Bir Bedende İki İnsan
Başka dillerde var mıdır, bilmem ama
Türkçe de kişi kendini anlatırken, “benim, bir it yüzüm bir de insan yüzüm var”
der? Ya da birini anlatırken, “O’nun,
bir yüzü it, bir yüzü insan” denir.
Bu, masum ‘deyim’ dilimize nasıl, ne
zaman girmiştir bilinmemekle beraber en yalın ifade ile bir bedende en az iki
insan olduğunu, birinin kötü, diğerinin de iyi olduğunu anlatır.
Bu ikiliği Mevlana ( Fars şair 1207 Afganistan- 1273 Konya): “İnsanı öğrendim./ Sonra insanların içinde
iyiler ve kötüler olduğunu.../ Sonra da her insanın içinde, iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.”
Diyerek dizelerle anlatır.
Yunus Emre (Türkiye, Sivrihisar 13.yy. Tasavvuf şairi) ise “Beni bende demen, bende değilim / Bir ben
vardır bende, benden içeri.” Dizeleriyle Mevlana’yı doğrulamış, Hacı Bektaş Veli (İran, 1209 Nişabur,
1271 Nevşehir, Hacıbektaş) de “Bilmek istersen seni/ can içre ‘içinde’ ara
canı./ Geç canından bul anı ‘onu’/ Sen seni bil, sen seni.” Diyerek katılır bu koroya…
Bu yüce gönüllü insanları nasıl
okumalı…
Yaşar
Kemal (Türk, roman, öykü, yazar 1923/ 2015) “Her ağacın kurdu kendinden
olur” der.
Gerçekten her canlı, (Ağaçlar,
meyveler, hayvanlar ve insanlar)
biyolojik olarak içeriden çürüyerek, farklı zaman aralığı içinde değişir,
dönüşür ve ölür.
İnsanlar da diğer canlılar gibi
biyolojik olarak doğar, beslenir, büyür, ürer ve ölür. Yani, var oluşunda
hayvanların özelliğini taşır. İnsanın ilk aklı (biyolojik akıl) da hayvanidir.
İçgüdüler ve dürtülerle sınırlıdır.
Hemen bütün filozoflar İnsanın
biyolojik olarak, omurgalı hayvan olduğu konusunda hemfikirdir.
İnsan suretinde yaratılan biz
insanlar eğer, hayvani özelliklerimizi, yani içgüdü ve dürtülerimiz
denetleyemezsek, hayvandan farkımız kalmaz. (Buradan, hayvanları aşağıladığım
zannedilmesin. Hayvanların yaratılışından söz ediyorum.)
Aşağıdaki iki dörtlüğümle düşüncem anlaşılır umarım.
“Kimi
siyah kimi ak bakmayın siz rengine/ İki ayak mahlûkat, insan demiş kendine
Bir türlü varamamış hayvanların
dengine/ Utancın içindeyim utanmaktan yoruldum.
*******
Hiçbir hayvan yapar mı erkek erkeğe cima/ Yaşarız bu utancı ne yalan ne
de ima
İnsan olmanın yolu, dik yokuştur daima/ Utancın içindeyim, utanmaktan yoruldum.”
İçgüdüler ve dürtülerimiz bizimle
doğar bizimle yaşar. Bu dürtüler bizim içimizde birincil ve kötü insandır.
Ömrümüz bu kötü yol arkadaşımızla sürekli mücadele ederek geçer. Bu mücadele,
bir bakıma insan olabilme mücadelesidir. Bu mücadelede toplumsal değerler, akıl
ve vicdan rehberimiz, toplumsal ilişkilerimizin güzelliği ve yaygınlığı ise
bizim gücümüzdür.
“İnsan önce yalnızlaşır, sonra
yozlaşır.”
Freud (Avusturya, Yahudi kökenli Nörolog) “ Bilinçaltını
‘İçgüdülerimizin alanı’ id sözcüğü ile ifede ederken, bilinici ‘aklın
alanı’ Ego, Süper ego sözcükleriyle
ifade etmiştir. Freud’a göre;
Bilinçaltını (İd), bilinç (ego)
denetler, kişinin yanlışa yönelmesini
engeller. Ancak bundan sora insan,
bilinçli (Süper ego) ve doğru davranışlar sergileyebilir. Freud, “aklın alanı
buz dağının (aysberg) görünen alanı kadardır” der
“İnsan, biyolojik olarak omurgalı bir hayvandır”
söylemine katılıyorum. Ne var ki; düşünen, sorgulayan, yargılayan, somuttan
soyuta çıkarsama yapabilen, o sebepten; yeniden ürettiği ve yapıp, yarattığı
için İnsandır.
“Bir
damla sudan insan suretinde doğmanız doğanın mucizesi ise, İnsan olabilmeniz de
sizin mucizeniz olacaktır” diyerek
konuya dönelim.
