Bir avuntunun zerresi belki de terk
ediliş
Dik bir yokuşun başındaki Ayrılık
Çeşmesi
Elbet fiyasko ne de olsa metronun
satır aralığı
Durağını unutan da o rota
Ve işte başlıyor yolculuk
Sonsuzluğun seyrinde eciş bücüş bir
dip not
Kodaman seyircilerin ayıkladığı bir
sahne belki de
Huzurunda karanlığın
Sefasını süren her karede saklı
yalancı bir tebessüm.
Tereddütsüz de sevmiyorum artık
Korktuğum kadar sevilmeyi
dillendiremem
Ne gövdemde bir kurşun deliği
Ne de kuş uçmaz kervan geçmez
şiirlerde
S/alındığım elbet abesle iştigal
Az sonra uçacağım bir yer altı
istasyonu.
Günü kararttım ve gecelerdi
karartılan literatürde
Evhamla gezindiğim de değil artık
Bir yüzümde bir de arka cebimde maske
Öncesine yer ayırtmamıştım ben bu
şiirde
Şimdi savrulduğum kadar rüzgârın
esintisi ile
Dingin bir mevta olmaya da özlemimdir
Elbet maskesiz yazdığım her dizede
Kaykılan yüreğim düş kabrinde
Patavatsız zihniyetlerden kaçtığım
bir ömür
Sonunda sobelendiğim gizin
ritüelinde.
Aymazlığı mı yalnızlığın?
Açısı yok işte bu acının
Devasa bir pergel tam da içime
sapladığım
Akabinde kanamalı geceler ve şiirler
Sahi, bu şiir yarına çıkar mı azizim?
Ya da unut bu sorumu
Yeter ki nefret etme sözcüklerimden
Sevdiğim kadar da asılı kaldığım
bunca giz
Sanır mısın ki neden?
Azığa aldığım bir ömür
Açık verdiğim sevda masallarında
Ayağımdan kaçan bir iskarpin kadar
Sıkmadı hani insanlar savrulduğum bu
darboğazda.
Geniş açılı bir eksende ölmeyi
dilerdim
Geniş yürekli insanlardan da olmadım
hem
İçime kaçana bu hazan mahsulü düşler
ve heceler
Saymaya başlayabilirim de hani:
Sondan başa
Elbet unutulmuşluğuma feryadım
İnsanoğluna nasıl da kırgın ve yaralı
Sevgiden çıkıp da yola varamadığım o
yaka
Elbet vardır dermanı
Sakındığım gözümden sevdayı çarçur
edenlere öfkem
Azıcık da kendime
Tam da…
Sonrası yok öncesinden sadece bir dip
not:
Elbet köşeye sıkışan tek hece.