ki; "Eğer
benim emir ve direktiflerime uymazsanız, ne kadar çok kitap yazsanız, ne kadar
çok konferans verseniz, ne kadar şiiriniz olsa, ağzınız ne kadar da çok güzel
laf etse... sırtına kitap yüklenmiş eşekten farkınız olmaz".
Bunu hayatın her alanına
uygulayabiliriz. Bu hatırlatma, sadece Tevrat yükümlülerine has değil. İlahi
kitaplara sahip olup da gereğini yapmayan, kutsal kitapların içindekileri
hayatına uygulamayan herkesi içine alır.
Kur'an'da; "Niçin
yapmadığınızı söylersiniz?" uyarısı vardır. İman, amel-i salihle birlikte
zikredilir. Amel olmayan imanın yararı olmayacağı belirtilir. Şu ifade bunu en
güzel şekilde açıklamaktadır:
"Allah, sizin suretlerinize
değil, siretlerinize (Gidişatınıza, hal ve hareketlerinize) bakar".
İbadetler; davranışlarımızı
düzeltmek, yanlışlarımıza çeki düzen vermek, güzel ahlak sahibi olmak içindir.
Sevgili peygamberimiz:
"Ben, güzel ahlakı
tamamlamak için gönderildim" buyurur. Kur'an Peygamberimizi;
"Muhakkak sen, en güzel ahlak üzeresin" diyerek övmektedir.
Demek oluyor ki; çok kitaba
sahip olmak, çok mala malik olmak, en yüksek makamlarda bulunmak... övünç
vesilesi değildir ve olmamalıdır. "El ne der" değil, "Allah ne
der", "ele güne karşı" sözü yerine, "Allah'ın rızasına
yönelik" iş yapmak önemlidir.
Sosyal medyada; "tanınmış
kişi" yazmanın hiç bir geçerliliği yoktur. Eğer, gönüllere girebiliyorsak,
dilara olabiliyorsak, tüm insanları; "Allah'ın yarattığı değerli bir
varlık" olarak görebiliyorsak işte o zaman eşref-i mahlukat vasfını
muhafaza etmiş oluruz.
Yunus der ki;
“Elif okuduk ötürü,
Pazar
eyledik götürür
Yaratılanı
hoş gördük,
Yaratandan
ötürü”
Sevgiyi içine yerleştiren insan; ailesine, yakın çevreye ve her tarafa bunu yayar. Dolayısıyla bu insanda; hoşgörü, sabır, güler yüz, samimiyet ve empati duyguları gelişir.
Kainat, sevgiyle
cennet olur. Sevgi; insanın gönlünü, evini, çevresini, işini, aşını, bakışını
gülistan yapar.
Seven sevilir.
Sayan sayılır. Allah bunun için; “Sizin duanız olmasa Allah size ne diye değer
versin” derken bu anlatılır. Tasavvuf dilinde buna; “MAKAM-I MAHMUD” adı
verilir.
“sevdim”,
“seviyorum” demek kolay, ama sevilmek, sevgiye layık olmak zordur. Güzel
konuşan, güzel iş yapan, herkesle ilgileneni herkes sever.
“Sevgide temizlik
şarttır” desem ne dersiniz? Gerçekten, temizlik olmadan sevgi olmaz. İç alemi
kötülüklerle dolu, fitne fücur olan kimse temiz değildir. O yüzden; “Önce can, sonra canan” sözü bunu anlatmak
için yerinde bir sözdür. İçi dışı bir olmayan, insanları sevemez. Bırakın
insanları; tabiatı, çevreyi, hayvanları ve dolayısıyla ALLAH’ı sevmez.
Sevgi;
ilahî sevgi, insanî sevgi, erotik sevgi diye farklı gruplara ayrılabilir.
İnsanın olgun özelliklere, güçsüz ve zayıf insanlara, hayvanlara olan sevgisi
bu alt grupları oluşturur. (SEVGİ DEMETLERİ/Kazım Öztürk)