/Miguel de Cervantes Saavedra/
bilinen adıyla Cervantes, (İspanya,
şair, yazar 1547- 1516) yazımın başından beri anlattığım “Bir beden de iki
insan” konusunu, İspanya’da ilk defa ‘Don Quijote’ Donkişot romanında
anlatmıştır.
Cervantes’in bir kadın yüzünden
düelloda rakibini ağır yaraladığını, bu olay nedeniyle gıyabında
yargılandığını, mahkeme tarafından sağ elinin kesilmesi ve on yıl sürgün
cezasına çarptırıldığını, ondan sebep, İspanyadan İtalya’ya kaçtığını; 1571 de
İspanya ordusunda haçlı seferlerine katıldığını, sol elini savaşta
kaybettiğini, daha sora esir düşüp Cezayir’e götürüldüğünü, oradan da esir işçi
olarak İstanbul’da Kılıç Ali Paşa Camisi’nin yapımında çalıştığını, sonuçta beş
yıl Türklerle yaşadığını, hakkında yazılanlardan biliyoruz.
Cezayir ve İstanbul’da geçirdiği bu
beş yılda, kendisinden yaklaşık Üç yüz yıl önce yaşamış, Mevlana, Yunus Emre,
Hacı Bektaş Veli gibi gönül insanı ozanlarımızı okumuş, tanımış mıdır?
Donkişot’u yazarken onlardan etkilenmiş midir, bilmiyoruz?
Onların, dizelerle anlattığı iyi-
kötü sarmalındaki ikiliği, Cervantes, kahraman- korkak sarmalında düz yazı
olarak yazmış, daha sonra bu yazı türüne
“roman” denmiştir.
Bu bakımdan Donkişot, Avrupa’da ilk
roman, Cervantes de ilk roman yazarıdır, diyebiliriz.
Cervantes, Donkişot romanında
İspanya’da ve Avrupa’da o dönemin şövalyeleriyle, şövalyelerin şahsında tüm
yönetici sınıfla, alay edip eleştirir. Şövalyelerin, şişirilmiş kahramanlar
olduğunu; aslında şövalye unvanı ve gösterişli giysilerin altında korkularıyla,
zaaflarıyla sıradan insanlardan hiçte farklı olmadıklarını, büyük olasılıkla,
katıldığı savaşlarda görüp, gözlemleyerek, belki de yaşayarak öğrenmiştir.
Cervantes Donkişot romanıyla, (sözde)
asillere 1605’ de şiddetli bir tokat atmıştır diyerek, konuya dönelim.
Okuyanlar bilir. Romanda iki karakter
ön plandadır. Don Kişot (Don Quijote) ve” Sanşo Panza (Sancho Panza). Roman, bu iki
karakterin maceraları olarak sunulur. Sıradan okur, genellikle Don Kişot’u
aklını denetleyemeyen bir şovalye, Sanşo Panza’yı kurnaz, sağduyu sahibi uşak
olarak benimser. Romanda bu ikisi yol boyunca yan yanadır. Don Kişot, kavgaya atını sürerken, Sanşo Panza eşeği ile
çok gerilerde kalır, ancak Don Kişot’a ulaştığında, kavga bitmiştir. Sanşo Panza ortalığı
toparlar, Don Kişot’un yaralarını sarar, yatıştırır vs.
Don Kişot, yazıldığından günümüze Dört yüz
yıl geçmiş dünya klasikleri arasında özgün yerini korumakta ve en çok okunan
kitaplardandır. Nedenini hiç düşündünüz mü?
Şimdi hangi tarihte gördüğümü hatırlamasam
da karikatür aynı canlılıkta hafızamda durur. Karikatürü bulabilsem bu
yazıya kapak yapardım.
Karikatürde bir Tır sürücüsü, bir taksi
şoförü arabaların camından yüksek sesle ağız dalaşı yapıyorlar. Tır sürücüsü
taksinin önüne kırıyor elinde levye ile iniyor. O kocaman Tır’dan ufak tefek
bir sürücü. Taksiden inen iri yarı bir şoför. Tır sürücüsü ezile büzüle Tır’a
atladığı gibi gaza basıyor.
Bu karikatürü
nasıl okumalıyız… Aracının büyüklüğü Tır Sürücüsünün içindeki Don Kişot’u
harekete geçirmiş ama iri yarı taksi şoförünü görünce, Sanşo Panza, araya girip
sürücünün yaralanan gururunu da alarak Tır’a bindirmiştir.
Her insan, benzer olaylar karşısında
genellikle Don Kişot’tur. sıkıyı görünce de Sanşo Panza olur.
Cervantes, Don Kişot romanıyla insanları,
en derin, en gizli, en hassas yerinden yakalamıştır.
Bana göre, Don Kişot romanının çok
okunmasının sebebi budur, diyerek yazımı sonlandırıyorum.
--------------------------------------------------- Tahir EKER 5.10. 2020
(
Bir Bedende İki İnsan başlıklı yazı
yolcu9901 tarafından
5.10.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.